ZAMAN DİLİMİ DÜNYAYA BAKIŞIMIZI MI GÖSTERİR? - 2
30 Eylül 2020, Çarşamba 17:00ZAMAN DİLİMİ DÜNYAYA BAKIŞIMIZI MI GÖSTERİR? - 2
Bir önceki yazıda zaman dilimi ve ona kaynaklık eden başlangıç meridyeni ile ilgili geçmiş bilgileri aktarmıştım, bu kez güncele dönüp ülkemizde uygulanan zaman dilimi ile ilgili bazı bilgiler vermek istiyorum.
Kısa bir ön bilgi olarak, boylamlar arası zaman farkı dört dakikadır ve dünya Greenwich’den başlayarak her 15 derecelik boylamda birer saatlik zaman dilimlerine ayrılmıştır. Ülkeler coğrafi konumları ve büyüklüklerine göre kendi uygulayacakları bir veya daha fazla zaman dilimini seçerler.
1884 yılından başlayarak dünyanın kullandığı 24 saatlik gün uygulamasını hayata geçirmek de genç Cumhuriyete kısmet oluyor ve 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen 697 sayılı yasa ile “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gün, gece yarısından başlar ve saatler sıfırdan yirmi dörde kadar sayılır, ve Griniç'e göre otuzuncu derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esas alınır. “ kararları alınıyor. Böylece İzmit yakınlarından geçen 30 derece boylamı esas alınarak Greenwich (GMT) den 2 saat ileri olan zaman dilimi tüm ülke için geçerli zaman dilimi olarak kullanılmaya başlıyor.
Daha sonra dünya ülkelerinin yaz saati uygulamasına geçmeleri ile bağlantılı olarak 6 Aralık 1984 tarihinde kabul edilen yasa ile 697 sayılı kanunun ikinci maddesine “Ayrıca başlangıç ve bitiş tarihleri belirtilmek ve bir saati aşmamak şartıyla yaz saati uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”hükmü ekleniyor. Bu değişiklikten sonra da her yıl diğer Avrupa ülkeleri ile beraber güneş ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla ülkede Mart-Ekim ayları arasında bir ileri saat dilimi (GMT+3) kullanılmaya başlıyor.
7 Eylül 2016 tarihinde ise Bakanlar Kurulu bir Kararname ile 26 Mart 2016 tarihinde bir saat ileri almak suretiyle başlatılan yaz saati uygulamasının her yıl, yıl boyu sürdürülmesine karar veriyor. Aslında kanunla kendisine verilmemiş bir yetkiyi kullanıyor, kanun “başlangıç ve bitiş tarihleri belirtilmek ve bir saati aşmamak şartıyla yaz saati uygulamaya” yetki veriyor, yoksa yaz saatini yıl boyu uygulamaya değil.
Ama bu ülkeye özgü yasa yapma tekniğimiz “yok kanun, yap kanun” olduğu için, yaklaşık bir yıl sonra 697 sayılı yasanın ikinci maddesinin ikinci cümlesi 28 Kasım 2017 ve 7067 sayılı yasa ile “Bakanlar Kurulu bir saati aşmamak kaydıyla ileri saat uygulaması yapmaya yetkilidir”olarak değiştirilerek bir yıllık yasadışılık ortadan kaldırılıyor.
Konuyu çok fazla teknik ayrıntıya boğmadan bir noktaya daha değinmekte yarar görüyorum 1984 yılında yapılan yasa değişikliğinin gerekçesi şunları söylüyor ;
“Türkiye'de uygulanmakta olan memleket saat ayarı ile devamlı ilişki içinde bulunduğumuz Batı ülkeleri arasındaki saat farkından dolayı meydana gelen bilgi alış-verişi ve haberleşme sıkıntılarını asgariye indirmek, dış ekonomik konularda gerekli sürat ve etkinliği, artırmak, Merkez Bankası, borsa, bankacılık muamelelerinde zaman açısından gerekli uyumu sağlamak, ulaşım sektöründeBatı ile Türkiye arasındaki uyumu temin etmek amacıyla,yukarıda belirtilen uyumsuzlukları ve bürokratik engelleri ortadan kaldıracağı ve işlemleri sadeleştireceği düşüncesiyle bu tasan hazırlanmıştır.”
2017 değişikliği ise son dönemlerin ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır uygulamalarından olan, torba kanun tekniği ile yapılmış ve muhtemelen sonradan eklenen maddeler nedeniylekanunun maddeleri ile gerekçelerdeki maddeler birbirini tutmuyor, zaman dilimi düzenlemesini yapan madde içinise herhangi bir gerekçeyazılmamış.
Şimdi tüm bunların ne anlama geldiğine, günlük hayatımızı nasıl etkilediğine biraz daha yakından bakalım. Yaz saatinin yarar ve zararları, insan sağlığına ve ekonomiye etkileri üzerine farklı görüş ve incelemeler var, bu teknik tartışmalara girmeden uygulanan zaman diliminin yaşamımıza etkilerine göz atalım. Cumhuriyetin ilk yıllarında kararlaştırıldığı üzere Türkiye zaman dilimi olarak İzmit yakınlarından geçen 30 derece doğu boylamını uygulayagelmiştir, son yapılan değişiklikle her ne kadar Iğdır deniyorsa da haritaya biraz dikkatle bakarsanız Iğdır il sınırlarını yalayarak geçen 45 derece doğu boylamı kullanılmaya başlamıştır. Zaten ortaokul coğrafya derslerinden başlayarak öğrendiğimiz üzere Türkiye 26 – 45 doğu boylamları arasında yer alır,yani 45 derece boylamı bizim sınırımızdır.
Buradan baktığımızda Türkiye’nin en batısı ile en doğusu arasında 76 dakika zaman farkı olduğunu da tespit etmiş oluruz. Yani ülkenin bir kısmı güneşin doğuşunu ve batışınıinsan organizmasına uygun saatlerde karşılarken diğer bir kısmı daha farklı saatlerde karşılamak zorunda kalmaktadır. Burada belki de en optimal çözüm İran gibi bazı ülkelerin uyguladığı 7,5 derecelik dilimi merkez kabul etmek olarak gözükebilir ama bu da dünyanın diğer ülkeleriyle entegrasyon zorluklarını arttıran bir uygulama olacaktır, yani diğer ülkelerden 1,2 saat ileri ya da geri olmak yerine yarım,1,5 veya 2,5 saat ileri ya da geri olmak günlük hayatı zorlaştırmaktan öteye bir anlam taşımayabilir.
O zaman en adilane çözümün nüfus yoğunluğuna bakmak olduğunu düşünmemiz gerekir, 2019 yılı nüfus sayımına göre 83 milyon 154 bin kişi olan Türkiye nüfusunu il merkezleri bazında kategorize edersek ülkenin tam ortasından geçen 37 derece 30 dakika boylamının doğusunda kalan illerin nüfusları toplamının 16 Milyon 568 bin (%19,92) yani kabaca %20 olduğunu görebiliriz. Burada daha titiz bir çalışma ile ilçe bazında da hesaplama yapılabilir ama görülen baskın sonuç, vatandaşlarımızın beşte dördünün ülkenin orta boylamının batısında yaşadığını açıklıkla ortaya koymaktadır. Bu durumda da Cumhuriyetin ilk yıllarında belirlendiği üzere 30 derece boylamından geçen zaman dilimini yani GMT+2 saatini uygulamak en akılcı ve doğru çözüm olarak görülmektedir. Burada enerji kullanımı, çalışan ve öğrenci sayıları ile ilgili incelemeler de yapılarak,enerji kullanımının, çalışan sayısının ve öğrencilerin büyük çoğunluğunun batı bölgelerinde olduğu da rahatlıkla görülebilir.
Farklı zaman dilimlerini hangi ülkelerin kullandığını incelersek, GMT+2 zaman dilimini; Merkezi Afrika , İsrail ve Merkezi Avrupa yaz saatinin, GMT+3 zaman dilimini ise ; Arap ülkeleri, Doğu Afrika ülkeleri ve Moskova’nın kullandığını görebiliriz.Coğrafi olarak da anlaşılacağı üzere zaman dilimi için kullanılan boylamı doğuda olanla değiştirmek, sizi batılı ülkelerden bir saat uzaklaştırırken, doğu ülkelerine bir saat yaklaştırmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin ihracatının %48,5 inin AB ülkelerine yapılıyor olduğunu ve ilk beş ülkenin Almanya, İngiltere, İtalya, ABD ve Fransa olduğunu da söylemekte yarar var.
Bu genel değerlendirmelerden sonra şu soruları sorabiliriz sanırım. Yaklaşık bir yılı yasa dışı olmak üzere dört yıldır kullanageldiğimiz GMT+3 zaman dilimini kullanma kararı hangi mantıki / teknik gerekçelerle alınmıştır?Dünyada kendi sınırları dışından geçen bir boylamı zaman dilimi olarak seçen başka ülke var mıdır?
Daha ilginç olanı ise bu karar ilk alındığında bazı STK'lar ve Meslek Odaları tarafından yapılan sınırlı karşı duruştan sonra konunun unutulmuş ve toplumun kendini bu yeni duruma uyarlamış olmasıdır. Günlük yaşamımızın kalitesini, çocuklarımızın uyku saatini, çalışan verimliliğini etkileyecek önemdeki bir uygulama toplumun genelini çok da ilgilendirmez görülüyor.
Yazının ilk bölümünde “Greenwich’in başlangıç meridyeni olmasının , kırmızı tuğlalı binalarının güzelliği nedeniyle değil, orada üretilen bilginin sonucunda ortaya çıktığını” söylemiştim, burada da belki şöyle söyleyebiliriz, ileri zaman dilimi uygulaması mantıki ve teknik gerekçelerle değil bizim bilmediğimiznedenlerle alınmış olabilir.O zaman yazının başına dönerek ben size sorayım, zaman dilimi dünyaya bakışımızı gösterir mi, ne dersiniz….
Belki de şunu söyleyebilirsiniz, ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış koşullarda ve diğer önemli olaylar yanında zaman dilimi de ne ola ki?
Ayhan YILDIZEL
29.09.2020