sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
15 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Yıllanmış Bir Fotoğraf Üzerine

29 Haziran 2021, Salı 14:59

YILLANMIŞ BİR FOTOĞRAF ÜZERİNE

 

Uzun yıllardır elime almadığım bir  kitabı can sıkıntısı ile karıştırırken yere bir resim düştü. Uzun, çok uzun yıllar önce çekilmiş, ta 1950’li yılların başında rahmetli pederin görevli olduğu bir taşra kasabasında mukim devlet fabrikasının lojmanlarının bahçesinde, sakinlerinin çocuklarını toplu halde gösteren, kim bilir kimin çektiği siyah beyaz yılların eskitip sararttığı ama anıları taptaze duran bir kartpostal.

 

Bir söğüt ağacı vardı, dalları kavi ve upuzun, yaprakları yerlere değen. Gövdesi kalındı, üzerine inip çıkmak çok kolay hem de çok zevkliydi. Çocuk dünyamda o ağaca çıkınca bir başka boyuta geçerdim.

 

Sonra ip bulabilirsek salıncak kurardık bu ağacın dallarına. Bir eski kapı bulmuştum. Onu güzelce oturtur iplerin arasına ve koca bir salıncak kurardım. O zamanlar bile ellerim çok yatkındı ip ve bağ işlerine. Sonra üç-beş arkadaş kız arkadaşlarımızıda ortaya alarak sallanırdık. O salıncak benim düş dünyamda salıncak olmaktan çıkar, Akdeniz’de yelken açmış Osmanlı Donanmasının Amiral gemisi, bende kendimi onun pruvasında elimde yalın kılıç ile dalgaları yarıp ilerleyen, düşman üstüne saldıran Osmanlı Kaptan-ı deryası olarak hayal ederdim. Her şey, daha doğrusu çocukluk çok hoştu. Hareket alanı üç-dört metreyi geçmeyen bir salıncak ile dünyayı gezebiliyor, koca haçlı  donanmasını denize gömebiliyordunuz. Güzel günlerdi. Şen, neşeli gamsız günlerdi. Kinlerimiz, küskünlüklerimiz bile çocukçaydı. Yaşadığımız küçük taşra kasabasında ayrı bir yerimiz vardı. Bir koruma ağı ile çevriliydik. Babalarımızın çalıştığı fabrikanın lojmanlarında ikamet ederdik. Bu lojmanlar devasa söğüt, çınar, envai çeşit meyva ağaçlarının bulunduğu dönümlerce bir alana serpiştirilmiş yirmi beş-otuz evden müteşekkil bir koloniydi. Tüm çevresi de tel örgü ile çevrilmiş olduğu veçhile civarın çocuklarından tecrit edilmiş bir ortam da yaşar, oynar, gezerdik. Çocukça kıskançlıklarımız vardı. Kavga da etsek uzun ömürlü olmazdı.

 

Hepimiz için annelerimiz teyze,babalarımız istisnasız amcaydı. Ve biz bu hayatın hep böyle toz pembe akıp gideceğini sanırdık. Büyüyeceğimiz, ayrılacağımız, birbirlerimize yüzyıllar gibi yabancı olacağımız aklımızın ucundan dahi geçmezdi. Daha hayatın hakikatleri ile yüzleşmemize yüzyıllar vardı. Şimdi o zamanları hayal ederken bile zorlanıyorum. Zaman, mekan, olaylar o kadar geride kaldı ki.

Bakıyorum kartpostala; ufacık, çilli yüzlü güleç Asım. Gencecik bir yaşta ayrılmışsın bu dünyadan. Seni hatırlayan kim kaldı ki! Belki ablan Sevil ve küçüğün Banu. İsmet amca ile Ferruh Hanım teyze senden çok önce çıkmışlar ahiret seferine.

 

Ya kapı komşumuz Latife ve Arife kardeşler. Beşer Tamer diye kızdırırdım Arifeciği. Gencecik yaşında diyar-ı gurbette illeti seretandan terk-i dünya eyleyen incecik, saz benizli güzel Latifecik. Yıllar sonra telefonla ulaşabildiğim torun torba sahibi  Arife. Sen nasılsın, ne yaparsın? Gene ikiz kardeşlerin Ali ve Kadriye ile hemhal misin?

 

Ya sen müdür kızı Ayşegül! Dünya senin etrafında dönerdi. Yıllar sonra bir doktorla evlenip çoluk cocuğa karışmışsın diye duydum ama müdür Yaşar Bey amca seni nasıl verdi kocaya anlayabilmiş değilim.

 

Şoför Süleyman amcanın cocukları Süleyman, Suat ve Süheyla

 kardeşler. Duydum ki anarşist olup bir polis baskınında polis kurşunu ile vurulmuşsunuz. Ne iyi, ne temiz cocuklardınız siz. Sizi bu hale getirip canınızı alan düzenin Allah belasını versin.

 

Ayhan ve Okan kardeşler, Alp ve Oğuz sizler nerdesiniz? Yıldız, Aydın ve  Işık kardeşler. Elektrik atölyesi şefi Mehmet Ali Koldaş amcanın cocukları ya sizler… Biliyorum ki şu yer küre üzerinde bir yerlerdesiniz. Belki bir üst sokağımda, belki de yüzlerce kilometre uzağımda bilememki. Artık simalarınızı bile hayal meyal hatırlayabiliyorum.

 

Ayla, Onur ve Sinan Köstem kardeşler, Esin, Sevin ve Engin kardeşler. Arkadaşlarım… Sizler şu yer küre üzerinde berhayat mısınız? Çıkın mazinin karanlıklarından da kıyam edin gene bir fotoğraf karesinde buluşalım binlerce yıl evvelsi gibi.

 

Benim arkadaşlarımı verin. Benim çocukluğumu verin. Benim dünyama tecavüz etmeyin.

 

Gelin arkadaşlarım. Kıyam edin. Gene bir araya toplanalım. Eski günlerdeki gibi şen şakrak neşeli gamsız günlere dönelim.

 

Bırakın ben gene salıncağımda sallanayım. Bordası taştan, dümeni çemberden ibaret, yerinden kımıldamayan en yakın deniz sahilinden 65/70 mil mesafedeki dolmuş motorum ile Köprü-Kadıköy arasında sefer yapayım.

Ha pardon, sahi benim ne işim var bu tankerin köprüüstünde? Nedir bu omuzlarımdaki sırmalar? Neden bana Süvari Bey veya beybaba diye hitap ediyorlar, Neresi burası? Benim ne işim var Lipari Adalarında? Livorna’ya ne yapmaya gidiyorum ben?

 

Verin benim palamı, salıncağımı ve de kırk beş yıl önceki  çocukluğumu. Haçlılar üzerine seferim var.

 

26.05.1995  M/T FERMAN  I

Stromboli  Açıkları     

 

Yazı: H. Tuncay Alpman© Copyright (İZİNSİZ KOPYA EDİLEMEZ)

29/05/2021                   

google