YASSIADA ve SİVRİADA ' HAYIRSIZ İKİLİ'
27 Mayıs 2020, Çarşamba 14:34
Küçükyalı-Altıntepe-Bostancı sahil hattında ilerlerken, denizde, güneybatıda, Kınalıada'nın arkasında, uzaklarda iki ada; halk dilinde söylenişi ile 'Hayırsız Adalar' kendilerini gösterirler. Silüetleri, mevsimlere, denizin sakin ve çalkantılı rengine göre farklı; bazen ışıltılı, bazen de gri, donuk görünürler.
Veya hareket halindesiniz. Marmara'da, Türk sularında seyretmenin tadını çıkarıyorsunuz. Geminiz Sektör Kadıköy-Deniz Trafik Hizmetleri'nden, (SP-I) boğazdan 'Transit Geçiş' müsaadesi aldı. Seperasyon giriş rotası 055, bilahare 000 olacak. Pruvada, uzaklarda Haydarpaşa Mendirek Feneri çakıyor. Boğaz çıkış trafiği ve Kumkapı önleri, demir mevkileri yoğun. Varış (intikal) limanı Odessa-İlichevsk'ye daha 380 deniz mili var. Elektronik Harita Görüntü ve Bilgi Sistemi (ECDİS) de değerler öyle görünüyor.
Sabahın alacakaranlığında önümüze bir dünya cenneti serilmiş. Batısında Rumeli yakası ayrı, güneyinde Anadolu Yakası ayrı muhteşem görüntülerle bakan, görebilen herkesi kendine çekiyor. Şafak vakti boğaz girişi, iskelede Topkapı Sarayı, Ahırkapı Feneri, sancakta Haydarpaşa, ilerde Kız Kulesi...
Uzaklarda pruvanın görünüşünden önce, şimdi, birkaç mil sancağımızda, gene açıklarda Sivriada küçük, dik, kayalık bir taş yığını gibi görünüyor. Sancak kıç omuzluğa doğru kayıyor ve küçülüyor. Bu adanın güneyi, çekilen, alınan taş ve topraklarla, sanki daha çok oyulmuş, dikleşmiş gibi. Yaşamın olmadığı ıssız bir taş yığını. Dürbünsüz, çıplak gözle net görebiliyorsunuz, sivri adanın gene doğusunda yassı bir görüntü veren, yuvarlak değil oval, doğu-batı doğrultusunda daha uzun gene küçük bir adacık daha var: Yassıada. Yüzeyi düz gibi görünse de değildir. Kıyıları kayalık olup, denize dik olarak iner. Küçük, liman gibi kullanılabilen bir sığlığı vardır.
Yaşamın zor olduğu "Hayırsız Adalar"
Düz, susuz, verimsiz, ıssız ve kayalık bir adadır Yassıada. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde IV. yüzyıldan beri sürgün yeri olarak kullanıldı. M.S. 860'larda bu adanın ilk ünlü sürgünlerinden biri olarak yaşayan Patrik İgnatiyos bir kilise inşa ettirdi. Kiliseyi dehliz ve tünellerle donattı. Sürgüne gelen insanlar buralarda eza cefa çektiler; zindan hayatı sürdüler. XII. yüzyılda Haçlı Seferleri sırasında Latinlerin, XV.inci yüzyılda Osmanlının İstanbul'u fethinden önce Rusların istilasına uğradı.
İstanbul ve Marmara Türk kontrolüne geçtikten sonra dört asra varan bir sürede Yassıada'ya kimse gitmedi, kimse ilgilenmedi.
Uzun yıllar sonra, 1837'lerde İngilterenin İstanbul Konsolosluğu'na Henry Bulwer adında bir kâtip geldi. Bu zat bu şehri sevmişti. İşi icabı St. Petersburg, Madrid, Washington ve Floransa'da görevler yaptı. Kendi isteği ve kaderin de yardımı ile unutamadığı İstanbul'a 1858'de bu sefer 'Sir' unvanı ile Sir Henry Bulwer olarak döndü. Zamanın Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid'in onayını da alarak Yassıada'yı satın aldı.
6 sene, 1865'e kadar İstanbul'da, Osmanlı payitahtında, Sir unvanlı sefir olarak görev yaptı. Yassıada'da biri sahilde hâlâ duran, diğeri adanın ortalarında küçük şato benzeri iki bina yaptırdı. Bahçıvanlar getirdi; tarım yapacağını, tabiatla meşgul olup, mutlu olacağını düşündü. Ama sonuçta yanıldığını anladı. Sıkıldı ve Londra'da Times gazetesine ilan vererek adayı satışa çıkardı. Zamanın Osmanlı yönetimi bundan rahatsız oldu. Kendisine adayı bir Türk'e satmasının uygun olacağı şeklinde tavsiyelerde bulunuldu. O da bulunan alıcı Mısır Hidivi İsmail Paşa'ya Yassıada'yı sattı. Sir unvanlı sefir Ağustos 1865'te görevini bıraktı. Çok sevdiği İstanbul'da ve adalardan ayrılamadı. Ve Sir Henry Bulwer ömrünün ahir vaktinde, 1872'de Heybeliada'da veremden öldü.
Adaya kurulan bağ ve bahçeler, Mısır Hidivi İsmail Paşa'yı da uzun süre meşgul edemedi. Sıktı. Çünkü bu ada İstanbul'dan uzaktı, ulaşımı zordu, su sorunu vardı. Yaşam: kasım, aralık, ocak, şubat ve mart aylarında hepten zorlaşıyordu. Paşa da birkaç bekçiye, martılara ve kışın sert esen rüzgârlarına emanet ettiği adayı terk etti. Ve bir daha dönmedi.
'Hayırsız Adalar'ın ikincisi, Marmara'nın en küçük adalarından biridir Sivriada. Uzaklardan bakıldığında dik, çirkin bir piramide benzer. Bu ada da Bizans döneminde sürgün mekânı olarak kullanılmıştır. X.yüzyıldan kaldığı yazılıp söylenen birkaç kalıntının, bir manastıra ait olduğu rivayet edilmektedir. Kim bilir, belki!
Bu ada: Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde İstanbul'daki büyük inşaatlar için taş ocağı ve yapı malzemeleri temini için kullanılmıştır. Mesela Haydarpaşa rıhtımı ve Haydarpaşa Limanı'ndaki mendirekler, bu adadan getirilen taşlarla yapılmıştır.
Hayvan hakları koruyucuları için Sivriada lanetlidir. Onun için bir anıt bile dikilmiş, üzerine Türkçe-İngilizce 1910-11 yıllarında on binlerce sahipsiz köpeğin getirilip bırakıldığı anlatılır. Aç-susuz kalan bu hayvanlar, birbirlerini parçalayarak öldürmüşlerdir. O çaresiz, kontrolsüz, bi çare köpek havlamaları-ulumalarının ta İstanbul'dan duyulduğu, vicdanları yaraladığı bir asırdır anlatılmaktadır! Ve hatta İstanbul'un işgalinde bu hayvanlara çektirilen büyük eziyetin, vebalin olduğunu halâ düşünenler vardır.
Yassıada'da 27 Mayıs 1960'ın izleri
Aradan gene bir asra yakın zaman geçti, 'Hayırsız Adalar' ikilisi sahipsiz kaldı. Yassıada, 1947 yılında satın alınarak Deniz Kuvvetleri'nin emrine verildi. 1949'da eğitim için gerekli binaların yapımına başlandı. Modern bir eğitim tesisi kuruldu. 1952'de sistem çalışmaya, Türk Donanması için iyi yetişmiş, çağdaş personel hazırlamaya başladı.
Bu ada da düzgün, iyi bir eğitim vermek, pahalı, bir o kadar da zordu. Erat ve rütbeli personel için lojmanlar, tesisler, spor sahası, su depoları, yemekhaneler, silahhane... yapıldı. Bunun için emek ve para harcandı. Onlarca, yüzlerce yıl kullanılacağı düşünülüp hesaplandı. Ancak sonuç beklendiği gibi olmadı.
27 Mayıs 1967 Darbesi'nden sonra Yassıada'da, Deniz Kuvvetleri'nin eğitim faaliyetleri geçici olarak durdu. İktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti (DP) yönetiminin tamamı bakanlar ve milletvekilleri Yassıada'ya yerleştirildi. Kurulan mahkeme 14 Ekim 1960'da başladı ve 11 ay sonra 15 Eylül 1961'de kararlarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, son bakanlar kurulu üyeleri ve milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdalhun ve daha pek çok partili ağır suçlamalarla mahkeme önüne çıkarıldılar. 15 Eylül 1961 kararı ile: Celal Bayar, Adnan Menderes, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve daha 15 sanık ölüm cezasına, 402 sanık ömür boyu hapse çarptırıldı. 135 sanık aklandı. 5 sanığın davası düştü.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) oylama yaptı. Üç ölüm cezasını onayladı. Diğer cezalarda hafifletmeler yapıldı.
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 17 Eylül 1961'de İmralı Adası'nda idam edildiler. Cenazeleri Eylül 1990'da 'İade-i İtibar'la, İstanbul-Topkapı'da Anıt Mezar'a getirilinceye kadar, 19 sene İmralı Adası'nın kuytu, ıssız bir köşesinde kaldı..
Celal Bayar'a verilen ölüm cezası, yaşının ileri olması nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Daha sonraki yıllarda ise aftan yararlanarak tahliye oldu. Ki bu detaylar bizim konumuz değil.
Mahkemenin devam ettiği o 1960-61 yıllarında, davanın hâkim ve savcıları Heybeliada'ya helikopterle gelirlerdi. Bazı günler de şimdi yıkık, virane haldeki meşhur Panaroma Oteli'nde kalırlardı. O zamanlar, Deniz Harp Okulu içindeki iskeleden bir tekne ile Yassıada'ya gider gelirlerdi.
Davalar bittikten sonra Yassıada tekrar Deniz Kuvvetleri'ne teslim edildi. Buradaki eğitim 1978 yılında nihayetlendi, son buldu.
Adalara ve denize ilgisiz bir milletiz
Ada 15 sene sonra, 1993'te İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi buraya taşınana kadar sessiz ve ıssız eski yıllarına geri döndü.
Üniversite de fazla tutunamadı; uzaklık, gerekli ihtiyaçların karşılanmasının zorlaştırdığı çalışmalar, eğitim iki sene bile sürmeden 1995'te bitti. Onlar da adayı terk etti.
27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra, o devirde bu adaları bilen bilmeyen herkes adlarını duydu, tanıdı. Ünü bütün ülkeye ve Türk dünyasına yayıldı. Ama kısa bir müddet için.
Bu 'Hayırsız Adalar' şimdi boş. İlerde belki büyük bir kongre merkezi yapılabilir, çevresi lüks oteller ve gazinolarla donatılabilir. Böyle bir dev kuruluş oluşturulup, iyi reklamı yapılırsa, Avrupa'daki emsalleri gibi turist akınına uğrayabilir.
Dev bir akvaryum da yapılabilir. Çünkü bu iki adanın çevresi şu anda dalış sahası olarak kullanılıyor. Suyu her daim temiz ve nete. Büyük bir TV kulesi ve yayın istasyonu yapımı fikrine ne denir, nasıl değerlendirilir? Bunlar çok konuşup, az iş yapan yetkililerin bileceği şeyler.
Bizim millet olarak denizle, denizlerle, adalarla pek ilgimiz olmadığından; yıllarca hatta asırlarca Marmara'da ne var ne yok, ne yetkililer ne de halk farkına varmamışız. Adalara ve denizlere ilgisiz bir milletiz. İşte bakın gene öyle devam ediyor.
Bu yazı 09/07/2013 tarihinde yazılmış ve 10/07/2013'de yayınlanmıştır.
