Türkiye'nin Yeni Hayat Alanı MAVİ VATAN
05 Ocak 2021, Salı 17:13Türkiye'nin yeni hayat alanı MAVİ VATAN
Son dönemlerde Türkiye'de Deniz alaka ve menfaatleri ile ilgili olarak Deniz konuları dış ve iç politikada önemli bir yere geldi 16. asrın büyük bir bölümünde Akdeniz'de kurulan Deniz egemenliği imparatorluğu yönetenlerin Deniz alaka ve menfaatlerini kavrayamaması ile son bulmuş ve bir yerde imparatorluğun çöküşüne neden olan sebepler içinde yerini almıştır Deniz'in uzun ve zorlu bir mücadele sonucunda gelecek nesillere büyük imkanlar sağladığı ama bunun içinde büyük paralar ayrılması yerine karada yapılan fetihlerle elde edilen gelirleri tercih edilmesi bizleri denizden uzaklaştırmıştır.Yunan isyanı çıktığında Ege'deki Rumların elindekini 3000 üzerindeki savaş gemisine dönüşebilen irili ufaklı gemileri olması Türk Donanması'nın gerekli harekatı istenilen düzeyde yapmamasına neden olmuştur. Yunan isyanı sonucu bağımsızlığına kavuşmasındaki en önemli unsur Deniz'lerin kontrolünü elinde tutması ile mümkün olmuştur. 1821 Navarin faciasından sonra ne devlette bir Deniz stratejisi gelişmiş ne de doğru dürüst bir donanma meydana getirilmesine çalışılmıştır. Deniz personelinin yetiştirilmesi zor ve uzundur. Sayısal büyüklükler eğer içini kifayetli denizci ile dolduramadığınız sürece bir hiçtir. Abdülaziz'in kurmaya çalıştığı donanma gibi. Abdülhamit dönemi denizciliğin nerdeyse sıfırlandığı bir dönem olmuş, 36 yıl ve sonrasında imparatorluk 300 senede kaybettiği topraklardan çok daha fazlasını kaybettiği gibi imparatorlukta tarihe karışmıştır. Cumhuriyet kurulduğunda durum vahimdir hem gemi yoktur hemde kaliteli denizci azdır. Bir örnek verecek olursak Hamidiye gemisi Yassıada açıklarında atış yapmak için donanmanın topçu subaylarını biraraya getirilerek bir atış yapılması planlanmıştır. Ancak atış yapılmasında sistemle ilgili anlaşmazlıklar çıkmıştır. Bir gurup subay İngiliz, bir grup Alman hatta Fransız sistemine göre atış yapılması için fikir beyan etmişlerdir. İşte 1924'deki donanma budur.
Atatürk denizcilik vizyonuna sahip büyük bir liderdir. Onun denizciliği istenilen yere getirebilmesi için büyük uğraşlar vermiş ve sonunda temel atılmıştır. Donanmanın Malta ziyareti aslında İngiltere'ye bir mesajdır. Mesaj şudur "Doğu Akdeniz'de yalnız değilsiniz." Bu çok önemli olay Deniz gücü varlığının dış siyasetteki en önemli unsuru olduğunun bir göstergesidir. Bu olaydan 85 yıl sonra Türk Deniz Kuvvetleri Atatürk'ün istediği düzeyde ve istediği stratejik hamleler ile Türk dış politikasını yönlendiren en önemli unsur olmuştur. Eğer Türk Deniz Kuvvetleri 1990'lı yıllardan başlayarak Açık Deniz Strajesine uygun olarak kuvvet yapısını yapmasaydı Libya'ya Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı gibi vapurla Mısır üzerinden giderdik.
Türkiye artık Deniz alaka ve menfaatlerinin neler olduğunu anlamıştır.
Buraya gelmek tabiki zor oldu bir çok acı ve telafisi imkansız diyetler ödedik Balyoz Ergenekon gibi. Yıllarca soğuk savaşta konvoy gemilerini koruyan bir Deniz kuvveti oluşturduk milli menfaatimizi korumak için, Kıbrıs'a bile müdahale edemedik. Ama o kumpaslarda harcanan o nesilleri yetiştirenler 1974'de Kıbrıs'a müdahale ettiler. Bu olay bence Türk Deniz kuvvetlerinin dirilişidir. Bu diriliş tabi olarak bazı devletleri tedirgin etti birde Milgem projesi. 1975'den itibaren gelişen haberleşme ve silah sistemlerindeki dışa bağımlılığın asgari seviyeye inmesi sonucunda kumpaslar başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu kadar çok yıpratılmasına ve elit personelinin tasfiyesine rağmen bugün Türk Deniz Kuvvetleri'ne ait gemiler Libya açıklarında Hint Okyanusu'nda boy göstermektedir. Mevcut kuvvet yapınızı geliştirmek istiyorsak milli hedeflerimizin iyi seçilmesi ile olur. Bu da devletin milli stratejisini saptayarak olur. Yukarıda ki satırlarda belirttiğim gibi artık Türkiye'nin bir milli stratejisi ve hedefi vardır, bu MAVİ VATAN'dır. 2009 yılından beri olgunlaşan ve ısrarlı ve inatla siyasi otoritelere anlatılan Deniz alaka ve menfaatleri MAVİ VATAN simgesi ile rayına oturdu. Milli hedefimiz MAVİ VATAN 'dır. Bu hedefin içi bir Deniz kadar engindir, güçlü donanma ile bu Engin'ler ele geçer.
Artık bu yıldan sonra Türkiye sadece kara odaklı bir devlet değil bilakis Deniz odaklı bir devlet haline gelmiş ve asırlardır özlediğimiz denizci devlet statüsüne girmiştir.
Artık gelecekteki yaşam alanları denizlerdir. Bugün Antartika'da bilimsel bir üs kurabiliyorsak gelecekte Akdeniz bize dar gelir. Bugün bilinen ve bilinmeyen enerji kaynaklarının Deniz'lerde olduğu ve su savaşı gibi enerji savaşları çıkacaktır.
Sadece Doğu Akdeniz değil Karadeniz'de aynı kapsamdadır. Peki Türkiye ne yapmalıdır? Öncelikle bu iki önemli kaynak için güvenli ve ortak menfaatlere dayanan dostluklar ve ittifaklar kurmak zorundadır. Yunanistan'nın tek cepheden değil çok cepheden sıkıştırılması gereklidir. Bugün Yunanistan tehdidi sadece Ege'den beklemektedir peki aynı anda güney ve batıdan da beklerse ne olur? Ege'de 3104 ada var. Bu zaten Yunanistan için bir sorun. Bu soruna başka sorunlar katarsak o Zaman Yunanistan milli güvenliği için harcayacağı bütçe onu ekonomik yönden sıkıntıya sokar ve dış siyasette elini zorlayabilir. Bence bunun için Türkiye yeni hayat alanını ilan etmelidir. Bu alan Türkiye'nin ön bahçesi olmalıdır, bu bahçenin sınırlarında Arnavutluk, Libya ve KKTC'den geçen bir üçgendir. Arnavutluk devletinin Yunanistan ile sorunları Libya ile tarihsel ve ortak menfaatlerimiz ve vazgeçilmez uçak gemisi KKTC. Kurulacak olan "Mavi vatan görev grubu" ile bu Deniz'lerde sancak gösterme ile Deniz alaka ve menfaatlerimizi korumadaki kararlılığımızın en önemli göstergesi olmalıdır. Türkiye bunu yapacak güçtedir. Deniz menfaatlerimiz nerde ise Mavi Vatanın sınırı ordan başlamalıdır.
Bu nedenle Doğu Akdeniz'e sahili olan Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile ilişkilerimizin ülkenin menfaatleri doğrultusunda değerlendirilmelidir. Devletletin dostu, düşmanı yoktur ortak menfaatleri vardır. Eğer Türkiye bölgesinde bir güç olmak istiyorsa bu hususu dikkate almalıdır. Suriye ile ilişkilerimizin tekrar başlaması Rusya ile ortak menfaatlerimizin daha sağlıklı bir hale gelebileceği gibi Libya ile olan ilişkilerde de önemli bir etken olacaktır.
Eğer Türkiye ilk aşamada Yunanistan'ı Pasifize etmek istiyorsa onu Deniz'lerden sarmalıdır. Her ne kadar Yunanistan'ın ABD ve Avrupalı dostları onun tarafında olduğu değerlendirildiğinde o zaman Rusya ile ve hatta Çin ile olan ilişkilerimiz çok önem kazanmaktadır. Bölgedeki enerji kaynakları başta olmak üzere Doğu, Batı yönünde köprü konumunda olan ve konumu ile Balkan'lar, ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz ile Kafkasya'yı kontrol eden ayrıca iki önemli su yoluna sahip olup montrö antlaşması ile tamamen kendi kontrolünde olan bir ülke dünyada yoktur.
Bu zor ama çok önemli bir konumdaki Türkiye ancak savunmasını Deniz'lerden başlayarak yaptığı sürece ayakta kalabilir.
Devlet menfaatleri siyasi partilerin ve hükümetin tekelinde değildir. Mavi Vatan buna bir örnektir keza Libya ile yapılan MEB anlaşması Dış siyasette ve devlet menfaatlerinde birlik olduğumuz süre içinde bizim önümüz açıktır.
Eğer Yunanistan denize döküldüğü halde hala Megola ıdea diyebiliyorsa bizim ideallerimiz çok daha fazla olmalıdır.
Sonuç olarak Denizci olmak zor ve meşakkatli bir yürüyüştür ama olmak zorundayız.
Bugün karadaki kaynaklar tükenme noktasındadır ne kadar erken davranırsak denizler bizi geleceğe götürür. Bugüne kadar Kara Vatan dedik bundan sora onu tamamlayan artık bir Mavi Vatan var sınırları hayaliniz kadar geniştir.
Bahri'ye tabiri ile pruvanız Neta olsun.
Özhan Bakkalbaşıoğlu
05/01/2021