TEKLİF
24 Eylül 2019, Salı 22:00
Bütün kurban bayramı süresince esen deli poyraz denizi altüst etmiş dört - beş gün açıkta demirli Ayçe’me dahi gidememiştim. Sonra hava mayna etti, deniz sakinleşti akşamına birde testekerlek, koskocaman bir ay doğmadı mı, eh değmeyin ehli keyfin keyfine ama bu manzara bana bermutat bir şey söylemedi tabi. Ben bu şahane manzarayı herhangi bir geminin köprüüstünde elimde kahve kupası, beybaba koltuğunda oturup seyretmek isterdim lâkin kahpe felek masa başındakiler vasıtası ile o şansıda elimden aldığından melül ve mahsun sahilde dikilip dururken balıktan dönen arkadaşlar av bereketle geçti, birer duş alıp soframızı kuralım rakı balık yapalım dediler. Teklif reddedilemezdi. O anda çaldı Graham Bell’in lanet aleti cep telefonu denen kahrolası nesne. Arayan çok sevdiğim çok eski bir dost, benim gibi kelaynak misali gemi sevdalısı, nesli inkiraz bulmak üzere olan üstadım, can dostum bir kişiydi. O aileden gelen asaleti ve kibar sesi ile Süvari Bey rahatsız ettim ama bu haberi size iletip iletmemekte mütereddit kaldım ama neticede bildirmeyi görev addettim diyerek uzun müddettir Boğazın bir kıyıcığında kıçtan kara kolu kanadı kırık hakkında verilecek idam hükmüne muntazır bir evladımın katline ferman çıktığını ve hükmün infazına başlanıldığını bildirdi. Karşılıklı bir - iki nezaket sözü teati ederek kapattık kahrolası aletleri. Gecenin büyüsü bozulmuştu. Evladım türünün son örneği ve zamanının en gözde sefinelerinden biriydi. Ona mihman olabilmek, onunla sefer eyleyebilmek bir imtiyaz, bir ayrıcalıktı resmen. Evladım ihtiyarlamış, yorulmuştu, yerinden kalkmaya gücü, takatı yoktu ve neticede iş bilir saygıdeğer yönetememeciler ordusu tarafından bir badem belediyesine hibe yoluyla verilmiş adı geçen belediyede engin bigi, görgü ve tecrübelerine istinaden apartman bakımı ile gemi bakımını bir tutarak zaten illet-i seretandan tedavi gören sevgili evladıma yanlış tedavi uygulayarak hastalığın çok daha hızlı seyretmesine ve illetin bütün gövdeyi sarmasına sebep olmuşlardı. Tedavisi gayri kabildi ve kurtuluş maalesef ölümdü. Ama her ölüm erken ölümdü, hem de bir evladın ölümü dayanılmaz bir acıydı,
Bu halet-i ruhiye ile oturdum masaya, neşeli sohbetlere katılamadan ve meclisin neşesini de kaçırmamaya gayret ederek mutadım hilafına biraz fazlaca içtim kendi imalatımız aslan sütünden. Eh sağolası hükümetimizin devamlı yaptığı zamlar sayesinde tekel bayilerinin önünden geçme olanağımız kalmadığından her birimiz birinci sınıf kimyager olup tükettiğimiz müskiratı kendimiz imal etme becerisine sahip olduğumuzdan bol bol tüketme ve mest olma olanaklarına sahip olduğumuz veçhile neşemize payan yoktu.
Masaya mihmandım ama gönlüm çok uzaklarda, dünya denizlerinde gezen gemilerin kırlangıçlarındaydı. Konuşmalara katılmıyor ve aklıma takılan Yahya Kemal’in bir şiirinden iki mısrayı terennüm ediyordum sessizce içimden.
Gönlüm bu yerden, bu şehirden çok uzakta
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.
Vakıa Tamburi Cemil Bey değildi çalan, beynimde ana makinenin tekdüze sesi ve jenaratörlerin kendine özgü vınıltıları, güverteleri boydan boya yıkayıp frengi deliklerinden denize akan dalgaların , armada uluyup ıslık çalan rüzgarın sesi ile kalkıp işret masasından tuttum fakirhanenin yolunu. Tuncay Kaptan dedim kendi kendime senin sonun bu mu olmalıydı. Bu yaşta paçavra gibi atılmalı mıydın bir kenara, şu anda bir geminin kırlangıcında olman varken yakışır mı karada sürünmek ama heyhat boşuna dememişler kahpe felek.
Kamaramdaki çarşafları haftalardır değişmeyen daracık ranzamdaki yatağıma uzanıp ana makine sesini dinleyerek her yana sinmiş misler gibi gemi kokusunu koklayarak sessiz ve asude bir uyku çekmeyi düşlerken sabah değiştirilmiş ütülü, parfüm kokan keten çarşaflarla mücehhez bin türlü kırlent, yatak örtüsü vesaire ile tertemiz örtülmüş karyolama attım kendimi ve mis gibi gemi kokusu yerine odadaki acayip lavanta kokusuna lanet ederek kendimi bıraktım uykunun kollarına, rüyamda gemi görebilmek umudu ile.
Saat gecenin kaçıydı bilmiyorum ani bir dürtü ile uyandım. Bir an nerede olduğumun farkına varamadım. Bu sefer alkol çok fena tesir etmişti. O esnada sancak bordamda uyuyan elli yıllık armatörüm, DPI yim, enspektörüm, personel müdürüm, Liman başkanım, PSC, muhasebecim yerine kaim eşim ne oldu gene nereye gece vakti diye söylenince gayri ihtiyarı kendime gelemeden bir çıkayım köprüye demişim ve aldığım cevap ‘’ Adam deli misin nesin? Ne köprüsü be gece gece yat zıbar sarhoş musun nesin? ‘’ hitabına muhatap olunca tamamen kurtularak zıyk-ı sadirden, bahtıma lanet ederek indim aşağı salona. Şimdi dedim vardiya üçüncü kaptanlarda. Ne mutlu o zabit arkadaşlara ki mutlu mesut gemilerde görev yapıyorlar, karanlıkta sessiz, yalnız, hele birde 7/8 hava varsa yalpalayarak, baş kıç yaparak ana makinenin tekdüze sesini müzik niyetine dinleyerek hayatlarının en güzel vardiyalarını tutuyorlar. Ey tanrım dedim ama ne eksilirdi ki deryay-ı izzetinden şu fakiri de ayırmasaydın gemilerden, denizden, ne olurdu şimdi bu evin salonunda böyle melül ve mahsun, amaçsız duracağıma, bir geminin köprü üstünde 3’üncü kaptanın vardiyasında misafir olaydım ve hatta hadi oğlum benim uykum yok, sen git uyu diyebilseydim ve o delikanlının ikiletmeden sözümü geri alırım korkusu ile anında köprüden kaybolduğuna tanık olabilseydim. Ama heyhat hepsi yalanmış işte.
İnsan muhayyelesi öyle acayip ve çözülebilmesi öyle imkansız bir bilmeceki aklıma yıllar öncesinden bir hikaye takıldı ne alaka ise. Yıl 951/952 ders yılıydı bir taşra kasabasının devlet fabrikasında görevli rahmetli babamın sayesinde fabrika lojmanlarında ikamet ediyor ve hemen hemen bir komün hayatı sürüyorduk ve o zamanlar için çok lüks olan bir şeyle fabrikanın çift atlı fayton arabası ile okula gidip geliyorduk. O zamanlar şimdiki gibi çocuk kitapları filan olmadığı için fabrika müdürümüzün kızı sevgili arkadaşım Ayşegül’e İstanbul’dan gelen Çocuk Sesi mecmualarından faydalanıyorduk. O zamanlar paylaşma diye bir olgu vardı. Şimdi çocuklar arasında böyle bir şey var mı bilmem. Her neyse o fasiküllerden birinde bir hikaye okumuştum. Aradan hemen hemen yetmiş yıla yakın bir zaman geçti. Zaman zaman bu hikayenin tamamını çok aradım ama bulmak nasip olmadı. Aklımda kaldığı kadarı ile şöyleydi. Amerikan iç savaşı, Kuzeyliler ile Konfederasyon orduları çarpışıyor ve Kuzeylilere mensup gencecik bir deniz teğmeni Philip Noyan , Güneyli bir politikacının iğvasına kapılarak politik bir suç işliyor ve mahkemede Amerika’dan nefret ediyorum, Amerika’yı sevmiyorum, Amerika’da yaşamak istemiyorum diyor ve neticede mahkeme kendisini ölene kadar Amerikan karakol gemilerinde yaşamaya, karaya ayak basmamaya ve gemide kendisine Amerika hakkında hiçbir bilgi verilmemesine, söz edilmemesine karar verip bir karakol gemisine gönderiyor ve şahıs yıllarca bir gemiden bir gemiye kavonço edilerek ömür geçiriyor. Gemide serbestçe gezebiliyor ama üniformasının düğmelerinde Amerika amblemi olduğu için düz düğmeli bir üniforma giyebiliyor ve personel kendisine düz düğme lakabını takıyor ve bir gün bu zavallı adam tedavi edilemeyecek derecede hastalanıp gemi revirine kaldırılıyor. Gemi doktoru son anlarını yaşamakta olan bu zavallı adamın son arzusunu yerine getirmek için mahkeme kararının hilafına kendisine Amerika hakkında bütün bilgileri aktarıyor ve hasta yüzünde mütebessim bir ifade ile son nefesini verip devrisi gün tevdi ediliyor denizcinin ebedi mezarı denize.
Sıradan klasik ufak bir hikaye. Çocukların vatan sevgisini geliştirmek için yazıldığı belli tabi ama gecenin bir vakti alkolle uyuşmuş süngerimsi beynimde bir şimşek çaktı. En umulmadık düşünceler, fikirler hiç umulmadık zamanlarda insanın aklına gelmez mi?
Şimdi, memleketimin onlarca barosuna mensup sayısını bilmediğim, ipten adam alır cerbezeli ve deneyimli avukatlarına bir duyurum var. Lütfen kılıfına uydurarak bana bir suç isnad eyleyin ki savcı mütalaasını yazsın ve heyet-i hakime işlediğim suça karşılık desin ki;
Karar: Yukarıda yazılı suçu işlediği delillerle sabit olan şuçlu bla bla bla’ nın yapılan muhakemesi sonucunda fiiline uygun T.C ceza kanununun ilgi madde, ilgi fırkasınca müebbeten sefinebend eylenmesine, sefinenin karaya yanaşması halinde dahi kara ile iltisakına müsaade edilmemesine, sefine hasarlanır ve tamir için tersaneye çekilirse bir başka sefineye becayişine, çıkan ve çıkabilecek hiçbir aftan yararlanmamasına ve vefatı halinde dahi defin için karaya çıkartılmayıp denizci örf ve adetleri muvacehesinde defin merasim ifa edilerek denize defnedilmesine temyiz yolu açık olmak üzre oy birliği ile karar alınmıştır.
Ey saygıdeğer yurdumun kıymetli avukatları, böyle bir suç isnadı ile beni mahkeme önüne çıkartıp heyeti hakimiyeden böyle bir karar aldırma olanağına sahip olamaz mısınız ki bu sizin için bir hukuk zaferi olur. Yaş icabı denize çıkartılmayan ve deniz darüssılası ile her an ölen, bir zombi hayatı yaşayan şu fakir-i pürtaksiri zaman gelince ordinosunu alıp herhangi bir caminin musalla limanından imamefendinin yeşil renkli vasıta botu ile gök gemisine gitmekten kurtarıp bir denizciye layık şekilde direkt gök gemisine gitmemi sağlamış olasınız. Sizlere verecek devletin verdiği emekli aylığımdan başka bir gelirim yok. Ama söz veriyorum kaydı hayat şartı ile gök gemisine gidene kadar bütün emekli aylığım sizindir. Hadi bir zorlayın kara kaplı kitabı.