Tekirdağ Römorkörü
13 Nisan 2022, Çarşamba 13:16Askere gitmemiştim onu tanıdığımda. Demek ki sene 60/61 filandı. Karaköy Liman Başkanlığı’nın önünde dururdu o zamanlar .
Sirkeci / Reşadiye Caddesi’ne bulunan işletme binasına personel, malzeme filan taşır bazen de İstinye tersanesine malzeme vs. götürür bir römorkörcüktü.
Gide gele kaptanı ile de bir ünsiyet peydah oldu aramızda. Sonra bir gün İstinye tersanesinde tamirde olan gemime gitmem gerekti. Geminin ismini şu anda hatırlayamadım ama Ege, Marmara, İzmir bu üç güzel kızdan biriydi. Tekirdağ malzeme ve personel götürecekti İstinye’ye, bende bindim tabii.
Küçük, güzel, şirin mi şirin stimli bir römorkörcüktü. Yüksek bir pruvası, pruvaya yakın gene küçük bir davlumbazı, dibinde iki adet dengeleyici ağırlığı bulunan uzun ve köprü altlarından geçerken yatırılan bir bacası , tiz perdeden öten bir stim düdüğü vardı. Makine dairesinde tek külhanlı bir kazanı, üç genişlemeli, triplexpenşın bir makinesi, kazan önüne yığılı kömür yığınları bulunan makine dairesi, davlumbazında kocaman bir dolap dümeni vardı. Dümenin önünde ters sarımlı bir zincir donanım davlumbazın tabanının sancak ve iskele yanlarından çıkar makara donanımları ile kıça kadar devam ile kuadrat yekeye bağlanırdı. Makine telgrafı ufacık ama pırıl pırıl parlatılmış, kanarya gibi çıngır çıngır öten bir güzellik abidesi idi.
Dümen tutmaya olan hevesimi bilen rahmetli Şevki Kaptan dümeni teslim eder yanımda dururdu.
O yıllarda boğazda trafik tersti. Yani Marmara’dan Karadeniz’e çıkan gemiler Rumeli sahilini takiben seyir yaparlardı.
İstinye’ye gittiğimiz o gün makine telgrafına da kumanda etmiştim. Kimler vardı davlumbaz da geçmiş gün hatırlamıyorum ama otuz sekiz, otuz dokuz yıl sonra bile rahmetli Şevki Kaptan’ın beyaz saçlı güleç yüzü karşımda işte. Manevradan sonra makineye makine tamam işareti vurmama çok gülmüştü rahmetli.
Sonra aradan yıllar geçti. Askere gittim. Üç yıl sonra tezkere alıp dönünce Deniz Nakliyatta çalışmaya başladım. İşletmeler ayrı olduğu için Tekirdağ römorkörüne binmek nasip olmadı bir daha da zaten bu arada evlenip Almanya’ya gittim ve Rein nehrinde ki kanal gemilerinde çalışmaya başladım. Unuttum bu eski dostu.
Sonra bir gün sayın Erol Ersan’la konuşurken gemi eskisi objeleri değiştirme konusu açıldı. Benden bir yığın malzeme talep etti. Muğla gemisinin isim levhasını verdim o da bana Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalma kırmızı üzerine beyaz yazılı, mineli “Ortaköy Değirmeni’’ isimli sokak tabelasını ve Tekirdağ römorkörünün baca forsunu verdi.
Fors şu anda Gümüşyaka’daki yazlık evimin miyar güverte tabir ettiğim üçüncü kattaki terasımda bulunan barbekünün aynalığında eski günlerini yadederek Marmara’nın ufuklarını seyrediyor. Esasında Bakırköy’de ki veya Selimpaşa’da ki evimin duvarlarından birine monte etmeyi düşünmedim değil. Ama forsta olsa, denizden uzak bir odaya hapsedip büsbütün denizden ayrı kalmasına razı olamadım. Varsın bütün ömrünce olduğu gibi açık havada poyraz ve lodos fırtınalarına açık yerinde denize bakarak baki ömrünü tamamlasın ben gök gemisine gidene kadar sonra zaten bütün arkadaşları gibi tutacaktır eskicini yolunu.
Bir gün televizyonda bir film izledim. İsmi “Hanım” eşsiz sanatçı Yıldız Kenter Hanım’la Eşref Kolçak oynuyorlar baş rolde.
Yıldız Hanım, nesli inkiraz bulmuş bir İstanbul Hanımefendisi, yıllar öncesinden müdevver bir eski konakta oturmakta ve konağın buğune kadar bir elektrik kontağına kurban gitmemesine şaşırmaktadır. Koca konakta tek başına yaşayan ve ölümcül bir hastalığa duçar olduğunu bilen bu hanımın can yoldaşı,
biricik arkadaşı, kedisi “Hanım”a ölümünden sonra bakıp sahiplenecek bir kapı aramaktadır.
Çaldığı her kapı birer birer kapanır Yıldız Hanım’ın yüzüne.
Eşref Kolçak, yalnız yaşayan, babayanı, gemisine candan bağlı, semtin kabadayısı Yıldız Hanım’a hayran saygılı ve gizli gizli sevdalı olup gemisinin İşletme tarafından hurdaya ayrılacağını öğrenen bir kaptan rölünde.
Ve işletme kararı ile hurdaya ayrılan gemi Tekirdağ römorkörü.
Sıradan film tabii ama benim ve benim gibi dinazorları, kelaynakları iyice manyaklaştıran bir film.
Yıldız Hanım vefat eder, Tekirdağ bir daha çıkmamak üzere Haliç’te tersane iskelesine bağlar.
Yağmurlu ve soğuk bir günde evine dönen Eşref Kolçak Hanım’ı sokakta bulur ve korumasına alır. Çünkü annesinin vefatını müteakip miras işleri için köşke gelen hayırlı evlat! Kızı, Hanım’ı kapı dışarı etmiştir.
Eski köşkün önünden geçen kaptan boş ve karanlık pencerelerde Yıldız Hanım’ın kendisine gülümseyen yüzünü görür ve film biter.
İşte Tekirdağ römorkörü de şimdi bize böyle gülümsüyor. Tabii bütünüyle değil. Öldükten sonra aziz naşından alınmış organları ile.
Rahmi Koç Beyefendi’nin eski lengerhane binasında mukim sanayi müzesinde kendisine ayrılmış standında.
Tripıl makinenin yıllarca çevirdiği pervane şimdi kendine ait bir kaide üzerinde sessiz ve sakin duruyor. Belliki yerini yadırğıyor. Şaftıyla akuple. Ama şaft eğri. Nasıl başardılar bilmem ama herhalde söküm esnasında eğdi iki ayaklı gemi katilleri. Artritli bir ihtiyarın ayakları gibi şekilsiz.
Dümen dolabı, makine telgrafı ve diğer cüzitamlar. Hepsinin boynu bükük.
Atatürk sevgili köpeği Fox’un ölümünden sonra tahnit edilerek içi dodurulmuş kürküne bakarak efendiler demiştir. ‘’Her şeyin canlısı güzeldir. Kaldırınız bunu buradan.’’
Efendiler! Gemiler de canlıdır. Kıymayın. Bırakın, ihtiyar da olsalar onlarda yaşasın.
Başka Tekirdağ Römorkörleri ölmesin.
18/09/2007 Nijerya/lagos
M/T Mediteranian Star
Uz. Yl. Kaptan
H.Tuncay Alpman