Rüzgar Sörfünün Yatların Start Hattında Ne İşi Var?
15 Temmuz 2024, Pazartesi 09:00Bugüne kadar yelken yarışlarında parkura fütursuzca dalan, hatta start hattını bozan motor yatlarla karşılaşıyor, bunu da “cehaletle” örtüştürüyorduk. Ama İYK Anı Kupası’nın startı sırasında yatların arasında kalan bir rüzgar sörfüne anlam veremedik. Üstelik onu bottan gözleyen sporcunun koçu da kılını bile kıpırdatmadı. “İşi bilen” böyle davranırsa, bilmeyenleri ayıplamamak gerek.
Denizcilikte ve deniz üzerinde yapılan yelken sporunda yazılı olanlar kadar, “yazılı olmayan” kurallar da geçerlidir. Kişi, bulunduğu pozisyona göre nasıl davranacağına aldığı eğitime, sahip olduğu birikime ve aklının yönlendirmesine bağlı olarak karar verir.
Yazılı kural, “motor gücü ile seyreden bir tekne, yelkenle seyreden bir tekneye yol verecektir” der. Ama ya yelken gücü ile seyreden küçük bir tekne ile karşılaşan ve motor gücü ile seyreden devasa bir gemi ise ne olacak?
İşte burada yazılı olmayan kurallar ve mantık ve sağduyu devreye girer.
Yazılı olmayan bir diğer kural da, yelken yarışlarının yapıldığı parkurdan uzak durup, açığından geçmektir. Ama onun için de yelkenli bir teknenin seyir dinamiğini bilmek, parkurun nerede başlayıp nerede bittiğini anlayabilmek gerekir. Bilgi, birikim ve deneyim yoksa, boşuna...
Dolayısıyla, parkura dalan deniz araçları en hafif deyimi ile “ayıplanır”.
Eğer sahada yeterli bot varsa, biri üzerine gönderilerek uyarılır ya da bu uyarı telsiz çağrısı ile yapılır. Ama elbette her an, herkesin başına bir “zabıta” dikmek de mümkün değil. Bu yüzden “işin inceliklerini” bilmek, öğrenmek öne çıkar.
Amatör denizciler için tamam da, eğer “ayıplanan” bir davranışı sergileyen yelkenci olursa, söylenecek söz tükenir.
İYK Anı Kupası’nın ikinci buluşmasında böyle bir “manzaraya” tanık olduk.
Kalamış Koyu’nda bir rüzgar sörfü, tam start hattının önünde ve parkurun içinde kaldı. Sörfün üzerindeki kişi gözlediğimiz kadarı ile henüz “bordun üzerinde dengede durabilme” eğitimindeydi. Yanı başında ise bir koç botu vardı.
Bottaki koçun, “kontrol edilemediği” anlaşılan sörfü yedekleyerek parkurun dışına, uygun ve güvenli bir alana çekmesi gerekirdi. Ama o sadece iskele ve sancağından geçen yarıştaki tekneleri gözlemekle yetindi.
Gelelim aynı bölgede gözlemlediğimiz bir diğer örneğe…
Konunun “öznesinde” yine bir motor yat var!
Ancak bu tekne parkuru ihlal etmedi, marinadan çıktıktan sonra sahanın dışından geçerek Adalar’a rota koydu.
Takıldığımız nokta ise, bir türlü vaz geçemediğimiz bordasında “salkım-saçak” sallanan usturmaçalardı…
Bunun da yazılı bir kuralı yok. Ama bir teknenin bağlı olduğu iskeleden avara etmesinden (ayrılmasından) sonra usturmaçalarını toplayarak içeri alması gerekir. En azından yüzbinlerce Euro değerindeki teknenin “zerafeti” korunmuş olur.
Yeri gelmişken denizcilik tarihinden bir dip not ekleyelim…
Açık denizden gelen ve limana yaklaşan bir geminin bordalarında usturmaça asılı olması, geçmişteki Portekizli denizciler tarafından bir “anlam” ifade ederdi. Bu, kıyıdan gözleyenler için “gemide ölü var, cenazenin alınması gerekiyor” mesajını aktarmak için telsiz ve cep telefonunun hayatımıza girmediği dönemlerde kullanılan bir yöntemdi.
Şimdi, yazılı kural faslına geçelim …
Bir teknenin ulusal bayrağını nerede taşıyacağı, başka bir ülke sularında misafir ise, o ülkenin bayrağını veya gerekiyorsa tekne sahibinin forsunu nereye toka edeceği bulundukları yerlerdeki boyutlarına ve sırasına kadar bellidir.
Ama “usturmaçalarından” dem vurduğumuz motor yatın “ulusal bayrak” taşıması gereken yerdeki sembolün ne olduğunu anlayamadık.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.