PAŞABAHÇE VAPURU VE BEYKOZ BELEDİYESİ
11 Haziran 2019, Salı 15:02
Bir kaptan için gemi ekmek teknesi değil bir evlat meselesindedir. Kaptanlar gemilerini evlatlarını sevdikleri kadar severler ve değil onları yıpratıp hırpalamak bir iskeleye hızlıca rampa oldukları zaman bile birazcık boyaları çizilse üzülen, efkârlanan kişilerdir kaptanlar. Sert havalarda, şiddetli fırtınalarda, tehlikeli dönüşlerde ve bu gibi ahvalde birçok kaptanın gemisiyle konuştuğuna hadi kızım, hadi evladım, ha gayret yavrum diye hitap ettiğine şahit oldum çoğu zaman zabitliğimde. Ama bir gün birde baktım ki aynı durumda bende kumandam altındaki gemimle manevra anında konuşuyorum. Demek ki bu kaptanların fıtratında var.
Dedim ya gemiler kaptanların evlatları meselesindedir ve bu his sadece kendi kumanda ettikleri gemilere değil bütün gemilere şamildir. Hiçbir kaptan gemilerin söküm yerlerinde sökülüp parçalanmasına razı değildir, bilerek ve isteyerek bir gemiye karaya vurmak ve onu ölü soyucu misali bozmacı tesmiye edilen eşhasın acımasız ellerine teslim etmek hiçbir kaptanın yapmak isteyeceği bir iş değildir. Kaptanlar gemileri daima temiz, bakımlı denizde tam donatımlı ve yüzer halde görmek isterler. Ancak zemin ve zaman ekonomik ömrünü tamamlamış bu çiçeklerin koparılma zamanının geldiğini ihtar edince elden gelen bir şey yoktur ve emir demiri keser deyimi gereği kaptan gerekeni yapar ve gemisinin idam emrinin infaz edileceği uzak doğu, Avrupa veya Aliağa mezbahasına teslime mecbur kalır. Gözleri yaşlı, kalbi kırık valizini alıp son bir defa evladına bakıp veda ederek karaya adım atar bir başka evladını kollarında teselli bulmak için.
Aksini yapan bir - iki eski kafalı tabir edeceğimiz kaptan da çıkabilir. Kumandam altında ki evladımın idam fermanını öğrendiğim ve hüküm infazı için uzak doğuyu götürülmek istenilen evladımın kumandasından ‘’ Ben katil değilim ve evladımın katledilmesine rıza gösteremem bu sebebe mebni istifa ediyorum diyerek yurtdışından yol paramı da kendim ödeyerek memlekete döndüğümde romantik budala,hangi asırda yaşadığının farkında mısın acaba gibi eleştiri ve alaylara muhatap olduğumu da unutmuş değilim ama meslek hayatım boyunca asla katledilmesine ferman çıkartılan evlatlarımın infazların da hiçbir şekilde rol almadım ve bundan da sonsuz haz duyduğumu saklamıyorum.
Bir insan, bir baba tabiat kanunları gereği evlat acısını tadabilir, ölümünü görebilir ve ne acıdır ki onun ölümüne sebep dahi olabilir bilmeyerek veya dolaylı yolla da olsa. Ama bir kaptan meslek hayatı boyunca o kadar çok evlat kaybeder ki bu acıya yürek dayanmaz. Ben altmış yıllık kesintisiz meslek yaşantımda ve karaya sürgün edildiğim bunca yıldır o kadar çok evladımı kaybettim, o kadar çok evladımın kayıp ateşi ile yandım ki artık yetmiş dokuz yıllık ihtiyar kalp bu acıları çekemez oldu, dayanma gücüm tükendi. Denizlerimizin süsü o çiçeklerin birer birer yolunup hayattan kopartıldıklarına şahit olmak beni sonsuz hüzünlere gark etmesinin yanı sıra kalbimde sonsuz acılar filizlenmesine yol açtı. O yedi denizlerin çiçeklerini en verimli çağlarında üç kuruşluk rant uğruna parçalamaktan çekinmedi, şahsiyetlerini değiştirip tiplerini kaydırmaktan imtina etmedi Allahın kahhar ismi şerifi ile kahr edesice bozmacı tesmiye edilen ölü soyucular.
Son yıllarda bir moda çıktı ortaya. İstanbul Şehir Hatları işletmesi heke ayırdığı çiçekleri bir takım Belediyelere ne hikmetse hibe etmeye başladı. Tabi Belediyeler de bu çiçekleri sahiplenmekte gecikmedi ama iş bilmez yöneticiler gemi bakımını apartman bakımı ile eş değer sanıp o çiçeklere gerekli ihtimamı göstermekten aciz kalınca zavallıların kalan ahir ömürleri de cehenneme döndü. Kimi otel yapılmak istendi, kimi nargile kafe. Hiçbiri de başarılı olamadı ve zavallı çiçeklerin kalan iki günlük ömürleri de heba olup gitti. Tıpkı Yalova Belediyesi’ne hibe edilen ve üzerine kat çıkılıp otel yapılmak istenilen zavallı İNKİLAP vapuru gibi. Ama Allahtan belediyede ki zat-ı na şerifler nasıl olduysa uyandılar da hab-ı gafletten ruhsat vermemek inceliğini gösterdiler ve zavallı İNKİLAP da yerini aldı gök okyanusunda.
Şimdi bir yüzen felaket, bir içler acısı durum, bir vefasızlık örneği daha sergilenmekte Boğazın bir kıyısında, Beykoz Belediyesi’nin tam önünde bir iskeleye kıçtan kara edilmiş bir zamanların anlı şanlı, türünün son örneği kardeşi olmayan zamanının en hızlı ve en güzel gemisi M/V PAŞABAHÇE. Bu gemilerin en güzel numunelerinden biri olan 1952 yapısı İtalyan Ansaldo Tersanelerinde üretilmiş çiçek zamanında yüzbinlerce kibar aileyi Adalara, Yalova’ya Çınarcık’a taşımış salon kapılarında av tanrısı Athenaya adanmış rölyefleri ile tertemiz kanepe örtüleri, lüks mevkiindeki masa örtüleri ile kaptanları ile 18 mile varan sürati ile dillere destan olmuş bu güzellikler abidesi zaman geçip de gözden düşünce tıpkı şaşalı bir hayatın sonunda sefalete duçar olup bir zamanlar starı bulunduğu pavyonların tuvalet bekçiliğine kadar düşmüş pavyon yıldızları gibi heke ayrılınca bir lütfû cemil olarak Beykoz Belediyesi’ne hibe edilmiş ve mezkür belediye tarafından çeşitli işler için kullanılması düşünülmüş ise de yukarıda da arz ettiğim veçhile gemi işletmeciliği ve gemi bakımını apartman yöneticiliği ile eş değer tutan iş bilir eşhas tarafından gerektiği gibi bakımı ve tutumu yapılamadığından ve her geçen gün çürüme daha da artıp bakım masraflarının astronomik miktarlara ulaşması ve hülasaten de bundan böyle tamir ve bakım dahi kabul edemeyecek duruma geldiğinden tabiri caiz bir terimle Belediyenin başına bir bela, bir kanserli ur olarak kaldığından ne olacağı ve akibeti meçhul bir halde boynu bükük,melül ve mahsun eski günlerini anarak hakkında verilecek kararı beklemektedir.
Fahri olarak elimden geldiğince mesleki yardımda bulunmaya çalıştığım Beykoz Denizcilik Meslek Lisesi talebelerinin pratik ders yapabilmeleri için bölüm başkanlığına bir teklif sundum ve beraberce belediyeye gidip derdimizi anlattık. Evet kibar bir şekilde kabul edildik, bir zamanlar adalara, Yalova, Çınarcık’a giden modern ve havalı hanımların parfüm kokularının salonlarında bulut gibi havalarda uçuştuğu, bu gemiden kurtulmak istediklerini ve gemiyi Beykoz koyunda batırıp dalış turizmine açmayı ve balıkçıların avlanmalarını önlemeye çalışacaklarını anlatıp bu proje üzerinde çalıştıklarını söylediler. Düşünün, boğaz trafiğinin en yoğun olduğu bölgede bir batık ve dalış turizmi,İş bilmezliğin bir tezahürü.
Yetkililerden izin alıp gemiye gittik. Bir görevli iskelede gemiye girip çıkmayı denetliyor sözde. Gemiye giriş çıkış karadan yasak tabiatıyla ama üzerine aborda olmuş tekneler mevcut ve onların personeli rahatlıkla giriş çıkış yapmakta. Geminin şu anki içler açısı durumunu anlatmaya benim kalemim kifayet etmeyeceği gibi içinde bulunduğu rezaleti anlatmaya da ilim irfan ve kelime haznem yetersiz kalır. Şu kadarını söyleyeyim ki üst güverte salonlarında otlar -- evet resmen otlar - bitmiş,Bütün döşeme kaplamaları kabarmış,güverteler delik deşik,bir çok işe yarar malzeme mevcut ise de bilgisizlikten değerlendirilemiyor ve gemi deniz kuşları ile martıların ikametgahı ve af buyurun tuvaleti olmuş durumda. Bu geminin artık acısına son verme zamanı gelmiş ve geçiyor.Adam gibi yaşatamadık, bari adam gibi ölmesine izin verelim. İlleti seretan öyle bir ilerlemiş ki dünyanın en mütekamil tersane ustaları ve gemi inşaiyecileri gelse derdine derman olamayacağına gerekli finansman sağlanamayacağına göre hiç olmasa bulunduğu yerde batarak çevre kirliliği yaratmaması ve hem de zavallı yorgun vücudun ilahi huzura kavuşması için saygıdeğer Beykoz Belediyesi’nin pek sayın yetkililerinin uyanarak hab-gafletten bir hal çaresi bulmasını canı gönülden temelli ederim efendim.
Hiç olmasa şanına layık bir sonu esirgemeyiniz bu emsalsiz ve türünün tek temsilcisi melekten. Saygılarımla
Sefine-i Kaptan H.Tuncay Alpman