NAMI DİĞER (DRAGUT) TURGUT REİS...
30 Eylül 2022, Cuma 22:44Herkese merhaba! Bu yazımda Turgut Reis’in hayatından bahsedeceğim. 'Dragut', Güney Avrupalıların Turgut Reis’e taktığı lakaptır. Turgut Reis’in, Akdeniz’in Hristiyan topraklarına yaptığı seferleriyle yarattığı etki, Dragon (Ejderha) ve Turgut arasındaki ses benzerliğinden yararlanarak Dragut kelimesinin doğmasına yol açmıştır. Batılı kaynaklar, kendisini hala Dragut Reis olarak anmaktadır.
Tarihten Ders Almak
Barboros Hayrettin Paşa'nın ve Turgut Reis'in yaptıklarını okuyup, anladıkça Türk tarihinin okyanusunda yolculuğa çıkacak, “Tarih tekerrürden ibarettir” diyeceksiniz. Ancak unutmayın, tarih sadece ders almayanlar için tekerrürden ibarettir.
Geçmişi olmayanın geleceği olmazmış. Geçmişimize sahip çıkalım ve tarihi önümüzü aydınlatan ışığından faydalanalım.
'Anlayana sivrisinek saz , anlamayana davul zurna az'
Turgut Reis Osmanlı İmparatorluğu donanmasında amirallik yapmış, Trablusgarp Fatihi olarak anılan Türk denizcisidir. Beylerbeyi olarak görev yapmış, ayrıca Trablus Beyi olmuştur.
Anadolu’da Bodrum yakınlarında bugün Turgutreis olarak bilinen Karabağ köyünde Alfara mevkiinde dünyaya geldi.Turgut Reis'in babasının adı Veli'dir. 12 yaşında bölgedeki Osmanlı askerleri tarafından mızrak ve ok kullanmaktaki kabiliyetinden dolayı dikkat çekince orduya alınır. Ordu bünyesinde başarılı bir denizci ve topçu haline gelir. Bağlı bulunduğu birlik 1517 yılında Memlûk Sultanlığı seferine katılır. Kahire’de bulunduğu sırada Sinan Paşa komutasındaki donanmaya katılır.
Turgut Reis ( Paşa ) sadece ülkemizin değil, dünyanın sayılı denizcilerinin başında gelmektedir. Deniz savaşlarında gösterdiği üstün stratejik düşünce ve uygulamaları ders kitaplarına geçmiştir. Bu vasıflarının ötesinde Turgut Reis, dürüst ve yapıcı bir idareci, fedakar bir aile babası, faziletli ve iyiliksever bir insan olarak da tarihe mâl olmuştur.
Turgut’un korsanlık hayatı pek şanlıdır. Akdeniz’in batı sularında, tıpkı Hızır Reis gibi yıllarca kâfirlere kan kusturmuştur. Düşmanı her basışından sonra gücü artmış, sonunda yirmi beş parçalık bir donanmaya sahip olmuştu. Kâfirlere indirdiği yumruklar öyle idi ki, Batılılar, Hayreddin Paşa’dan sonra en büyük korkulu insan olarak Turgut’u tanımışlardı.
Barbaros’un en namlı çırağı olan Turgut, bu şerefi, deniz çarpışmalarında gösterdiği kahramanlıklarla elde etmişti. Ustası ile birlikte giriştiği savaşlarda, onun sevgisini ve takdirini kazanarak bahadırlık ve denizcilikteki değerini göstermişti. Koca Barbaros, korsanı kendinden bile üstün tutarak “Benden daha yararlıdır!” demiştir. Kâfirler eline tutsak düştüğü zaman duyduğusada, Hayreddin Paşa’nın çırağı hakkındaki sevgisini gösterir. Turgut, gemilerini yağlamakla uğraştığı bir sırada basılıp Hıristiyanlara tutsak olmuş ve Ceneviz’de hapse konmuştu. Hayreddin Paşa bu haberi duyunca donanma ile Ceneviz’e geldi. Turgut’u bırakmazlarsa bütün evlerini yakacağını İtalyanlar’a bildirdi. Bu ihtar Akdeniz’e ünlü korsanı yeniden kazandırmıştır.
Türk üstünlüğünü ve kahramanlığını sularda Barbaros Hayreddin Paşa gibi yürüten ikinci bir deniz erimiz Turgut’tur. Usta Hayreddin’in çıraklarından olan ve Türk adını Akdeniz’de onun kadar büyük bir ustalık ve bilginlik ile dolaştıran Turgut, suların benzerlerini ancak Türk ırkında görebileceği eşine az rastlanır kaptanlardan biridir. O da Akdeniz’in kucağına korsan olarak alılmış o da kâfir donanmalarına, adalarına ve kıyılarına aman vermemiş, o da adı ve erliği önünde Batılıları titretmiştir.
Deniz topçuluğundaki başarılarıyla dikkat çekmeyi başarır. Zamanla denizcilikte de gelişme gösterince bir guletin komutasını alır. Çok sayıda başarılı seferden sonra artık bir hafif kadırganın sahibi ve kaptanı olur.
Tüm yaşamı denizlerde geçen, Preveze Deniz Savaşı’na gönüllü olarak katılan, Küçük Malta’ya (Gozo adası), Korsika’ya, Trablusgarp’a seferler düzenleyen Turgut Reis, Osmanlı’nın üç kıtaya hükmettiği bir dönemde İspanyol, Ceneviz ve Venedik donanmalarına karşı büyük zaferler kazanarak Avrupalılar arasında “Dragut” lakabıyla nam ve korku salmış efsanevi bir denizci. Hayatı boyunca hep doğruluk, dürüstlük ve liyakatten yana olan, korku nedir bilmeyen, Akdeniz’i “Türk gölü” haline getirmek için mücadele veren, emrindeki leventlere gerçek bir baba gibi davranan ve hatta kendisine “Turgut Paşa” diye seslenildiğinde “Paşa değil, reis,” diyerek karşısındakini her defasında düzelten, “paşalık” unvanını reddeden biridir.
Bu dönemde Doğu Akdeniz bölgesinde özellikle Venedik Cumhuriyeti'nin topraklarına ve ticari hatlarına saldırılar düzenler. 1520 yılında Barbaros Hayreddin Paşa donanmasına katılır. Turgut Reis, Barbaros Hayreddin Paşa ile dostluğunu ilerletirken rütbesi de yükselecektir. 1526 yılında Sicilya’daki Capo Passero kalesini ele geçirir. 1526-1533 yılları arasında Sicilya Krallığı ile Napoli Krallığı korsanlık yapar. Bu dönemde Barbaros Hayreddin Paşa ile birlikte Adriyatik kıyılarını yağmalayacak, Girit’teki Kandiye’yi ele geçirecektir.
Batılı kaynaklarda ‘Dragon’ ile ‘Turgut’ kelimelerinin birleşiminden türetilerek Dragut olarak nam yapmış olan Turgut Reis takriben 1485’te Sıravalos’ta, yani bugünkü Bodrum’un Turgutreis beldesinde Karabağ köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Veli adında bir çiftçi olan Turgutça, daha küçük yaşta iken bir korsan kadırgasına dahil olmuş ve kısa sürede zekası ve cesareti ile öne çıkmıştır. 1492’de Gırnata’nın düşmesinden sonra levendlerin bölge halkını İspanyol zulmünden kurtarma operasyonlarında o da sorumluluk alarak faal rol oynamıştır. Daha 25 yaşlarındayken, artık kendisine ait bir geminin reisi olarak Şehzade Korkud’un dikkatini çekmiş ve onun tarafından himaye edilerek Oruç ve Hızır Reislerin yanına Cezayir’e gönderilmiştir. Ünü, sonraları adı Barbaros Hayreddin Paşa olarak değişecek olan Hızır Reis’e kadar ulaşan Turgut Reis, kabiliyeti ve yetenekleri ile zamanla onun sağ kolu olmuş ve 1533 yılında “Cezayir Sultanı”nın Osmanlı hizmetine girdiği seremonide o da, Hızır Reis’in Kanuni Sultan Süleyman’a takdim ettiği reisleri arasında yer almıştır. Turgut Reis, Preveze Deniz Savaşı’nda (1538) kumanda ettiği gönüllü levendlerden oluşan ihtiyat filosuyla, savaşın seyrinin Osmanlı donanmasının lehine dönmesine ve zaferin kazanılmasına büyük katkısı olmuştur.
Yakarım şu dünyayı da asla Türk'ü ezdirmem
Yılın büyük bölümünü filosuyla Akdeniz’de korsanlık yaparak geçiren büyük denizci 1540’ta Malta’ya bağlı Gozo adasını yağmalamış ve yine aynı sene Korsika’da iken, Preveze’nin mağlup Haçlı Amirali Cenovalı Andrea Doria’nın yeğeni Jan (Gianetino) Doria’nın kumanda ettiği filonun ani baskınına uğrayarak esir düşmüştür. Bir süre forsalık yaptıktan sonra Cenova’da hapsedilmiş, üç yıllık bir esaretten sonra 1544’te, Fransızlara Nice şehrini aldıktan sonra Toulon’da kışlayan Barbaros’un aniden Cenova’yı kuşatması üzerine, esir olduğu Salih Reis ile birlikte kurtarılmıştır (Aziz Samih İlter ve Yılmaz Öztuna bu gelişmelerin 1528-1531 yılları arasında gerçekleştiği fikrindedirler). Bu olayın ardından Barbaros’un ağzından reisin kıymeti “nefsinde bir yarar gazidir” ifadesiyle söze dökülmüş ve yedeğindeki teknesini ona armağan etmiştir.
Daha sonraları Cerbe Adası’nı kendine üs edinen Turgut Reis, Kuzey Afrika’daki İspanyol yayılmacılığına, Orta Akdeniz’deki Haçlı nüfuz ve etkinliği ile Avrupalı korsanlara karşı amansız bir mücadeleye girişmiş, zamanla güney ve orta Tunus’u da ele geçirmiştir. Barbaros’un ölümünden sonra 1547’de kendisine hil’at giydirilerek “Akdeniz levendleri kaptanı” unvanı verilmiş, böylece Akdeniz korsanlarının lideri olma hüviyeti devlet tarafından resmen onaylanmıştır. 1548’de Napoli Körfezi’ne yaptığı akın ve Malta hazinesinin zaptına muvaffak olması, Avrupa’da büyük yankı uyandıran başarılarındandır. 1550 baharında Mehdiye’de İspanyol ve İtalyan donanması ile mücadele ederek şöhretini iyice pekiştirmiştir. Tunus’un ve Cerbe’nin geri alınması için gönderilen Andrea Doria komutasındaki hemen tüm İspanyol ve Haçlı saldırılarını geri püskürtmeyi başarmış, dahası bu çarpışmaların henüz dumanı tüterken İspanya sahillerine seferler düzenlemiş, misillemelerde bulunmuştur. Ancak bu sırada Mehdiye düşmüştür. Tüm bu faaliyetlerinin ardından dikkatlerin üzerinde toplandığı Turgut Reis, Şarlken tarafından ya ele geçirilmek ya da ortadan kaldırılmak üzere tüm Batılı deniz kuvvetlerinin hedefi haline gelmiştir. 1550’de Cerbe’yi kuşatarak Turgut Reis’i gafil avlamak isteyen Haçlı donanmasının amirali Andrea
Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelma’nın yolunu kapatamayacaklardır.
Doria, emrindeki filo ile Cerbe’yi kuşatmış ve böylece Turgut Reis’i eline geçirdiği zannıyla Avrupa’nın çeşitli yerlerinden bu olayı seyretmek için gelenlerin bindirildiği gemileri beklemeye başlamıştır. Doria’nın bu teşebbüsü, tecrübeli reisin Cerbe’nin arka tarafındaki Kantara deresinde yatan gemilerini denize kadar yürüterek Akdeniz’e açılması ve devamında ‘Dragut’un esir edileceği’ sahnenin seyri için gelen içi asilzadelerle dolu gemiyi zapt etmesi dolayısıyla büyük bir fiyaskoya dönüşmüştür.
Şarlken’in Tunus, Cerbe ve Turgut Reis’e karşı olan teşebbüsleri Osmanlı merkezinin de dikkatini çekmişti. Öyle ki, onun Orta ve Batı Akdeniz’deki faaliyetleri dolayısıyla İspanya’nın denizlerdeki hakimiyet alanı oldukça daralmış, buna karşı Akdeniz’deki Türk nüfuzu ve etkinliği neredeyse İspanya kıyılarına varacak düzeye ulaşmıştı. Bu egemenliğin mimarı olan Turgut Reis de doğal olarak hedef haline gelmişti.
Bir diğer hasmı ise Osmanlı merkezindeydi. Veziriazam Rüstem Paşa’nın Turgut Reis’e olan husumeti, kardeşi olan Sinan Paşa’dan kaynaklanmaktaydı. Sinan Paşa’nın kaptan-ı deryalığı ile veziriazam hem nüfuzunu güçlendirecek, hem de Turgut Reis’in Kaptan Paşa olması durumunda divanda olası bir muhalefetinin ve fevri çıkışlarının önünü alacaktı. Kardeşine rakip gördüğü Reis’i ortadan kaldırabileceği fırsatı da uygun bir bahane ile bulmuştu. Bir Venedik barçasını batırmasının akabinde balyosun sadrazama şikayette bulunması üzerine İstanbul’a çağrılan Reis, hakkında düzenlenen tertibatı haber alması üzerine başkente varmadan geri dönmüş ve sonrasında iki yıl boyunca şehre gitmemiştir. Ancak sultanın Trablusgarp’ı almaya niyetlenmesi üzerine Turgut Reis’e gönderdiği Mushaf-ı Şerif ve altın kılıçla birlikte Reis’i İstanbul’a davet etmiş, böylece gönlü alınarak Trablusgarp üzerine Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ile birlikte sefere çıkmıştır. Öncelikle Malta’ya bir sefer düzenlemiş, adaya bağlı olan Gozo adası yağmalandıktan sonra hiç beklenmedik bir şekilde, 1510’dan beri Haçlıların elinde olan Trablusgarp’a ilerlenmiştir. Şarlken’in gönderdiği İspanyol filosunun Malta açıklarında yakalandığı büyük bir fırtına dolayısıyla neredeyse yok olması sayesinde de rahatlıkla karaya ulaşılmış ve böylece Trablus’un fethi gerçekleşmiştir (1551).
Kanuni’nin, Trablusgarp’ın fethi karşılığında vaat ettiği beylerbeyiliğin Sinan Paşa tarafından kendisine değil de Murad Ağa’ya verilmesi üzerine belli bir güceniklik oluşmasına rağmen o, devlet hizmetinden yüz çevirmeyerek ve isyan etmeyerek faaliyetlerine devam etmiştir. Fetihten sonra İstanbul’a dönülmesi hususunda ikna edilen Turgut Reis’e aynı yıl içerisinde, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Karlıili sancakbeyliği verilmiştir. Ayrıca kaptan-ı derya unvanını taşımamak kaydıyla Osmanlı donanmasının komutası da ünlü deniz akıncısına devredilerek maiyyetindeki reislere ise fener taşıma hakkı (deniz subaylığı) ve 70-80’er akçe ulufe bağlanmıştır. Turgut Bey, Trablusgarp Beylerbeyiliği’ni ancak Murad Paşa’nın vefatından sonra 1556’da alabilmiştir. Reis, hakkını aramak için Edirne’ye varmış ve Kanuni’nin sefer için yola koyulacağı sırada sultana yetişerek hakkını istemiştir. Bunun üzerine Rüstem Paşa tarafından kandırıldığını anlayan Sultan Süleyman, Trablusgarp Beylerbeyiliği’ne paşalık rütbesiyle birlikte Turgut Reis’i atayarak hakkını teslim etmiştir. Ancak Kanuni yine de daha önceden niyetlendiği, fakat Rüstem Paşa’nın Turgutça’nın ağzından “Taşrada hâsıl oldum, Dergâh-ı Mu’allâ hidmetin yapamam” şeklindeki yalanla karışık entrikasına takıldıktan sonra kaptan paşalığı Turgut Reis’e verme teşebbüsünü resmiyete geçirmemiştir.
Trablusgarp’ın fethinden sonra Osmanlı sınırları Libya’da Fizan’a kadar genişletilmiş, hatta bugünkü Çad ve Nijer’in sınırları içinde kalan Tuaregler gibi çöl kabilelerinin, dahası Çad Gölü’ne kadar varan alandaki zenci krallıklarının dahi tabiiyetleri sağlanmıştı. Zamanla Tunus şehri dışındaki bütün Tunus’un da fethi sağlanarak Trablusgarp eyaletine bağlanmış, böylece Turgut Paşa bir anlamda hem Trablusgarp’ın hem de Tunus’un genel valisi haline gelmiştir. Trablusgarp’ın fethinden sonra İstanbul’a dönen Reis, 1552 Ağustos’unda Sinan Paşa ile birlikte Fransa’yı desteklemek üzere Napoli’ye baskında bulunmuş ve ardından Andrea Doria komutasındaki Haçlı filosu Ponza’da tekrar mağlup edilmiştir. Ancak Fransız donanmasının ortada gözükmemesinden ötürü geri dönülmüştür. Ertesi sene 1553’te Korsika, Fransa için ele geçirilmiş, ancak sonra Fransa bu adayı Andrea Doria’nın marifetiyle İspanya’ya geri kaptırmıştır. Sokullu Mehmed Paşa’nın 1546-1550 ve Sinan Paşa’nın 1550-1554 yıları arasındaki dörder yıllık kaptan-ı deryalıklarından sonra levend reislerinin sevip saygı duydukları Piyale Paşa’nın kaptan paşa olmasıyla Turgut Reis ile ona tabi olan tüm Akdeniz levendleri ve reisleri de uyum içinde çalışıp çarpışacakları bir kaptan-ı deryaya kavuşmuşlardır. 1554’ten itibaren Turgut Reis hemen her sefer mevsiminde Kaptan-ı Derya Piyale Paşa ile birlikte pek çok sefere çıkmıştır. 1554’te Fransa’nın kaybettiği Korsika’nın yeniden alınması için harekete geçilmiş, ancak Fransızlarla ortaya çıkan anlaşmazlıklar üzerine kuşatma kaldırılarak geri dönülmüştür. Fransız askerleri ise kendi başlarına adayı elde edememişlerdir. Aynı yıl Peştiye fethedilmiş, devam eden senelerde 1555’te Reggio-İtalya, 1556’da Oran ve Bicaye ile Batı Akdeniz seferleri, 1557’de Bizerte’nin fethi, 1558’de Balear Adaları seferleri bu iki denizcinin kumandasında gerçekleştirilmiştir. 1560’ta ise Cerbe’yi ele geçirerek ardından Akdeniz’deki Osmanlı egemenliğinin kilit ismi olan Turgut Paşa’yı tarihe gömerek Tunus ve Trablusgarp’ı düşüreceklerini planlayan ve böylece Akdeniz’de İspanyol hakimiyetini sağlamak üzere kendi ‘Preveze’ zaferlerini kazanmak ve süreci tersine çevirmek isteyen Şarlken’in halefi II. Felipe’nin gönderdiği Haçlı donanmasının amirali Gian Andrea Doria, ünlü deniz akıncısının yardımına gelen Piyale Paşa ile Cerbe açıklarında giriştiği savaşta büyük bir bozguna uğratılmıştır. Böylece Preveze’den sonra bir büyük deniz zaferi daha Türk tarihine geçmiş ve Akdeniz’deki Osmanlı egemenliği daha da sağlamlaşmıştır. Bu zaferin kazanılmasına sonradan yetişen Turgutça ise Piyale Paşa ile birlikte, Mart ayında kaybedilmiş olan Cerbe Adası’nı 63 gün süren kuşatma sonrasında 30 Temmuz’da geri almaya muvaffak olmuşlardır.
1565’teMaltaseferinekatılmasıiçinKanuni’denaldığıemirüzerineTurgutPaşaaynıyılın2 Haziran’ında, kuşatmanın başlamış olduğu St. Elmo kalesi önündeki Valetta limanına çıkmış, karada kuşatmaya yardım ederken başından ağır yaralanarak 23 Haziran’da 80 yaşında iken şehit olmuştur. Naaşı Trablusgarp’a nakledilerek orada yaptırdığı külliyedeki caminin yanına defnedilmiştir. Turgut Reis böylece, bugün dahi türbesi ile Libya ve Türkiye arasında bir ortak değer niteliği taşımakta, geçmişte her iki ülkenin ortak idealler etrafında omuz omuza mücadelesinin bir sembolü olarak köprü vazifesini sürdürmektedir.
Denebilir ki Turgut Reis, Oruç ve Hızır Reislerle birlikte Akdeniz’de yükselen Türk egemenliğini akıncılık faaliyetleriyle ve zaferlerle daha da pekiştirmiş, hatta Osmanlı Devleti’nin düşman saydığı bir devletin gemisinin dahi denizlere rahat rahat açılamayacağı şekilde Osmanlı varlığını Batı Akdeniz’e kadar ulaştırmıştır. Onun atak denizciliği, hemen her akın mevsiminde İspanya ve ona bağlı olan Batı İtalyan kıyı ve adalarının savunmalarını güçlendirme zorunluluğunu beraberinde getirmiş, bu da İspanyol ekonomisine çok ciddi bir ağırlık bindirerek ayrıca bir psikolojik harp ve ekonomik olarak yıpratma etkisi meydana getirmiştir. Ayrıca, Gırnata’nın düşmesinden itibaren Orta Akdeniz bölgesinde ve Kuzey Afrika’da İspanyollar lehine görülen İslam topraklarındaki gerilemeyi kesin ve net olarak durdurmuştur. Kuzey Afrika’nın İslam toprakları olarak kalmasını sağlayarak, bu topraklardaki Haçlı varlığını ortadan kaldırmış ve kendi yetiştirdiği ardından gelen denizci nesillerin de gayretiyle Osmanlı hakimiyetinin bu topraklarda yerleşmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Bunların yanı sıra, Fas sultanı ile irtibata geçerek onun hesabına da hizmetlerde bulunduğu, daha sonra Osmanlı-Fas arasında kurulacak olan ilişkilerin temelini attığı bilinmektedir.
Turgut Paşa’nın atılgan ve hiçbir işten çekinmeyen, korkusuz ve cesur yapısı ile taktik dehasının bileşimini yüksek gayretiyle harmanlaması, onun diğer levend reislerinin arasında sivrilmesini sağlamıştır. O, kaptan-ı derya unvanını alamamakla birlikte ona donanmanın asıl başkomutanı gibi davranılmıştır. Levend reisleri arasındaki doğal karizması ve liderlik vasfı dolayısıyla o, akıncı yoldaşları tarafından da baş reisleri olarak kabul görmüş ve takip edilmiştir. Liyakati, yetenekleri ve başarıları dolayısıyla Kanuni’nin nezdinde de büyük bir itibara sahip olan ünlü denizci için sultan hemen her deniz seferine çıkılırken, “zinhar Turgut Paşa’nın re’yinden taşra çıkılmaması”nı buyurarak onun itibari olarakAkdeniz’de başkomutan olduğunu takdir etmiş ve fiili olarak onun emir ve tavsiyelerine uyulmasını istemiştir.
Devlet kademesinde ve hiyerarşisinde hak ettiği pozisyonu alamayan Turgut Reis’te her ne kadar bir kırgınlık oluşmuşsa da, onun her ihtiyaç duyulduğunda Osmanlı donanmasına yardıma hazır olması, zihniyetindeki devlet hizmeti telakkisinin ne kadar yüksek, sağlam ve temelli olduğunu göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Devlete karşı sadakat ve fedakarlık erdemleri kendini, Trablusgarp’ın fethinden sonra da açığa çıkarmıştır. Vaat edilen beylerbeyiliğin Turgut Reis’e verilmemesi üzerine, levend yoldaşlarının Sinan Paşa’yı karada bırakarak tabii liderleri olan reislerinin peşine düşmelerinden sonra o bu hareketi tasvip etmeyerek, olası bir isyan emaresinin önüne geçmiş ve böylece bu davranışı ile sabırlı, sebatlı ve fedakar bir devlet adamlığı örneği vermiştir.
Turgut Reis, kişiliği itibariyle mansıb dileyecek bir yapıda değildi. Onun için makam değil hizmet esastı ve hatta rütbeyi dahi daha üstün hizmet verebilmek için, hakkı üzere istemekteydi. Devlet zirvesinin, özellikle de padişahın, onun hizmetlerini ve liyakatini kendiliğinden takdir etmelerini beklemiştir. Bunun içindir ki, pek çok yoldaşı ve yetiştirmesi ondan önce mansıb alarak yükselirken o buna son raddeye kadar ses çıkarmamıştır. Buna karşın, doğru bildiğini mertçe savunan ve kabadayı mizaçlı levendlere has bir üslupla dobra konuşmaktan çekinmeyen mert ve yiğit bir karaktere sahipti. Bundan dolayı da saray protokolünün diplomatik üslubunu, kimi zaman kulis üzerine kurulu, kimi zaman da çıkar hesaplarını ve manevralarını alt üst edebileceğinden çekinilmesinden kaynaklanan sebeplerle yüksek bürokratlar tarafından devlet zirvesine dahil edilmek istenmemiştir. Ünlü reis, bunlara rağmen devlet menfaatlerini gözeterek sabretmesini bilmiş, gayretlerinden geri durmamıştır. Onun devlet çıkarlarını kendisininkinden üstün tutan ulvi bir anlayışla ne kadar olgun bir meşrebe sahip olduğu da, meydana gelmiş olan olaylar karşısındaki tavırları ile ortaya çıkmaktadır.
Siyaset Bilimci ve tarihçi Profesör Dr. Mim Kemal Öke’nin tasavvufa ilgili biri olduğunu bildiğim için bir de onun dilinden tarihi romanı Biat ı okumak istedim. Turgut Reis Hikâyesi, adından da anlaşılabileceği gibi yazarın çocukluğundan bu yana “kahramanı” ve “rol modeli” olarak nitelediği, deniz korsanlığından Osmanlı döneminde “Akdeniz leventleri kaptanlığına” kadar yükselen Turgut Reis’in yaşam öyküsü yer alıyor.Osmanlı'nın karadaki hakimiyetini az çok biliyoruz. Bu eserin ise ecdadın denizdeki hakimiyetinden bahsetmesi kitaba olan ilgimi daha da arttırdı.
Profesör Dr. Mim Kemal Öke ‘nin 2010 senesinde gemimizi ziyareti
Akdeniz’in tartışılmaz en iyi reisi olan Turgut Reis in yani Dragut’un çocukluğundan şehadetine kadar olan tüm yaşamını konu alıyor. Oruç Reis ve Barbaros ile olan yılları da kitapta anlatılıyor. Akdeniz’in Türk gölü haline gelmesi için uğraşan bir Türk’ün mükemmel hikayesi.
Biat Kitabı okumanızı tavsiye ederim içimizdeki vatan sevgisi, Türklük ülküsü hiç bitmesin. Biz Türk Milleti olarak ilelebet payidar kalalım.
Preveze Deniz Muharebesi
Preveze Deniz Muharebesi sırasında Osmanlı donanmasının merkezinde 30 kadırgaya komuta eden Turgut Reis, Giambattista Dovizi komutasındaki Papalık Devleti kalyonunu ele geçirerek Dovizi ve mürettebatını esir edecektir. Bu dönemde Venedik gemileri ve topraklarına saldırılarını artırır.
Preveze Deniz Savaşı, Türk denizcilik tarihinde kazanılmış olan, en büyük zaferlerden bir tanesidir. Osmanlı Devleti’nin donanma gücünün ispatı niteliğinde olan Preveze Deniz Savaşı ya da Preveze Deniz Muharebesi, Osmanlı Devleti ile İspanya, Venedik, Ceneviz, Malta ve Papalık kuvvetlerinden oluşan, Andre Doria komutasındaki Haçlı donanması arasında yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kesin galibiyetiyle sonuçlanan Preveze Deniz Savaşı tarihi, 1538’dir.
Bu savaşta, Osmanlı donanmasını idare eden Preveze Deniz Savaşı komutanı, Barbaros Hayreddin Paşa’dır.
1537 yılında, Barbaros Hayrettin Paşa Ege’de bulunan Venedik’e ait olan birtakım adaları ele geçirmiş ve Nakşa Dükalığı’nı Osmanlı Devleti sınırları içine katmıştı. Ayrıca Korfu adasının da Osmanlı Devleti tarafından kuşatılmış olması bölgenin önemli güçlerinden biri olan Venedik’i tedirgin etmekteydi.
Yaşanan tüm bu gelişmeler üzerine; Papa III. Paulus, bölgede artan Osmanlı tehdidine son vermek adına Venedik, Ceneviz, İspanya ve Malta askerlerinden oluşan bir Haçlı donanması oluşturdu. Oluşan bu Haçlı donanmasına ise Andre Doria komutanlık ediyordu.
28 Eylül 1538 günü Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, Haçlıların üzerine doğru ilerlerdi ve Haçlı donanmasının ön safhasında yer alan kalyonlar imha edildi. Barbaros Hayreddin Paşa’nın, Turgut Reis’e de taarruz emri vermesiyle; kendi birliklerinin de imha edileceğini anlayan Andre Doria geri çekilmek zorunda kaldı.
Yaklaşık 5 saat süren Preveze Deniz Savaşı sonunda; Osmanlı Devleti büyük bir zafer elde ederek, savaşın kazananı oldu.
- 28 Eylül 1538 tarihinde yapılan ve Osmanlı Devleti’nin büyük bir zafer kazandığı Preveze Savaşı’nın nedenleri şu şekildedir
- Korfu Adası’nın Osmanlı Devleti tarafından kuşatılması.
- Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de artan etkinliğine son verilmek istenmesi.
- Osmanlı Devleti’nin bazı Venedik adalarını ve Nakşa Dükalığı’nı kendi topraklarına katması.
- Türk tarihinin,önemli savaş galibiyetlerinden biri olan Preveze Deniz Savaşı sonuçları şunlardır
- Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.
- Venedik Osmanlı Devleti’ne savaş tazminatı vermek zorunda kalmıştır.
- Batı dünyasının, Akdeniz’deki etkinliği büyük bir darbe almıştır.
- Suriye ve Mısır’a giden deniz yollarının güvenliği sağlanmıştır.
Preveze Savaşı Önemi
1538 yılında gerçekleşen ve Osmanlı Devleti galibiyetiyle sonuçlanan Preveze Savaşı’nın önemi; bu savaş sonrasında Akdeniz’deki Türk hâkimiyetinin perçinlenmiş olmasından ileri gelmektedir. Preveze Deniz Savaşı ile birlikte, artık Akdeniz’de Osmanlı Devleti’ne karşı koyabilecek bir donanma gücü kalmamıştır.
Cerbe valisi Cerbe Adası
1539 yılında Sinan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Kızıldeniz’deki donanmanın komutasına atanınca onun yerine Cerbe valisi olarak atanır. Bu dönemde Sicilya, İspanya ve İtalya kıyılarında çeşitli kentlere saldıracak, Gozo, Palasca ve Capraia’yı yağmalayacaktır.
Esaret
Korsika’nın batı sahillerinde gemilerinin bakımını yapmak için mola verdiği sırada Cenevizli komutanlar Giannettino Doria, Giorgio Doria ve Gentile Virginio Orsini tarafından esir edilir. Dört yıl boyunca Ceneviz gemilerinde forsa olarak çalışmak zorunda kalır. Barbaros Hayreddin Paşa tarafından Cenevo’ya yapılan fidye teklifleri reddedilir. 1544 yılında Toulon’da kışlayan Barbaros dönüş yolunda Cenova açıklarına güçlü bir donanmayla gelerek Turgut Reis’in serbest bırakılması için pazarlık yürütür. Bizzat Andrea Doria ile görüşen Barbaros 3500 düka altın karşılığında Turgut Reis’in serbest kalmasını sağlar. Özgürlüğüne kavuşan Turgut Reis, Korsika ve Sicilya bölgesindeki Cenova hakimiyetine karşı saldırılara başlar. Malta’daki Malta Şövalyeleri de bu saldırılardan payını alır.
BEYLERBEYİ
Bu zaferin ardından Turgut Reis, Akdeniz Beylerbeyi görevine getirilir. Bu dönemde İtalya, Korsika ve Sicilya kıyıları yağmalanacak, Osmanlıların müttefiki olan Fransa için bazı topraklar ele geçirilecektir. 1554 yılında İstanbul’a gelir, sonrasında Sakız Adası'nda kış mevsimini geçirir. Buradan Adriyatik kıyılarına geçerek Ragusa Cumhuriyeti topraklarına saldırır. 1556 yılında Trablus Paşası ilan edilir. Burada şehrin savunmalarını güçlendirecektir. 1558 yılında Piyale Paşa komutasındaki donanmayla birleşerek Cerbe Adasını ele geçirir. Daha sonra Minorka’ya saldırırlar. 1559 yılında Cezayir’e yapılan bir İspanyol saldırısını püskürtürken, Trablus’ta çıkan yerli ayaklanmasını bastırır. Bu dönemde Trablus’u ele geçirmeye çalışan İspanyol İmparatorluğu kralı II. Felipe’nin girişimleri Cerbe Deniz Muharebesi'ndeki yenilgiyle son bulur. 1563 yılında Granada açıklarında karaya çıkar, sonra Málaga’ya devam eder.
ÖLÜMÜ
Kanuni, 1565 yılında Malta Kuşatması için Turgut Reis’e Piyale Paşa birliklerine katılma çağrısı yapınca yaklaşık 1600 askeriyle sefere katılır. Mayıs ayında adaya çıkar. St. Elmo Kalesi kuşatması sırasında diğer kalelerden açılan top ateşi sonucu ağır yaralanır, bir hafta sonra da 23 Haziran 1565 günü hayatını kaybeder. Kuşatma başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra naaşı Kılıç Ali Paşa tarafından Trablus’a götürülür ve orada toprağa verilir.
Atalarımız, Tarihimiz ve Kültürümüz hakkında bilgileri sizin için derledim. Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın da dediği gibi; ''Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur.''
Pruvanız neta, denizleriniz sakin, rüzgarınız kolayınıza olsun. Selametle…
Kaynakça:
Turgut Reis Türk Denizcilik Tarihi Sempozyumu 27-28 Mayıs 2011
28 May 2011-Vikipedi Özgür Ansiklobedisi
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.