Montro uygunluk Beyanında Özel Alan Statüsündeki Marmara ,Karadeniz ve İstanbul Boğazlarının Rolü ve Önemi
07 Nisan 2025, Pazartesi 10:53
Değerli Meslektaşlarım, Saygı değer okuyucular İstanbul Boğazı, Marmara Denizi, Karadeniz Alanalarında oluşan Çevre Kirliliğinin
oluşmaması için konuyu üç Bölümde ele alıp değerlendirip bilgilerimi sizlerle paylaşacağım.
Resmi Gazete'nin 24 Aralık Salı günü yayımlanan sayısına göre, Çevre Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki idari para cezalarına uygulanacak zam oranı belirlendi. 2025 yılında çevreyi kirletenler, yere çöp atanlar, egzoz ölçümü yaptırmayanlar, ücretsiz plastik poşet verenler ve diğer mevzuata aykırı davranışlarda bulunanlar için uygulanacak ceza tutarları açıklandı.
Çevre Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu kapsamında uygulanacak idari para cezalarının zam oranı açıklandı. Resmi Gazete'de yayımlanan kararda 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 20. Maddesi kapsamında, çevreye yönelik ihlaller nedeniyle uygulanacak idari para cezaları, 2025 yılı için yeniden değerleme oranı yüzde 43,93 doğrultusunda artırıldığı duyuruldu.
İBB Hizmeti olan istanbulu seyret projesi gibi deniz çevresinini ve deniz altını da aynı şekilde gösteren su geçirmeyen termal kamera system projesi geliştirilmeli kötü niyetli cahil insanların illegal discharge atıkların arıtılmadan direk denize verilmiş olması kaygısı ile önlemlerin Devlet tarafından güçlendirilip ceza yaptırımlarını para ile değil hapis cezası şeklinde düşünülmelidir .Resteron ,kafeteryalar ,çay bahçeleri sosyal tesisler ,özel mülk konutları atıkların nerelere toplandığı tek tek incelenmeli diğer taraftanda dalgıç marifeti ile deniz altından kamera sistemi başlangıç Rumeli feneri,Anadolu feneri,Karakay,kabataj,Bebek ,Hastane .Balta Limanı ,Reşit paşa ,Sarıyer zeytinburnu bakırköy ambarlı geçin karşıya yakaya poyraz köyü ,Beykoz ,paşabahçe,Çubuklu,Kanlıca Anadolu hisarı ,Göksu deresi ,kandilli,çengelköy,Beylerbeyi, kuzguncuk ,Üsküdar ,harem kadıköy ve izmit körfezine kadar kamera sistemleri konmalı yerin üstü ne kadar gerekliyse denizen altıda bizim için ave deniz çevre kirliliğin atıklarınatılmaması ve nereye basıldığı hususuda önemli olduğu bir gerçek olup bu çalşmanında hayata geçirilmesi elzemdir.bu projeyi Çevre Bakanlığı mı ? İBB mi yapar bilemiyorum ? fakat bir an evvel yapılması denizlerimizin görsel olarak Istanbul ve Marmara halkının erişimine sunulmasu ulaşabileceği noktalardan izlenmesi sağlanmalılıdr.
Asya ve Avrupa kıtalarını birbirlerinden ayıran İstanbul Boğazı dünyadaki en stratejik suyolu olan, Yoğun transit trafiğin yanı sıra, dar ve kıvrımlı yapısıyla gemilerin seyrini zorlaştıran .Trafik ayrım şeması dahilinde kalan birçok kez ve yüksek dereceli rota değişimleri gerektiren kıvrımlı bir yapıya ve değişken akıntı sistemine sahip, seyrüsefer açısından Dünya’nın en riskli uluslararası deniz ulaşımına açık su yoludur. Bu koridorda meydana gelebilecek çevre adına küçük veya büyük tüm olumsuzluklar sadece Türkiye’yi değil, oşinoğrafik, meteorolojik ve biyolojik şartların etkisiyle Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkeleri de kısa, orta ve uzun vadelerde etkileyecektir. Bu açılardan bakıldığında Türk Boğazları Bölgesi sadece kıtaları, kültürleri birleştiren ve gemi trafiğine izin veren coğrafik yapısı açısından değil çevre açısından da son derece stratejik ve hassastır. 5237 sayılı TCK'nun 181 inci maddesinde; “(1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Montro Sözleşmesinin can, mal ve çevre güvenliğini tehdit eden hususların üzerinde yeterince durulmaması bu sözleşmenin aleyhte olan konularıdır. Ancak Türkiye’nin aleyhinde olan bu hususlar, milletlerarası kuruluşların ve çevre örgütlerinin desteği ile Türkiye’nin iç hukuku için yapılabilecek düzenlemeler çerçevesinde, kısmen de olsa çözülebilecek konulardır. Her milletlerarası andlaşma ve sözleşmede olduğu gibi Montrö’de ruhunu ve menşeini, önce Devletler Hukuku’ndan ve sonra da bu hukukun bir parçası olan Deniz Hukuku’dan alır ve almalıdır. Montrö, Devletler Hukukuna ve Deniz Hukukuna uygun olduğu müddetçe ömürlü olur. Aksi yöndeki uygulamalar tatbik kaabiliyetini azaltır (Caşın,2000:133). Boğazlar Türkiye için menfaat değil, varlık, egemenlik ve güvenlik meselesi olduğu için Rusya ve diğer devletlerden daha çok öneme sahiptir.Türk Boğazları Bölgesindeki , risk oranı ve riski arttıran faktörler özellikle tehlikeli yükler açısından tanımlanarak çevreye olabilecek olumsuz etkiler belirlenmiştir. Türk Boğazlarında su kalitesi ve çevrenin korunması kapsamında Karadeniz seyir güvenliği ilişkisi incelenmiştir .Marmara Denizi; İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazını birbirine bağlayan bir iç denizdir. Yaklaşık 164 deniz mili (300 km) uzunluğundaki Türk Boğazları Bölgesi arasında kalan Marmara Trafik Ayrım Şeridinin uzunluğu 110 mil olup, bu ayrım şeridi üzerinde gemiler en az 3 kez rota değişikliği yapmaktadırlar.. İzmit, Gemlik, Bandırma ve Erdek Marmara Denizi’nin önemli körfezleridir. (Özsoy v.d., 1986). Türk Boğazlar Bölgesinde Karadeniz ile Akdeniz arasında gözlenen su alışverişi Marmara Denizi’nde, Boğazlar ve Karadeniz’de de gözlenen karakteristik bir su tabakalaşması oluşturur. Türk Boğazları’ndan geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliğini düzenleyen Montrö Sözleşmesi (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce 31 Temmuz 1936 günü, 3056 Sayılı Yasa ile onaylanmıştır)
1923’de Lozan Antlaşmasıyla birlikte Antlaşmanın eki olarak imzalanan Boğazlar Mukavelenamesi’nin yerine geçmiştir. Sözleşme 20 Temmuz 1936’da Montrö’de Türkiye, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya, İngiltere ve İngiliz Birleşik Krallığı’na dahil Avustralya temsilcileri tarafından imzalanmış ve 9 Kasım 1936’da yürürlüğe girmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda sözleşmeye taraf ülkeler gemi yapımından gemi sevk ve idaresine kadar her safhada gemilerin denizleri kirletmesini önlemek için gerekli tedbirleri almakla sorumludur. Uluslararası deniz hukukunda belirlenen kaidelerin yeterince caydırıcı olmaması nedeniyle hazırlanan öneri ile önemli bir boşluk doldurulmuştur. Öneride gemi kavramı geniş tutularak tüm vasıtalar belirtilmiştir. Birlik sularından uğraksız geçen gemiler de aynı koşullara tabidir. MARPOL 73/78’de belirtilen standartların dışında yapılan boşaltma işlemleri suç unsuru teşkil etmektedir.Çevrenin Korunması için Yapılan Çalışmalar: Türk Acil Müdahale Sorumluluk Sahalarında, petrol veya diğer zararlı maddelerin kaza ve diğer olaylar sonucu denize dökülmesinden oluşacak kirlenmeye karşı mücadele edebilmek amacıyla; yeterli imkan, kabiliyet ve personelle donatılmış ve optimum sayı ve yerlerde konuşlandırılmış acil müdahale merkezlerinin ihtiyacına binaen “Acil Müdahale Merkezlerinin ve Denizlerimizde Mevcut Durumun Tespiti ” TÜBİTAK MAM’a yaptırılmaktadır. Türk sahillerinde ve Türk sularında duyarlılık haritaları oluşturarak riskli ve az riskli bölgeleri belirlemek ve bu çalışmalar sonucunda bir risk yönetim sistemi oluşturmak ve acil müdahale merkezleri için en uygun yer, araç, gereç, ekipman ve malzeme ile personel ihtiyaçlarını ve müdahale prosedürlerini belirlemektir.Boğazlarda Balıkçı barınakları yerine acil müdahale merkezleri krulmalı ‘dır Özellikle riskli ve yüksek riskli gemiler üzerinde liman devleti kontrolleri sıklaştırılmakta ve çok yüksek risk ihtiva eden bazı gemiler ve gemi tipleri kara listeye alınmakta ve yasaklanmaktadır. Türk Boğazları Bölgesi için bir Risk Belirleme Modeli daha da fzla geliştirilmelidir. Öncelikle son yıllarda ABD ve AB limanlarını çok sıkı denetim ve yasaklamalar nedeniyle kullanamayan ve kolay limanlara yönelen yaşlı gemilerin Türk Boğazları gemi trafiğindeki payları tespit edilmelidir.. Bunun için Dünyadaki örneklerine benzer yaşa dayalı bir risk değerlendirme yöntemi oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. İkici olarak, Türk Boğazlarında riske direkt etki eden ana unsurlardan yararlanarak Türk Boğazlarını kullanan gemilerin risk gruplarının belirlenmesi ve bu risk gruplamasına göre yüksek ve çok yüksek risk grubunda yeralan gemilerin geçişlerinde gerekli önlemlerin alınması, kaynak (römorkör vb) tahsisi ve her türlü acil duruma hazırlıklı bulunulması için; Türk Boğazları gemi risk stratejilerine daha fazla ağırlık verip geliştirilmelidir..Risk gruplama modeli Gemilerin Duyulmamış Bayrak Devleti noon IACS Olması ,Klası ,PNI yaş grupları esas alınarak yapılan uygulamalar risk yönetiminde dikkate alınmalıdır . Avustralya tarafından kullanılan yaşa dayalı öncelikli risk gruplaması aşağıda örnek verildiği gibi (Australian Maritime Safety Authority). Yüksek riskli gemiler : 15 yıl ve daha fazla yaşlı olan gemiler Orta-Yüksek riskli Gemiler : 10-14 yıl arası yaşlı olan gemiler Orta-Düşük riskli gemiler : 5-9 yıl arası yaşlı olan gemiler Düşük riskli gemiler : 5 yıldan az yaşlı gemiler gibi yaptırım uygulanmalıdır . Türk Boğazları açısından riskin en yüksek olduğu bölge olması dolayısıyla Tehlikeli yük rotalarının geçtiği Ege Denizi ve Karadeniz de tanker kazalarında oluşabilecek deniz ve kıyı kirlenmesinin tehdidi altındadır. Olası bir tanker kazasında sosyal hayat, sanayi, deniz turizmi ve ticaret olumsuz yönde etkilenecek, balıkçılıkta, deniz suyundan faydalanan endüstrilerde önemli maddi kayıplar meydana gelebilecek, can ve mal emniyeti tehlikeye girebilecektir.Oşinoğrafik bağlantılar açısından bakıldığında denizde engel yoktur, bir bölgede meydana gelen bir dökülme meteorolojik ve oşinoğrafik şartlarla çok farklı yönlerde dağılarak yalnızca olay yerini değil diğer bölgeleri de kısa veya uzun vadelerde etkileyecektir. Herhangi bir kaza sonrası oluşacak kirlilik öncelikle dalga ve rüzgarın etkisi ile su yüzeyine yayılacak, hava sıcaklığına bağlı olarak buharlaşacak, bünyesine su alan döküntü zamanla emülsifiye olacak ve ağırlaşarak yavaş yavaş su kolunu içinde yayılarak çökmeye ve deniz dibinde birikmeye başlayacaktır.
Bu dağılım sürecinde döküntü ışığı absorbe ederek oksijen transferini etkileyecek, deniz organizmaları üzerinde toksik etki yaparak, denizde yaşayan ve denizden beslenen canlıları olumsuz yönde etkileyecektir. Türk Boğazları Karadeniz ve Ege Denizi bağlantısıyla Akdeniz’i birleştiren ve deniz ulaşımı için kullanılan doğal bir su yolu olmaktan öte önemli bir balık göç alanıdır. Marmara ve Karadeniz’de yakalanan balıkların çoğu Ege-Marmara-Karadeniz hattında göç eden balıklardır ve bu balıklar göç için İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı kullanmaktadır. Boğazlardaki deniz trafiğinin yoğunluğu ve bugüne kadar meydana gelen kazaların neden olduğu deniz kirliliği sonucunda yüzey balıklarının ve dip canlılarının tür ve miktarında aşırı azalma olduğu yapılan bilimsel araştırmalarla tespit edilmiştir ki, komşu denizler Marmara ,Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz de bu olumsuzluktan kısa vadede olmasa bile uzun vadede etkilenecektir. Karadeniz; verimli, az tuzlu ve taze yüzey suları kirlenmeye karşı çok duyarlıdır. Bu yüzey suları yalnızca zengin besin kaynağı değil çevre denizler için temiz su kaynağı da oluşturur. Bu sular Marmara, Ege ve Akdeniz’de etkilidirler. Karadeniz yüzey suyu her türlü kirleticiye özellikle deniz kazası veya gemi kaynaklı rutin kirlenmelere karşı çok duyarlıdır. Türk Boğazları Bölgesinde meydana gelecek bir kaza sonucunda oluşacak kirlilikte, Marmara Denizi’ndeki kararlı tabakalaşma nedeniyle petrol ve türevleri deniz yüzeyinde kalacaklarından Marmara Denizi’nde özellikle tehlikeli yük taşıyan gemilerin petrol ve atıklarının kaza ve rutin gemi faaliyetleri nedeniyle denize dökülmesinin olumsuz etkileri açık denizlerle karşılaştırılamayacak boyutta yüksek olacaktır.
Muhtemel bir kaza sonucunda; Türk Boğazları Bölgesinde yaşayan milyonlarca insanın can ve mal güvenliği, ticaret için hayati öneme sahip ve Karadeniz’in tek çıkış kapısı olan Boğazların günlerce veya haftalarca kapalı kalacak olması herkes tarafından ayrıca düşünülmesi gereken bazı başlıklardır. Türk Boğazlarında en fazla arıza yapan gemilerin noon IACS düşük standartlı özelliğe sahip yaşlı gemiler olduğu tespit edilmiştir. Dünyada çok dikkat çekmiş ve ulusal ve uluslararası düzenlemeler yapılmasına neden olmuş kazalar ve sebepleri incelenerek Türk Boğazlarında muhtemel kazalar için benzer şartların olup olmadığı irdelenmiştir. Benzer şart başlıkları yaşlı, düşük standartlı, kolay bayrak ve tehlikeli yük taşınımı başlıkları altında incelendiğinde Türk Boğazlarındaki riskin çok yüksek olduğu tespit edilmiştir. Türk Boğazlarındaki ihlallerin incelenmesi sonucunda, Çakma evraklarla gemi personelinin bilgi ve beceri eksikliği, kurallara uyma konusundaki gevşekliği, gemi kondisyonunun yetersiz olması ve gemilerin pilot almaması gibi başlıkların ihlallerin oluşumunda etken olduğu belirlenmiştir.
Türk Boğazları için Dünyadaki örnekleri de incelenerek en uygun kriterlerle şekillendirilen gemi risk faktörü hesaplama modeli geliştirilmiş yüksek ve çok yüksek risk grubunda olduğu tespit edilmiştir. Her iki Boğazda da özellikle tehlikeli yük taşıyan gemilerin yüksek ve çok yüksek risk grubu yüzdeleri toplamının % 60 dan fazla çıkmış olması ise durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Çevre kirliliği risk değerlendirmeleri yaparak, İstanbul Boğazı kuzeyde İstinye ve Büyükdere’de, güneyde Harem’Çanakkale Boğazında ise Akbaş’ta konuşlanmış ve ilk müdahaleye hazır görev yapılmaktadır. Ayrıca kirliliğe karşı yapılacak en iyi müdahalenin ilk 3 saat içerisinde yapılan müdahale olduğu yaklaşımıyla çeşitli ekipmanlar temin ederek bir altyapı daha fazla oluşturulalıdır , fakat kirlilikle mücadele açısından yeterli araç ve donanım yetersizdir.. Büyük çaplardaki kirliliklerde bu ekipmanların yeterli olmayacağı meydana gelmiş kaza örneklerinde görülmüş olup, Büyükşehir Belediyelleri tarafından yapılacak risk değerlendirme esaslı olabilirlik çalışmaları sonuçlarına göre acil müdahale merkezlerinin kurulması, bunların müdahale potansiyellerine göre ekipmanlarla ve eğitimli personelle donatılması, başta akıntı ve rüzgar olmak üzere olası kirliliğin yayılım tespiti için denizel ölçme ve izleme sistemlerinin tesis ve işletilmesinde eşgüdüm ve işbirliği sağlanması gerekmektedir. Can ve mal güvenliği açısından mevcut sisteme ilaveten etkin bir deniz itfaiyesi ve tehlikeli maddelerle mücadele biriminin kurulması ve deniz kirliliğiyle etkin mücadele sistemlerinin ve organizasyonlarının oluşturulması gereklidir. Müdahaleyle ilgili görev ve yetkiler 5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanunda açıkça belirtilmiş olup, riskleri minimize edecek ilave yasal düzenlemelerin yapılması gerekir.Yasa Madde 5 ile “Tüm gemi ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları; olayın meydana gelmesinin önlenmesi, olayın meydana geldiği durumlarda ise zararın azaltılması, giderilmesi, sınırlandırılması amacıyla hazırlıklı olma ve koruyucu önlemler de dahil uluslararası hukukun öngördüğü ve seyir, can, mal ve çevre emniyetinin gerektirdiği yükümlülüklere ilişkin tüm tedbirleri almakla yükümlüdürler” hükmü gereğince kıyı tesisleri muhtemel kirliliğe karşı personel, malzeme ve ekipman bulundurmak zorundadır. Yasa Madde 6 Zararlardan dolayı sorumluluk, Madde 7 ise sorumluluğun sınırı ile ilgilidir. Bu yasaya dayalı olarak çıkartılan 21 Ekim 2006 tarih ve 26326 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Gemilerden atık alınması ve atıkların kontrolü çalışmalarının yürütülmesinin daha uygun olacağı şarttır . MARPOL VI iklim değişikliği ile ortaya çıkan çevre duyarlılığı da dikkate alınarak Çevre Bakanlığı kontrolünde Marmara Denizi’ni iç sular olarak kabul edip tek başına değerlendirmek ve uygulamaları bu doğrultuda yapmak çevresel deniz ortamının korunmasına yönelik önlemler açısından olanaklar sağlanmalıdır. Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz’de bölgesel izleme ve tanıma sistemi tesisinde insiyatif alınmalıdır. Günümüz dünyasının da en büyük problemlerinden biri olarak kabul edilen suç kavramı durumunuda ciddiyeailınması gerekmektedir. Suçun tamamen ortadan kaldırılması pek mümkün olmadığından, suç sorununun önüne geçilmesindeki en temel yol cezalandırmadır. Suç, gerçekleştirilmesi toplum tarafından istenilmeyen fakat gerçekleştirildiği takdirde ise karşılığında bir yaptırım ile karşı karşıya kalınan insan davranışlarıdır. Ceza ise amacı günümüz de dâhil yüzyıllar boyunca tartışma konusu olmakla beraber, kişinin içinde yaşadığı topluma yönelik bir suç işlemesi durumunda toplumun refahını korumak amacıyla kişiye uygulanan yaptırımlardır. Buna karşın yalnızca cezaların uygulanması, toplumsal düzeni korumak açısından mümkün değildir ki, alternatif yaptırımlar ve güvenlik tedbirlerinin doğumu bu durumun en doğal sonucudur. Çevre kirliliğini Suçun ,işlenmesi toplumdaki düzeni bozarak toplumsal yaşamdaki etkisinin sonucu toplumun tepkisi de ceza aracılığıyla olmaktadır . Ceza adalet sistemini eskiden bu yana genel olarak dikkate alındığında, cezaların gittikçe hafiflediği görülmektedir. Eski dönemlerdeki kişinin odak noktasında bulunduğu bir ceza anlayışı yerine, daha çok toplumun bozulmuş durumunun tekrardan sağlanması düşüncesine yer verilmektedir. Hatta kişinin almış olduğu ceza ölüm cezası olmasına rağmen, toplum üzerinde bu cezanın iz bırakmasını sağlamak amacıyla kişinin hayatına son verilmeden önce çeşitli işkence yöntemleriyle topluma korku verilmek istenmekteydi. Bu bakımdan buradan da anlaşılacağı üzere modern dünyaya yaklaştıkça uygulanan metodlardaki değişim açıkça görülmektedir. Genel olarak ceza kavramının uygulanması yalnızca intikam duygusunun tatmini şeklinde kullanımdayken, zamanla bu düşüncenin yerini hukuksal temellere bırakmasından bahsetmek mümkündür.
Cezanın Amacı 765 sayılı mülga TCK’da cezanın amacının ne olduğuna yönelik herhangi bir hükme yer verilmezken, 5237 sayılı yeni TCK’da “ kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplumun barışını korumak, suç işlemesini önlemek” ilk maddede açık bir şekilde ifade edilmiştir. Ayrıca 5275 sayılı CGTİHK’nın 3. maddesinde de “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır” düzenlemesine yer verilerek cezanın amacı yine açıkça karşımıza çıkmaktadır. Cezanın amacına baktığımızda birbiri ile çelişen iki anlayış karşımıza çıkmaktadır. Ceza bir taraftan işlenmiş bir suça yöneliktir ve geçmişte kalan bir ihlalin karşılığını oluştururken, diğer taraftan ise ileride işlenecek suçları da göz önünde bulundurarak, ileride gerçekleşecek bir ihlali önleme amacına hizmet etmektedir.Deniz hukukunda gemi kaptanı, gemi seyrüseferdeyken gemide bulunan, gemiyi sevk ve idare eden kişidir. Kaptan, gemiyi sevk ve idare eden en yetkili amir sıfatına sahip, gemiyi yönetme noktasında kanunun aradığı şartları taşıyan bir gemi adamı olan, aynı zamanda donatanı, gemi personeline ve üçüncü kişilere karşı hukuken temsil eden kişidir. Kaptanın yetki ve görevlerinin belirlendiği birçok uluslararası hukuk düzenlemesi olduğu gibi, ülkeler de bu düzenlemelerle uyumlu olarak iç hukuk sistemlerinde kaptanın yetki ve görevlerini belirlemişlerdir. International Safety Management - ISM Code 7 yol gösterici olarak ifade edilen rehberlerde, kaptanın yetki ve görevlerine rastlanılmaktadır . Buna göre, “Hukuksal bir gözle bakıldığında, gemi kaptanı, iki kişinin rolünün tek bir kişide toplandığı kişidir. İlk rolünü gemi sahibinin temsilcisi sıfatıyla yüklenirken diğer rolünü ise yük sahibinin temsilcisi sıfatıyla yüklenir.” Ayrıca gemi kaptanının “hukukun uygulayıcısı ve hizmetkârı” olduğu belirtilmiştir. Türk Ticaret Kanunu kaptanın kusuruyla yol açtığı zararlardan, özellikle Türk Ticaret Kanunu’nun kaptana ilişkin öngördüğü bu görevlerini yapmamasından doğacak zararlardan dolayı, yolcular da dâhil, gemi ve eşyayla ilgili herkese karşı sorumlu olacağını belirtmiştir. TTK m. 1088 uyarınca kaptan, bütün işlerinde, özellikle ifası kendisine düşen sözleşmelerin yerine getirilmesinde tedbirli bir kaptan gibi hareket etmek zorunda olup, görevin yerine getirilmesinde tüm özeni göstermediği durumlarda sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu
İnceleme konusu suç, 5237 sayılı TCK’nun 181 inci maddesinde;
(1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu (TCK. M.181) tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir. 5237 sayılı TCK’nun 344 üncü maddesinin 1 nci fıkrasının (b) bendi gereği, kanunun 181 inci maddesinin 1 inci fıkrası yayımı tarihinden (R.G. tarihi 12.10.2004) itibaren iki yıl sonra yani 12.10.2006 tarihinde yürürlüğe girerek, bu tarihten sonra işlenen suçlar hakkında uygulanacaktır. Bu tarihten önce işlenen ve 181 inci maddenin birinci fıkrası kapsamına giren eylemler suç sayılmayacak , söz konusu eylemler yönünden şartları oluşmuşsa, 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre işlem yapılacaktır
Çevre; “Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal,ekonomik ve kültürel ortam”; Çevre kirliliği; “Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etki”; Atık; “Herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde” olarak tanımlanmıştır. Çevre Kanunu’nda tanımlanmayan “Artık” ise, sözlükte, “Bir şey harcandıktan sonra artan bölüm; içildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan” olarak tanımlanmaktadır.Kanunun 8. maddesinde; her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaklanmış, kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililerin kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirletenin, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü oldukları belirtilmiştir. Doktrinde artık; “katı, sıvı, gaz gibi maddelerin kullanıldıktan veya harcandıktan sonra artan bölümü” olarak tanımlanmıştır . Buna göre, atığın mutlaka katı olması gerekmemekte olup, sıvı veya gaz şeklinde de olabilir.Çevrenin kasten kirletilmesi suçunun oluşabilmesi için kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak toprağa, suya veya havaya verilen artıkların çevreye zarar verecek nitelikte olması gerekir. Çevresel değerleri somut bir biçimde tehlikeye sokması gerekir (somut tehlike suçu). Bu bakımdan bu suçun oluşması için örneğin bir dereye bırakılan fabrika atıklarının balıkları öldürücü nitelikte olması yeterlidir. Suç zarar suçu olmadığından atıkların balıkları öldürmüş olması şart değildir. Verme; atık veya artığın toprağa, suya veya havaya temas etmesini sağlayan her türlü eylem olarak geniş yorumlanması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, toprak, su, hava ile atık veya artığın temas edebileceği şekilde bırakma, atma, salıverme, gömme gibi her türlü eylem “verme” ibaresinin kapsamına dâhildir. Atık ve artıkların ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere uygun olarak doğal ortama bırakılması halinde hukuka aykırı bir eylem olmayacağı için, çevrenin kasten kirletilmesi suçundan söz edilemeyecektir. Burada “ilgili kanunlarla” belirlenmiş teknik usullere uygun hareket edilmesinin hukuka uygun sayılması bir takım tereddütlere neden olabilecektir. Zira genellikle teknik usuller kanunlardan ziyade “yönetmeliklerde” yer almaktadır. Bu itibarla maddede yer alan “ilgili kanunlarla” ibaresinin “ilgili kanunlar ve bu kanunlara dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklerle” şeklinde değiştirilmesi maddenin daha doğru uygulanmasını sağlayabilecektir. Atık veya artıkların “toprağa”, “suya” ya da “havaya” verilmesi yasaklanmıştır. Toprağa verildiğinde “toprak kirliliği”; suya verildiğinde “su kirliliği”, havaya verildiğinde “hava kirliliği” oluşacaktır. Atık veya artıkların verildiği arazinin mülkiyetinin faile ait olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Buna göre, kendi arazisine atık veya artık bırakan failin eylemi çevreye zarar verebilecek nitelikteyse, 181 inci maddeden dolayı cezalandırılacaktır. 181 inci maddenin 2 nci fıkrasında, atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması yaptırım altına alınmıştır. İkinci fıkra yönünden atık veya artığın çevre ve sağlık açısından tehlikeli nitelikte olup olmadığının araştırılmasına ihtiyaç yoktur. Diğer bir deyişle çevreye zarar verecek nitelikte olsalar dahi, yetkili mercilerin izniyle ülkeye sokulan atık veya artıklar 181/2 nci maddede öngörülen suçu oluşturmaz. Atık veya artıkların ülkeye izinsiz olarak sokulmaları suçun oluşumu bakımından yeterli olduğundan, 181/2’deki suç, soyut tehlike suçudur. Suçun oluşumu bakımından atık veya artıkların ülkeye izinsiz olarak girmesi yeterli olup, ülkede toprağa, suya, havaya bırakılması zorunlu değildir. Başka bir ülkeye götürülmesi planlanan atık veya artıkların, ülkeye izinsiz olarak sokuldukları anda suç tamamlanmış olur. Söz konusu maddelerin ülkede belli bir süre kalmasına gerek yoktur. Bu niteliği itibariyle söz konusu suç ani suçlardandır. Aynı şekilde atık veya artıkların ülkeye sokulduğu yerin önemi bulunmamaktadır. Gümrük kapılarından olabileceği gibi, diğer yerlerden de olabilir. Bu fıkra ile kanun koyucu çevrenin kirletilmesinin sınıraşan boyutunu dikkate alarak, atık veya artıkların gelişmiş ülkelerden gelişmemiş ülkelere taşınmasını önlemek istemiştir. Burada özellikle her ne kadar 181 inci maddenin 2 nci fıkrası Suçun mağduru, toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Hatta tüm insanlık bu suçun mağdurudur. Suçun mağduru, belli bir zaman ve yerde yaşayan insanlar olmadığından, diğer bir deyişle suç tüm nesilleri etkilediğinden suçun mağduru tüm insanlıktır. İşte bu nedenle birçok ülkede, çevreyi koruyucu dernek ve birliklere, işlenen suçtan doğrudan zarar görmeseler bile, çevre adına dava açma, davaya katılma hakkı verilmiştir. Bununla birlikte, çevreyi kasten kirleten bu fiilden, somut olarak müşahhas kişiler de mağdur olmuş bulunabilir. Çevreyi korumak için kurulmuş dernekler her ne kadar doğrudan doğruya bu suçtan zarar gören olmasalar da, kanunda bu kuruluşların davaya katılmalarına imkân sağlayan hükümlere yer verilmesi uygun olacaktır.Çevrenin kasten kirletilmesi suçu 5237 sayılı TCK ile 2005 tarihinde mevzuatımıza girmiş bir suç tipidir. Bu eylemlerin suç olarak tanımlanmasıyla Avrupa Birliği Direktifleriyle de uyum sağlanmıştır. Özellikle çevrenin kirletilmesine bağlı olarak küresel ısınmanın ortaya çıkması ve sonuçlarının hissedilmeye başlanması ile insanlık bu alanda duyarlı olmaya başlamıştır. Buna paralel olarak yarınlara daha temiz ve yaşanabilir bir çevre bırakmak kaygısı yasa koyucuyu böyle bir suçu düzenlemeye sevk etmiştir. Bu ülkemiz açısından olumlu bir gelişme olup, makalemizde bu suç tipi unsurlarına ayrılarak incelenmektedir.
çevre kirliliğinin insanlığın geleceğini tehdit edecek boyutlara ulaşması ve doğal kaynakların sınırsız olmadığının bilincine varılmasıyla, çevre koruma ve çevrecilik kavramları üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır. Hukuk dallarından farklı olarak daha caydırıcı yaptırımlara sahip olan ceza hukukunun da çevreyi koruma amacına hizmet eden düzenlemeler yapması kaçınılmaz hale gelmiştir. Türk hukukunda çevreye karşı işlenen suçlar, ilk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (“TCK”)’nda hürriyeti bağlayıcı ceza yaptırımı ile hüküm altına alınmıştır.
Sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesi ve kontrolsüz bir biçimde Tütkiye’ye yayılması çevre kirliliğini de beraberinde getirmiş ve bu kirlilik tüm canlıların sağlığını ve hatta varlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Çevre sorunlarının sınır tanımaz olması, çevreyi ulusların ortak konusu olmaya zorlamış ve “çevre hakkı” birçok ülke anayasasında temel hak ve hürriyetler arasında yerini almıştır. Çevrenin korunması alanında ilk olarak idare hukuku ve özel hukuk düzenlemeleri uygulamaya konulmuş, ancak bu çeşit düzenlemelerin zorlayıcılık mekanizmaları kuvvetli olmadığı için çevre sorunlarının çözümünde yeterli olmadığı ve çevre sorunlarının hızla büyümeye devam ettiği anlaşılmıştır. Dolayısı ile ağır neticeleri sebebiyle daima son çare olarak başvurulması gereken ceza hukuku, çevre hakkının korunması hususunda aktif rol üstlenmiş ve pek çok ülke ceza kanununda olduğu gibi çevreyi kirleten bazı fiiller, ülkemizde de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmiştir.
ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ
Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir örneğin bir tüzel kişiye ait fabrikanın alıcı ortamlara (hava, su, toprak) vermiş olduğu atıkların meydana getirdiği kirlilikten dolayı bu fiil nedeniyle cezai sorumluluk tüzel kişinin nam ve hesabına hareket eden üreticilere veya çalışanlara ait olacaktır. Bunlardan kimlerin ne ölçüde sorumlu olacağı ise, ancak somut olay şartları irdelenerek belirlenebilecek bir durumdur. Çevrenin kasten kirletilmesi suçunda, kanun koyucu özel bir mağdurluk sıfatı aramamıştır. Bu suçlar topluma karşı suçlar olduğundan suçun mağduru “toplum” kabul edilmiştir.Atık veya artıkların mutlaka çevreye zarar vermiş olması aranmaksızın çevresel değerlerin tehlikeye atılmış olması suçun oluşumu bakımından yeterlidir. Örneğin toprağa bırakılan atıkların bölgedeki hayvanlar için öldürücü nitelikte olması yeterli olup ayrıca hayvanların ölmüş olması şartı aranmaz.Ağırlaştırıcı bir halin varlığını kabul etmek için ise atık veya artıkların alıcı ortamlarda kalıcı özellik gösterip göstermediğinin ilgili mevzuat, yönetmelik ve standartlar ile bilimsel incelemeler neticesinde tespit edilmesi gerekmektedir zira gerekli incelemeler yapılmaksızın hüküm kurulmuş olması Yargıtay tarafından iptal kararlarının verilmesine neden olmuştur. Suç konusu atık veya artıkların tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, canlıların doğal özelliklerinin değişmesine neden olabilecek nitelikleri taşıması durumunda ise suçun nitelikli hali oluşmaktadır. Örneğin havaya verilen gazların içerdiği kurşundan zehirlenme insanlarda zeka geriliğine neden olduğu gibi, ileri safhalarda ölüme dahi sebebiyet vermektedir.Çevrenin kasten kirletilmesi suçuna teşebbüs ve iştirak (müşterek faillik, dolaylı faillik, azmettirme ve yardım etme) mümkündür. Aynı fiilin bir suç işleme kararının icrası kapsamında ayrı zamanlarda işlenmesi hallerinde zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır Ancak suç işlenmeye başlanıp ara verilmeden bir süre devam ederse, tek suç oluşur ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Örneğin bir fabrika teknik usullere aykırı olarak atıklarını denize dökmeye başlayıp ara vermeden 6 ay süreyle dökmeye devam ederse, tek bir suç oluşur ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Suçun bir tüzel kişi tarafından işlenmesi halinde TCK’nın 60. maddesi tüzel kişiler hakkında uygulanmak üzere “Faaliyet izninin iptali” ve “Müsadere” olmak üzere iki tür güvenlik tedbirine yer vermiştir. Bu kapsamda örneğin atıklarını alıcı ortamlara doğrudan vermeleri uygun görülmeyen tesis ve işletmeler için arıtma tesisi kurma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda ilgili kurumlar; yapı kullanma veya işletme izninin iptali, şirket yöneticilerinin veya kirletmeye onay veren yetkililerinin TCK m.181 anlamında cezai yaptırımlarla muhatap olması ve idari para cezası yaptırımı ile karşılaşabileceklerdir.
Ayrıca maddede düzenlenen suçun herhangi bir şekilde öğrenilmesi üzerine res'en soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir.
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu için verilecek ceza eğer kısa süreli bir hapis cezası(bir yıl ve daha az süreli) olur ise bu cezanın infazı yerine adli para cezası, eski hale iade, kamuya yararlı bir işte çalıştırılma vb. seçenek yaptırımların uygulanabilmesi mümkündür.Hükmedilen somut cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası olması durumunda bu cezalar ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır.Bu suçun cezasının üst sınırı bir yıldan az olmadığından cumhuriyet savcısının kamu davası açmak konusunda takdir yetkisi bulunmamaktadır. Suç nedeniyle iki yıl ve daha az hapis cezasına hükmedilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilecektir.
Bu bölgelerde yaşayan ikamet eden vatandaşlarımız denizi ve çevrenin korunmasında birinci önceliği teşkil edenerdir .Nedeni belli yaşayan ve güzellikleri yaşatacak olan Halktır Halkın kendisidir. “Plastik” MARPOL Ek V kapsamında “bütün plastikler” sentetik ipler, sentetik balık tutma ağları, plastik çöp poşetleri ve plastik malzemelerin küllerini de kapsayan herhangi biçimdeki bütün çöpler demektir.Plastik atıklar denizler, için olduğu kadar insanlar için de büyük bir problemdir. Plastik içeren tüm çöplerin denize atılması tamamen yasaktır. Birçok çöp kategorisinin denize boşaltılması da yasaklanmıştır ya da çok sıkı özel kurallara bağlanmıştır. Yemek artıkları belli bölgelerde ve kıyıdan açıkta denize boşaltılabilir ancak temel prensip, tüm çöplerin ve yük artıklarının limanlarda atık alım tesislerine boşaltılmasıdır.Denizlerimizin korunması yüzyılımızın görevi, toplumsal bir sorun haline gelen bir sorundur. Çevreyi tehdit eden tehlikeleri tekrar tekrar duyuyoruz, ancak yine de çoğumuz bunları medeniyetin nahoş ama kaçınılmaz bir sorunu olarak görüyoruz ve gün ışığına çıkan tüm zorluklarla başa çıkmak için hala zamanımız olacağına inanıyoruz. Bununla birlikte, çevre üzerindeki insan etkisi endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Durumu temelden iyileştirmek için amaçlı ve düşünceli eylemlere ihtiyaç duyulacaktır. Çevreye karşı sorumlu ve verimli bir politika, çevrenin mevcut durumu hakkında güvenilir veriler araştırılarak, çevresel faktörlerin etkileşimi hakkında doğrulanmış bilgiler toplanılırsa, doğaya verilen zararı azaltmak ve önlemek için yeni yöntemler geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. Konu ile ilgili uluslararası sözleşmeler ve özellikle buna dayalı ülkemizde yayınlanmış mevzuat doğrultusunda liman ve tesislerin alacakları önlemlerde çevre kirliliğinin önlenmesinde büyük önem arz etmektedir.Denizlerimiz kirleniyor ve buna önlem almazsak gelecek nesillere bırakamayacağız.Doğada Hiç bir güzellik kalmıyacak Kendi ellerimizle deniz canlılarını denizlerimizi öldürüyoruz ve mezarını kazıyoruz. Bu gidişata bir dur demek ve farkındalık yaratabilmek amacıyla denizlerimizi korumak için insanlarımızı bilinçlendirelim çevre kurallarına uymayanları uyaralım
TANRI TÜRK DENİZCİ’LERİ KORUSUN VE YÜCELTSİN.
ya devlet başa, ya kuzgun leşe
Gemi Makinaları İşletme Mühendisi Birol Çetinkaya
Pruvanız neta, denizleriniz sakin, rüzgarınız kolayına olsun. Selametle…
KAYNAKLAR
⦁ AKGÜN, M., (1994): Karadeniz’de Güvenlik ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme, Tüses, İstanbul
⦁ AKSU M., (1998): “Denizlerin Petrol ile Kirlenmesi ve Temizleme Yöntemleri”, Mersin Deniz Ticareti Dergisi, 771: 23
⦁ AKTEN, N., USTAOĞLU, S. ve RODOPMAN, K.,(1994): “Marine Causalties in the Turkish Straits and their implications for the marine environment”, Proceeeding of the international seminar on maritime safety and environmental protection,
⦁ ITU Maritime Faculty Publication,İstanbul AKTEN, N., (2003): “The Strait of Istanbul (bosphorus): The seawaying the continents with its dense shipping traffic”, Turkish Journal of Marine Sciences, Published by Institue of Marine Sciences and Management, University of İstanbul, Volume 9 (3):241.
⦁ AKTEN, N., (2004): “The Istanbul Strait: Growth of oil shipping and marine casualties”. J. Black Sea/Meditarrenean Environment 10:209-323.
⦁ AKTEN N., (2005): “Türk Boğazlarında Seyir Rejimi”, Mersin Deniz Ticaret Dergisi, No.154, sy.4-7 AKTEN, N., ECE N.J., KANBOLAT, H. ve ORAL, N., (2007):
⦁ Montrö Boğazlar Sözleşmesi” Avrasya Dosyası, Cilt 13, Sayı 1, sy. 105 ALEXANDROVA, N.K., (1996): “Russia Facing New Challenges”, Ed. by Nicolai A. Kovalsky, Russia: The Mediterranean and the Black Sea, Russian Academy of Sciences Institute of Europe Council for the Mediterranean and the Black Sea Studies, Moscow ASMUS, R. D., JACKSON, B., (2004): “The Black Sea and the Frontiers of Freedom", Policy Review Online, Haziran 2004 ASYALI, E.,(2001): “Suyolları yönetiminde vts güvenlik önlemleri ve politikaları”, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Ensitüsü,
⦁ İstanbul 164 ATEŞ, C., (1998): “Türkiye’nin 75.yılında Türk Boğazları”, Türkiye Günlüğü, No.52, EylülEkim, sy. 60 AYBAY, G., (1998): “Türk Boğazları - Son Gelişmeler Üstüne Bir Deneme”, Aybay Yayınları AYBAY, G., (1998):
⦁ “Deniz Hukuku”, Aybay Yayınları, İstanbul AYDIN, M., (2005): “The Institutional Setting for Cooperation in the Black Sea Area”, International Conference Panel IV, The Black Sea Region: Towards a Partnership for the 21st Century, Constantza BAŞ, M., (1996):
⦁ “İstanbul boğazı seyir güvenliği üzerine simülasyon çalışmaları ve sonuçları” Denizatı dergisi Yıl:10 sayı:7-8,s.29-32, İstanbul BAŞ, M., (1999): “Türk Boğazları’nda risk analizi ve güvenli seyir modeli” doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Ensitüsü, İstanbul BAŞAR, E. ve KÖSE, E., (2005):
⦁ International Oil Spill Congress, Miami,USA-May 2005 BAŞAR, E., KÖSE, E., ve GÜNEROĞLU, A., (2006): “Finding risky areas for oil spillage after tanker accidents at İstanbul Strait”, Int. J. Environment and pollution, Vol. 27, No.4, 388-400 BEŞİKTEPE, S., ve ÜNSAL, M., (2000): “Population structure, vertical distribution and diel migration of Sagitta setosa (Chaetognatha) in the south, western part of the Black Sea. Journal of Plankton Research” (22),sy.669-683.
⦁ Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, 1982. Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük, R.G., 11 Ocak 1994, S. 21815. CAN, S., (2007): “Tanker kazaları sonrası İstanbul Boğazı'ndaki yakıt kirliliği simülasyonu”, Doktora tezi, YTU FBE gemi inşaatı ve gemi makineleri mühendisliği
⦁ A.B.D.,2007 COCKROFT, N., (1998): “Türk Boğazlarında Seyir Rejimi”, Safety of Navigation in the Turkish Straits, Seaways, Londra, The Nautical Institute, sy.15-16 165 CÖMERT, A., (2001): “Deniz kazaları ve çatma analizi” yüksek lisans tezi,
⦁ İTÜ Fen Bilimleri Ensitüsü,İstanbul ÇALIK, A.,(1998): “Uluslararası Kamusal Deniz Hukuku”, İzmir ÇOKGÖRMÜŞLER, N.,(2003): “Deniz trafik güvenliği açısından liman ve yaklaşımlarının analizi:İzmir Limanı ve yaklaşımı için bir model önerisi” İstanbul Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Ensitüsü, doktora tezi DTO., (2005): Deniz Ticaret Odası, 2005 Deniz Sektörü Raporu Denizatı Dergisi, Mart-Nisan-Mayıs 1997:42
⦁ ECE, N. J., (2001): “Türk Boğazları ve Seyir Güvenliği”, Mersin Deniz Ticareti Dergisi, 104:15
⦁ ECE, N. J., (2007): “İstanbul Boğazı:Deniz Kazaları ve Analizi”, Deniz Kılavuzluk A.Ş. ECE, N. J., (2005): “İstanbul Boğazı’ndaki deniz kazalarının seyir ve çevre güvenliği açısından analizi ve zararsız geçiş koşullarında değerlendirilmesi”, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Anabilim Dalı. 46-47,238-242
⦁ EGEMEN, K., (2004): “Türk Boğazlarından geçen gemilerin tabi olduğu yükümlülükler”, yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Ensitüsü, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı, s.19
⦁ ER, B., (2008): “Türk Boğazları’nın Hukuksal Değerlendirmesi”, Mülkiye Dergisi, Cilt.23, Sayı.219, s. 223-230.
⦁ EROL, A., (2000): “Boğazlarda Kaza Olasılığı En Az Düzeye Nasıl İndirilir?” Marmara Denizi 2000 Sempozyumu
⦁ ERTAN, H., (1997): “Türk Boğazları Gemi Trafik Yönetim Sistemi’nin (VTS) incelenmesi” 120 s. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
⦁ Ökten, Kazım (2008), ‘’Montreux Boğazlar Sözleşmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne Pazarcı, Hüseyin ( 2015),Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara
⦁ Şener, Bülent (2014), “Türk Boğazları'nın Geçiş Rejiminin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Statüsü”, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 7, Sayı: XVII, ss. 467- 493. Şener, Bülent (2015), ‘’ Tarihsel Boyutlarıyla Boğazlar’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi’’, Karadeniz Teknik Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü, The Journal of Academic Social Science Studies, Sayı: 35, ss. 327- 349
⦁ Tarhanlı, Turgut (2000), Türk Boğazları’nda Denge Rejimi: Hukuki ve Yapısal bir Değerlendirme, Marmara Denizi 2000 Sempozyumu Bildiriler Kitabı, B. Öztürk, M. Kadıoğlu ve H. Öztürk (ed.), TÜDAV Yayın No: 5,İstanbul, ss.9- 29
⦁ Tosun, Hüseyin (1994), “Montrö Boğazlar Sözleşmesi ‘’(Boğazlar Sorununda Son Aşama), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt 4, Sayı: 13 (1994), ss.87–112
⦁ MARSHALL, G. (1999), Sosyoloji Sözlüğü, s.702
⦁ DEMİRBAŞ, T.,(2013), İnfaz Hukuku, s.63.
⦁ TÜRKMEN M.,(2017), Cezaya Alternatif Bakışlar ve Yeni Bir Disiplin Olarak Ceza Sosyolojisinin İmkanlılığı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, s.704.
⦁ Artuk, Mehmet Emin-Gökcen, Ahmet-Yenidünya, Ahmet Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 11. Baskı, Ankara 2011.
⦁ Arslan, Çetin- Azizağaoğlu, Bahattin, Yeni Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara 2004.
⦁ Gezgin Kayan, Rahşan Bengi, Çevre Hakkı ve Türk Ceza Kanununda Çevreye Karşı Suçlar, (Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Temmuz 2007.
⦁ Heuermann, Rudolf, “Die gemeingefährlichen Delikte”, in: Materialien zur Strafrechtsreform. 2. Band, Rechtsvergleichende Arbeiten II, Besonderer Teil, Bonn 1955.
⦁ Katoğlu, Tuğrul, Yeni Türk Ceza Kanunu ve Çevreye Karşı Suçlar, Mülkiye Dergisi, Cilt:XXIX, Sayı:246.
⦁ Malkoç, İsmail, Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Ankara 2007.
⦁ Parlar, Ali-Hatipoğlu, Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt:3, 2. Baskı, Ankara 2008.
⦁ Yaşar, Osman-Gökcan, Hasan Tahsin-Artuç, Mustafa, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt: IV, Ankara 2010.
İnternet Adresleri:
⦁ www.bilgi-rehberi.com/kanunlar/kanun2935061bes.html: Bilgi Rehberi Sitesi
⦁ www.btc.com.tr: BTC İnternet Sayfası www.denizcilik.gov.tr : Denizcilik Müsteşarlığı
⦁ www.eia.doe.gov : ABD Enerji Bilgilendirme Ajansı
⦁ www.eia.doe.gov/emeu/cabs/ Caspian/bosporus%20bypass%20map.pdf : ABD Enerji Verileri İdaresi
⦁ www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Caspian/images/caspian_balances.xls www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Caspian/Maps.html: USA. Enerji İstatistikleri Sitesi
⦁ www.europa.eu : AB Resmi Web Sitesi
⦁ www.imo.org www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/5193.html : Adalet Bakanlığı
⦁ www.policyreview.org/jun04/asmus.html : Hoover Enstitüsü Sitesi
⦁ www.turkishpilots.org.tr : Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği
⦁ www.turmepa.org.tr/balast.html : Deniz Temiz Derneği www.turmepa.org.tr: Turkish Marine Environment Protection Association

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.