sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
15 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Mesleğin Yüz Karası

19 Haziran 2023, Pazartesi 14:04

Bu kısacık öyküyü nasıl kaleme alayım bilmem ki? Bu benim mesleğimin ne hale geldiğinin ve kimlerin bu meslekten ekmek yediginin anlaşılması için okunması gereken birebir yaşanmış gerçek bir öyküdür.

Efendim, alkolik Norveçli ikinci kaptanım Arne Melhus’u İstanbul’da gemiden ayırılmasını müteakip yerine alelacele bulunan bir ikinci kaptanla Belçika-Zalzete’ye müteveccihen hareket ettigimi “ARNE Melhus” isimli öykümde anlatmıştım.

ARNE Melhus'u okumak isteyenler aşağıdaki bağlantıdan okuyabilir.

https://www.denizticaretgazetesi.org/makale/arne-melhus-4404

Gemiye yeni atanan bu arkadaş bir iki ufak kosterde ikincilik yapmış, Avrupa’ya daha doğrusu uluslararası sulara hiç çıkmamış bir arkadaştı. Eh normaldir. Herkes bir yerlerden başlamalıdır. Gençlere imkan tanımak lazımdır.

İstanbul’dan kalktık, sorunsuz ve rahat bir şekilde Zalzete’ye muvasalat ile yükü teslim ve tahliye ettik.Tabii ikinci arkadaşımız bütün işlemlere bigane olduğu için her türlü iş benim üstüme yıkıldı. Onun da üzerinden gelerek hayırlısı ile dönüş seferine başladık. Bu arada arkadaşın seyir bilgisi de aliyyül olduğundan hilafsız yirmi dört saatim köprüde geçiyor denebilirdi. Gemide üçüncü kaptan yoktu.Ancak sağ olsun tesiz zabiti hem işleri pek güzel biliyor çok da yardımcı oluyordu.

‘’Haydar Bey’’ dedim ‘’Ne oluyor, anlatın lütfen. Burada her şey yolunda, bir problem yok. hava şahane, deniz limanlık ve rahat rahat seyir yapıyoruz.’’

‘’Yahu Tuncay Kaptan, sen ne diyorsun? Sizin ebirp cihazı devamlı imdat sinyalı veriyor. Sizi aramışlar, ulaşamamışlar. Direkt şirketi dolayısıyla de bana ulaştılar.

‘’Bir yanlışlık olacak dedim. Gemide bir anormallik yok.’’

Tabii bu arada telsiz zabiti de kalkıp gelmişti kamarama. Bakın Haydar Bey, telsiz zabiti yanımda. Ben telefonu ona verip köprüye çıkıyorum, etrafı kontrol etmek istiyorum.’’ Dedim.

‘’Tamam Tuncay Kaptan’’ dedi.

Köprüye çıktım, hiç bir anormallik yok. Gemi oto pilotta verdiğim rotada on iki mil süratle ilerliyor. Hemen ebirp cihazını kontrol ettim. Yerli yerinde sapasağlam duruyor.

Açtım telefonu ‘’Haydar Bey’’ dedim. ‘’Olanaksız, bizim ebirp sapasağlam ve kapalı olarak yerinde duruyor.’’

Haydar Bey eski telsiz zabitiydi. ‘’Tuncay Kaptan’’ dedi. Ebirpin kapalı olduğundan emin misiniz? Sonra da yahu benimki de sual mi?’’ dedi. ‘’Kime, ne soruyorum!’’ benim de eski bir telsiz zabiti olduğumu hatırlayarak. ‘’Peki sence ne oluyor? Norveç  devamlı telefonla bilgi istiyor, sizin ebirp devamlı yayın yapıyormuş. Bütün istasyonlar alarmdaymış. Ya sabır çektim. ‘’Bakın’’ dedim. ‘’Şimdi son bir kontrol yaptım ve bir anormallik göremedim. Şimdi telefonu kapatalım. Bütün gemiyi kontrol etmek istiyorum.’’ dedim. Tamam deyip telefonları kapattık karşılıklı olarak.

Yahu dedim iyide ufacık gemi, nereyi kontrol edeceksin? Bu kedi değilki girip bir yere saklansın. Ebirp yerli yerinde duruyor. Telsiz cihazları kapalı, yayın yok. Sadece 2182 ve 500 ksl.da alıcılar açık. Ebirpi kaç sefer kontrol ettim. Kapalı. Ulan kafayı yiyeceğim yahu…

İkinci kaptana ancak açık denizde, güzel havada ve trafiğin pek seyrek olduğu zamanlarda vardiya verebiliyordum, o da kontrolüm altında.

Ama gene de problem yapmıyordum.Çocuğun saflığı hoşuma gidiyordu. Ama bazı ahvalde bu çocuğun saflığı aptallık mesebesine giriyordu. Bu aptallıkla hadi saflıkla diyelim nasıl balıkçılık okulunu bitirip Kıyı Kaptanlığı ehliyeti aldı, şaşmaktan geri kalamıyordum.

Cebelitarık’tan Akdeniz’e girmiş, stanbul’a doğru seyre devam ediyorduk. Cezayir açıklarındaydık, çok güzel bir hava vardı. Tam dolunay zamanıydı, ay gökte gümüş bir sini gibi parlıyor ve dünyaya ışık saçıyordu. Gemi resmen gümüşten bir yol üzerinde sessiz ve sakin seyre devam ederken vardiyayı ikinciye teslim ettim. ‘’Bak’’ dedim ‘’Radarla da kontrol ettim, dokuz mil mesafeden bir gemi geliyor ama çapariz vermez. Ben biraz kamaraya inip uzanayım, kamaramın kapısı açık ve en ufak bir problem olursa lütfen çekinme bana hemen telefon et.’’ deyip indim kamarama.

Günlerin yorgunluğu vardı üzerimde, yatar yatmaz sızmışım. Gemi de uydu telefonu vardı. O zamanlar bu tip telefonlar her yerde bulunmuyordu ve çok pahalıydı. Bir tane kaptan kamarasında, parelelleri telsiz ve köprü üstündeydi ama kilitliydi ve muhabere yetkisi sadece kaptan marifeti ile sağlanıyordu.

Derin uykumdan acı acı çalan sesiyle uyanıp fırladım yataktan. Baş ucumdaki telefonu kaldırdım, ses yok fakat acı acı çalma berdevam. Baktım uydu telefonunun ikaz ışığı yanıp sönüyor, hemen açtım telefonu. Genel Müdür Haydar Bey uykulu ve endişeli bir sesle ‘’Tuncay Kaptan, geçmiş olsun ne oldu, nerelerdesiniz?’’ dedi. Bir anlam veremedim, cevabım da gecikti tabii.

Devam Edecek

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google