Köprüden Önce Son Çıkışı Geçtik
15 Şubat 2023, Çarşamba 09:3110 ili kapsayan Maraş depremi bize çok acı derslerle geldi. Kabul edelim ki, durumdan ders çıkarma huyumuz yok. Ama artık bu alışkanlığı edinsek iyi olacak. Zira yaşadığımız ve ağır bedel ödediğimiz bu acı sınav bir anlamda bizi “hazırız” dediğimiz İstanbul depreminde nelerin beklediği gerçeği ile yüzleştirdi. Artık temenni değil eylem zamanı, köprüden önceki son çıkış geçildi.
24 yıl önce 17 Ağustos 1999 günü yaşadığımız Gölcük merkezli 7.4 büyüklüğündeki deprem ile 6 Şubat’ta ülkemizin üzerine kabus gibi çöken Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem arasında benzerlikler var.
Biri saat 03.05’te, diğeri 04.17’de insanları uykuda yakaladı. Gölcük merkezli Marmara depreminden 16 milyona yakın kişi değişik düzeylerde etkilendi,
İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Yalova'da yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 iş yerinin yıkıldığı depremde resmi verilere göre 17.480 kişi hayatını kaybetti. 2010 yılında yayınlanan TBMM araştırma raporuna göre ise bu sayı 18.373.
6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki büyük deprem ise Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay’da ciddi yıkıma yol açtı. 13.5 milyon kişinin etkilendiği depremde şu ana kadar yaşamını yitiren kişi sayısı 31.974’’e ulaştı.
(Akşam saatlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan can kaybı sayısının 35.518'e, yaralı sayısının 105.505'e yükseldiğini açıkladı.)
MARMARA VE MARAŞ DEPREMLERİ ARASINDAKİ FARK
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ilk anda dış yardım talebi içeren “4. düzey alarm” ilan etmesi en doğru karardı. Zira hiçbir ülkenin böylesine büyük bir felaketin altından tek başına kalkabilmesi mümkün değildi.
Bu çağrıya yıldırım hızı ile aralarında ABD, Almanya, Fransa, İspanya, Yunanistan, Japonya, İsrail, Azerbaycan ve Ermenistan’ın da bulunduğu 68 ülkeden cevap geldi. Sayısı daha sonra 75’e yükselen yabancı ülkeler, malzeme yardımından önce kurtarma konusunda uzmanlaşmış ekiplerini de Türkiye’ye göndermeye başladı. Bu arada Türkiye’deki AKUT ve benzeri onlarca gönüllü kurtarma ekipleri de bölgeye gitmek için hazırlıklarını tamamladı.
Ne var ki, tüm koordinasyonun sorumluluğunu üstlenen AFAD’ın böylesine kapsamlı bir operasyonu yönetmeye hazır olmadığı ortaya çıktı.
AFAD 2009’DA KURULDU
Kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Marmara depremi sonrasında 2009 yılında İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü (SSGM), Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ile Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün (TAY) birleştirilmesi ile kuruldu.
Temel görev ve amacı afet öncesi hazırlık ve zarar azaltma, afet sırasında yapılacak müdahale ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının yönetimi ile koordinasyonunu sağlamak olan AFAD önceleri Başbakanlığa bağlı bir kurumdu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.
AFP'den Adem Altan'ın çektiği bu fotoğraf kurtarma ve koordinasyon konulu tartışmaların sembolü oldu. Enkazın altında kalan 15 yaşındaki kızı Irmak'ın elini tutan baba Mesut Hancer, onunla konuşuyori cesaret vermeye çalışıyor. Ancak gelin görün ki buradan genç kızı sağ olarak çıkartabilmek mümkün olmadı. İlerleyen saatlerde acılı babanın tuttuğu elin sahibi artık hayatta değildi.
PEK ÇOK CAN KURTARILABİLİRDİ
Afet konusundaki koordinasyonda tek yetkili olan AFAD, Kahramanmaraş merkezli 10 ilde etkili büyük depremin ilk anlarından itibaren doğru planlama yapamadı.
Artık AKUT Türkiye’de yalnız değildi. Örnek olduğu pek çok ekip bir yandan, Sağlık Bakanlığı'na bağlı Ulusal Medikal Arama Kurtarma (UMKE) ile Türkiye’ye gelen onlarca yabancı ekip bir yandan sevk edilecekleri yerleri İstanbul ve Adana havaalanlarında beklerken büyük zaman kaybı yaşandı. Öte yandan AFAD’ın gönüllü çağrısı üzerine İstanbul Havalimanı’nda da büyük kaos görüntüleri oluştu.
Havalimanı dışında istasyonlar kurulsa ve bu gönüllüler bilgi ve yeteneklerine göre gruplara ayrılarak içeri alınsa hem karışıklık çıkmayacak hem de sevk işlemleri kolaylaşacaktı.
Sahadan sağlıklı bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesinde de sıkıntılar yaşandı. Dolayısıyla ekipler zamanında yönlendirilemedi, bu da depremin ilk anlarında çok önemli olan zamanın “harcanmasına” yol açtı.
“Kritik 72 saat” eşiği 9’uncu günde ve 198. saatte misli ile aşılmış olmasına rağmen halen enkaz altında “yaşama inatla tutunan” depremzedelere sağ olarak ulaşılabiliyor.
Başlangıç safhasındaki aksaklıklar olmasaydı hem onlara çok daha erken ulaşılabilecek, hem de pek çok can kaybı engellenebilecekti.
DENİZ YOLU ANCAK 3. GÜN AKIL EDİLEBİLDİ
Sevk ve dağıtım merkezlerinde karmaşa yaşanırken, Kahramanmaraş başta 10 ildeki yerel halk ve gönüllüler kendi imkanları ve adeta tırnakları ile eşeledikleri enkazdan duydukları yardım çığlıklarına ulaşmaya çalışıyordu. Alet ve araç gereçleri yoktu. Bu yüzden çok değerli ilk 72 saat boyunca son derece yetersiz bir müdahale yapılabildi.
Yolların depremde hasar görmesi yüzünden ulaşımda büyük gecikmeler yaşandı. Deniz yolunun kullanılarak ağır iş makinelerinin bölgeye ulaştırılmasının akıl edilmesi üç günlük bir gecikme yarattı.
BU İŞİN GERÇEK UZMANLARI
Dahası, göçük altından hayat kurtarma konusunda “mesleki deneyime” sahip madencilerin gönüllü destek talepleri de ulaşım aksaklıklarına takıldı. İlk 14 kişilik grup otobüsle Zonguldak’tan Ankara’ya oradan da uçakla Adana’ya götürüldü. Madencilerin sayısı ilerleyen günlerde 1000 kişiyi aştı.
TSK’nın devreye girerek Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçak ve helikopterlerin kullanılması üçüncü günden sonra başladı.
Koordinasyon esaslı olumsuzluklar listesini uzatmak mümkün. Özetle denilebilir ki AFAD bu sınavda başarılı olamadı.
Bu güne kadar yapılan “başarılı” tatbikatlar, dar kapsamlı deprem ve sel gibi afetlere müdahale konularındaki eleştirilerimize kızanlar, içerleyenler oldu. Ancak bu eleştiriler, “beklenmeyen durumlara dikkat çekmek” dışında bir amaca hizmet etmiyordu.
Özetle karşılaştığımız tablo “beklenenin” ötesinde değildi ve şaşırtıcı olmadı.
GEREKİYORSA AFAD YENİDEN YAPILANSIN
Şimdi geçmişi bırakıp önümüze bakmanın zamanı geldi. AFAD eleştiri oklarının hedefinde, b u yüzden belki de şikayetçi. Ama tüm yetkiyi üzerine aldığı için bundan kurtuluşu da yok. Özeleştirisini yapmalı ve gerekiyorsa kendini yeniden yapılandırmalı.
Bu aşamada şu soru da sorulabilir:
“AFAD enkaz altına girmeye ve arama-kurtarma yapmaya mecbur mu?”
Bize göre dikkatini dağıtan bu uygulamadan vazgeçip, ABD’deki emsal kuruluş FEMA’yı örnek alarak tüm enerjisini koordinasyona vermeli. Türkiye’de artık yeterli nitelikli insan gücü de, makine parkı da var. Herhangi bir büyük afette olası dış destekler de eklenecek. AFAD, bu gücü yönetebilme becerisi kazanmalı.
DESTEK İSTEMEK AYIP DEĞİL
Elbette ki her şeye yetişebilmek mümkün olmayabilir.
“Biz güçlüyüz, yeteriz, yeterliyiz” inancı ve düşüncesi çok da sağlıklı bir tavır değil.
Bu durumda diğer birimlerden yardım ve destek talebinde bulunmak ayıp değil.
Sadece, sağlıklı bilgiler nasıl toplanacak, hatalı bilgiler nasıl ayıklanacak, ihtiyaç listesi ve gönderilen yardımlar nasıl yönetilecek, yakıt, su, ilaç, haberleşme, güvenlik gibi temel gereksinimler nasıl sağlanacak bunlara kafa yormak gerek.
Beklenen İstanbul depremi kapıya dayanmış durumda ve konuşarak boşa harcayacak tek bir saniyemiz yok.
EDİTÖRÜN NOTU:
Elbette hedef enkaz altından kurtarma yapmak yerine, depreme dirençli yapılar inşa ederek dayanıklı kentler kurmak. Ama tamamen yanlış uygulanan ranta dayalı "Kentsel Dönüşüm" nedeniyle görünen o ki biz daha uzun bir süre enkaz altına bakmak zorunda kalacağız.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.