Kalamış’taki Tekne Hırsızlarını Yakalatan Rastlantı
10 Aralık 2020, Perşembe 18:37Kurmaca değil, gerçek!
Kalamış Marina’ya gelen hırsızlar, gözlerine kestirdikleri bir teknede geceyi geçirdiler. Sabah da market alışverişi yaptıktan sonra palamar çözüp pontondan ayrıldılar ve aynı sakinlikle yakıt iskelesine yanaşıp depoyu doldurduktan sonra çekip gittiler.
İlginç bir rastlantı olmasaydı, sırra kadem basacaklardı…
Hani bir deyim vardır, “İnsanın gözünden sürmeyi çalarlar” diye…
İşte bu aynen Kalamış Marina’da gerçek oldu.
Gelelim bu “gözdeki sürmenin” nasıl çalındığına …
Olay, konumu ve fiyat politikası ile Türkiye’nin seçkin marinalarından birinde ve herkesin gözü önünde yaşandı…
Erce Demirtaş, Marmaris Selimiye’de yelken eğitimleri verdiği Beneteau 43 Cyclades tipi tekneyi kışlamak için Kalamış’a getirdi. Daha sonra da ortağı ile birlikte satışına karar verince, çoğu kişi gibi sahibinden.com’da bir ilan yayınladılar.
Tekne hırsızlarını internet ortamında yayınanansatış ilanlarının "tetiklediği" ihtimali üzerinde duruluyor.
Demirtaş’ın aslında acelesi vardı. Zira teknenin satışından elde edilecek gelirin üzerine ekleyip Bodrum’da gördüğü bir “yarış makinesini” alıp İstanbul’a getirerek yarışlara katılmak gibi bir niyet taşıyordu. Fiyatı uygun olduğu için de bu “yarış makinesini” kaçırmak istemiyordu.
SATIŞ VE DEVİR İÇİN ANLAŞTILAR
Kısa süre içinde ortaya bir “talip” çıktı. “Murat” adlı bu kişi 50’li yaşlarda, düzgün giyimli, ak saçlı, ak sakallı, iyi konuşan, güven telkin eden biri idi. Marinada buluştular, tekneye gidip güvertede bir süre sohbet ettiler. Motoryatını sattığını, yerine kokpiti rahat bir yelkenli tekne almak istediğini söylüyor ve gördüğü tekneyi beğendiğini ifade ediyordu.
İlerleyen günlerde ayrıntıları konuşmak için birkaç kez randevulaştılar ama bir türlü buluşamadılar…
Koronavirüs önlemlerine sokağa çıkma kısıtlamaları da eklenince, Erce Demirtaş beklemekten sıkıldı, planlarını askıya aldı ve bir süreliğine Selimiye’deki evine gitti.
Birkaç gün sonra adının “Murat” olduğunu söyleyen kişi tekrar arayıp, “Tamamdır, tekneyi alıyorum” dedi. Teknenin diğer ortağı İzmir’de olduğu için satış ve devir işlemlerinin 14 Aralık’ta İzmir’de yapılması kararlaştırıldı. Erce Demirtaş da tekneyi İzmir’e götürmek üzere Marmaris’ten İstanbul’a doğru yıla çıktı.
“NEDEN SELAM VERMEDİN?”
Yolda, İstanbul’dan yelkenci arkadaşı Cenk Tekkaya aradı, “Hayrola küs müyüz?” diye sordu. Buna bir anlam veremeyen Erce Demirtaş, nedenini sorunca, aldığı cevap karşısında dona kaldı.
“Kursiyerlerle antrenmanımızı yaptıktan sonra marinaya dönerkenyanımdan geçtin. Seslendim, laf attım, yaklaşmanı istedim. Duymazdan geldin… Ne selam ne sabah, yenedeki kimse yüzümüze bile bakmadı…”
Şaşkınlığını atlatan Demirtaş, “Nasıl olur, ben İstanbul’da değilim ki… Gözünü seveyim tekneyi izle, sana geri döneceğim” dedikten sonra derhal Kalamış Marina’daki palamarı aradı. “Teknem yerinde duruyor mu, pontona gidip bakar mısın?” diye sordu.
A2 pontondaki teknenin yerinin “boş” olduğunu öğrenince, “Hemen kamera kayıtlarına bakılmasını” istedi ve Cenk Tekkaya’yı arayıp “Sahil Güvenlik’e haber ver tekneyi çalmışlar, götürüyorlar” dedi.
AKIL ALMAZ RAHATLIK
İncelenen kamera kayıtları akıl almaz hırsızlığı tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyordu.
Bir değil üç kişi idiler. 7 Aralık Pazartesi günü akşam saatlerinde tam vardiya değişim saatinde tekneye gelmişler, geceyi büyük bir sakinlikle teknede geçirmişlerdi. Sabah da Kalamış Marina’daki markete gitmişler, alışveriş yapıp tekneye geri dönmüşler, sonra unuttukları bir eksiği tamamlamak için tekrar markete uğramışlardı.
Ardından aynı sakinlikle saat 11.30’da motoru çalıştırmışlar, koltukları çözüp, tonozdan ayrılarak yakıt iskelesine yanaşmışlar ve 900 liralık mazot alıp depoyu doldurduktan sonra marinadan çıkıp gitmişlerdi.
SANIKLAR SERBEST BIRAKILDI
Yeşilköy’e doğru yol aldığı ihbarı üzerine harekete geçen Sahil Güvenlik ekipleri, tekneyi Ataköy açıklarında durdurdu ve içindeki üç kişiyi yakaladı.
“Biz tekneyi test ediyorduk” diye ifade veren şüpheliler sorguları tamamlandıktan sonra ertesi günü (9 Aralık Çarşamba) Kartal Anadolu Adliyesi’ne sevk edildi. Aralarında adının “Murat” olduğunu söyleyen kişi de Erce Demirtaş tarafından teşhis edildi.
Peki, sonuç ne oldu?
Mahkeme sanıklardan birini 7 bin lira kefaletle, diğerini “adli kontrol” şartı ile serbest bıraktı, sonuncusuna da “yurt dışına çıkış yasağı” koydu. Yani üçü de serbest!
Çünkü konu adli açıdan “adi hırsızlık” olarak değerlendirilmişti.
Ancak sanıklardan birinin kullandığı telefonun Suriye uyruklu bir kişinin adına kayıtlı çıkması düşündürücü. Bu durum davanın seyrini şimdilik değiştirmese de akıllara “acaba çalınan tekne insan kaçakçılığında mı kullanılacaktı?" sorusunu getirdi.
Kalamış Marina'dan çalınan tekne bu fotoğraf çekildikten kısabir süre sonra Sahil Güvenlik ekipleri tarafından durduruldu.
YA BU ''RASTLANTI” OLMASAYDI?
Şimdi buraya bir virgül koyup, yazımızın başlığında vurguladığımız “rastlantı” konusuna dönelim …
Ya tekneyi görüp, selamı karşılıksız kalınca “sitem telefonu” açan arkadaşı olmasaydı?
Ve de, “Çalındı” ihbarı yapılan teknenin ne yöne gittiği kesin olarak bilinmese acaba bulunabilir miydi?
Sahil Güvenlik olsun, Deniz Polisi olsun bu tekneyi ne denli geniş bir alanda aramak zorunda kalacaktı, düşünün...
Bir “kuytuda” ve bir gecede adı değiştirilen, yeni bir renk “giydirilen” teknenin “buharlaşması” işten değildi.
“BASİT” BİR OLAY DEĞİL
Saygın bir marinadan bir teknenin bu kadar kolay çalınabilmesi üzerine tekne sahiplerinin huzursuzluğunu göz ardı edebilmek mümkün değil. Kuşkusuz marina yönetiminin önlemlerini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Olayın patlak vermesinden sonra o saatte görevde olan 5 güvenlik görevlisi “kurban” seçildi ve işlerine son verildiği öğrenildi. Ancak onların işlerine son verilmesi kimseyi rahatlatmadı.
Altına kalın bir çizgi çizelim.
Bu “film gibi” olay basit bir hırsızlık değil. Durum çok boyutlu ve oldukça ciddi...
TATMİN EDİCİ GÜVENCE SUNULMALI
Bir tekneye sahip olabilmek ekonomik açıdan çoğu kişi için kolay değil. Ama “deniz sevdası” baskın çıkınca, borçlanarak ve zorlanarak alabildikleri teknelerini döviz kuruna endeksli “küçük çaplı bir servet karşılığı” imzaladıkları sözleşme ile marinaya bırakanlara sanırız “tatmin edici” bir “güvence” sunulması gerekiyor.
Kalamış Marina’nın hedefte olduğu bu olay, yurdun dört bir yanındaki diğer marinaların yönetimlerini de yakından ilgilendiriyor. Zira her an benzer bir durum onların da başına gelebilir.
Ayrıca, öyle anlaşılıyor ki, tekne sahipleri bununla da yetinmeyip “kendi önlemlerini” almak zorunda. Bu önlemlerin neler olacağını belirlemek ayrı bir uzmanlık konusu olmakla birlikte tekne sahiplerinin “komşu” teknelerdeki “şüpheli” durumlara karşı tetikte olmaları belki de atılacak ilk adım.
Öte yandan konunun “gözden kaçırılmaması” gereken “insan kaçakçılığına karışma” ihtimali de var. Güvenlik güçlerinin işin bu yanına ciddiyetle eğilmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Olayın mağduru Erce Demirtaş’ın yürek sızlatan yakarışı ise bambaşka bir soruna dikkat çekiyor:
“Marina yönetimi bir ‘geçmiş olsun’ bile demedi.”
NOKTAYI KOYARKEN…
“Mal canın yongasıdır” derler…
Canımızın yanmasını istemiyorsak tetikte olmalı, kuşkucu davranmalıyız.
Hem kendimiz, hem çevremiz için…
Ve en az hırsızlar kadar uyanık olmak, “çok yönü düşünmek” zorundayız.
İçinde devamlı kaptanı bulunan ya da karadaki teknelerin sahipleri rahat olabilirler ama sudaki kaptansız tekneler açık tehdit altında.
Çalınan teknesine şans eseri kısa sürede kavuşan yelkenci dostumuza “geçmiş olsun” diyoruz.
EDİTÖRÜN NOTU:
Konu ile ilgili olarak Kalamış Setur Marina'dan bir telefon aldık.
Marina yetkilleri, olaya karşı duyarsız kaldıkları gibi bir izlenim yaratıldığını, bunun da "oldukça hassas" bir dönemde "itibarsızlaştırmaya" yol açtığını belirterek şöyle konuştular:
"Hoş olmayan bir durumla karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz. Ama korumaya çalıştığımız sessizliğimiz yanlış anlaşılmasın. Tekne çalınma haberi duyulur duyulmaz tüm gücümüzle harekete geçtik. Mağdurların içinde bulundukları durumuna hak vermekle birlikte, ilk izlenimlerimiz bunun basit bir hırsızlık olmadığı yönündedir.
Dolayısıyla gerek Cumhuriyet Savcılığı, gerek kolluk güçleri tarafından soruşturma çok yönlü yürütülmekte, bizden de sessiz kalmamız istenmektedir. Bu nedenle suskunluğumuz yanlış yorumlanmamalıdır.
Ayrıca, bu süreçte mağdurlara karşı ilgisiz kaldığımız, gerekli iletişimi kurmadığımız, hatta 'Geçmiş olsun' bile demediğimiz şeklindeki iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır. Soruşturma belli bir aşamaya geldiğinde şu an koruduğumuz sessizliğimiz sona erecektir."
Alıntı: Turksail