Hiç olmazsa kalan adalarımızda yaşamasını öğrenelim
28 Temmuz 2023, Cuma 14:33* Ege’de Türkiye’ye kalmış nice ada ve adacıklar var ki bunlar bomboş..
* Adalar öyle sıradan bir konu değildir.
* Adaları devletimiz dahil yeniden değerlendirmeli ve
her Türk yeniden öğrenmelidir.
* Türkiye insanıyla ve devletiyle adalarında yaşamayı öğrenmelidir.
* Türkiye Akdeniz’e kadar Ege’deki adalarını nasıl kaybetti..
* 1911-1912’de Rodos ve Oniki Adayı istila eden yayılmacı İtalya’dır.
* Ardından adalarımız Yunanistan’a sunuldu!
* Komşularımızla barış içinde yaşamak isteriz.
Öncelikle belirtmeliyim; Bu değerlendirme yazısı, Rodos ve Oniki Adalar sorunu konusunda yazılmış yerli ve yabancı çok değerli araştırmalardan, belgelerden esinlenerek hazırlanmıştır. Amacım, öncelikle yaşamını denizlerden kazanan Türk Deniz Ticaret dünyamızın her ferdinin, ailelerinin, dostlarının, olabildiğince her Türk’ün yakın mazisinde kendine ait adalarda neler olup bittiğini hatırlamasıdır. Herşey para olmasa da, millî değerlere sahip çıkmak bir millî kültür idrakıdır!
Maruz bırakıldığımız feci haksızlıklara, kendi derin hatalarımıza, acılara rağmen, komşularımızla barış içinde yaşamak istiyoruz. Ancak kimse bu yüce devleti sahillerine hapsetmek kötülüğüne maruz bırakamaz. Barış içinde, komşularımızla, denizlerimizdeki olası zenginlikleri paylaşarak gelecek kuşaklara çok daha çağdaş, gelişmiş birer vatan bırakmak istemeliyiz.. Oysa, yakın yüzyılda Türklere reva görülenler son derece acılarla doludur!
Adalar konusunda Osmanlı İmparatorluğu’nun başına musallat olan ilk devlet İtalya’dır. Sonra da Lozan Konferansı’nda azılı Türk düşmanı Lord Curzon olmuştur! İtalya’nın yayılmacı saldırganlığı Yunanistan’a yaramış ve tek kurşun atmadan, Kızıl Ada -Meis Adası’na kadar tüm Türk adalarına sahip çıkmıştır.
Ege adaları konusunda üniversitelerimizin değerli hocalarının yaptıkları pek çok eser ve makaleler, tezler bulunmaktadır. Tarih sürecinde Ege Adaları bu eserlerde ve makalelerde ayrıntılarıyla incelenmiştir. Türk deniz ticareti dünyasının sorumlu resmî kurumları kimlerse, bu konuyu gümdemlerine almalıdır. Bu çalışmaların bir veya birkaç eser bünyesinde birleştirilmesi dahi önem arz etmektedir. Türkiye, adalar konusunda temel strateji değişikliği yapmalı, adalar tarihini eğitimine eklemelidir. Ancak ne yazıktır ki asırlar boyunca kendine ait adaların adına bile sahip olmamıştır.
Asırlarca adını bile Türkçe bilemediğimiz adalarımız vardı…Yunanistan 1947’de muazzam bir başarıyla Menteşe Adalarının hemen tamamına sahip olmuştur. Türkiye artık komşusu Yunanistan tarafından sahillerine hapsedilmiş haldedir! TBMM Gizli Celse Zabıtları (Gizli Toplantı tutanakları 4 Şubat 1341 Çarşamba (1925) kayıtlarındaki konuşmalardan bir bölümü şöyledir;
Fethi (Okyar) (Başvekil ve Müdafaai Milliye Vekili) (İstanbul) - Efendiler, Evvelemirde; Yunanlılar tarafından bir sınıf askerin silâh altına aldıkları için vaki olan tedbirlerine mukabele olmak üzere biz de bir tedbir ittihaz ettik. Saniyen; hududun gözlenmesini daha ziyade, şiddetli bir surette temin etmek için jandarma şeklinde olan teşkilâtı takviye etmek lüzumunu hissediyoruz. Esasen bütçede vardı, bu teşkilâtı bütçe çıkmadan evvel o teşkilâta başlanmak için Meclisi Âlinizden bir müsaade istiyoruz…Çünkü meselenin esası budur. Lozan muahedesinden sonra arkadaşlar, bu bizim için ilk Avrupa tecrübesidir. Çünkü Lozan muahedesinin İngiltere parlamentosunda tasdiki sırasında söylenen sözleri hatıra getirirsek (o zaman, Türkler kuvvetli idiler, Avrupa yekdiğerine düşmüştü, biz böyle zayıf idik. O zamanın zarureti olarak, biz bu muahedeyi kabul ettik, yoksa karşımızda hakiki bir Türk kuvveti vardı. O kuvvet devam edecekti, bunun neticesi olarak kabul ettik.) denilmedi mi? Yani Lozan muahedesi birtakım ahvali fevkalâde neticesi olmak üzere Türklere bahşedilmiş bir şeydir. O ahvali fevkalâdenin zevali halinde, irtifaı halinde Türkler yine eski hallerine rücu edeceklerdir. Binaenaleyh Lozan muahedenamesinde Türklerin kendilerine temin ettikleri hususatı muhafaza edemeyecekler gibi korkular vardır. Bu korkuları izale edecek de hükümetin şimdi gösterdiği ve göstereceği metanettir. Başka türlü çare yoktur. Behemahal hukukumuzu muhafaza edeceğiz…O zaman Avrupa diyecektir; Lozan muahedesi muvakkat değildir, daimidir. O zaman Yunanistan da diyecektir ki, ebediyen ben İstanbul’a veda ediyorum.
Hariciye Vekili Şükrü Kaya -…Fransa Suriye’yi ele geçirmiştir. İsmi manda olsun, müstemleke olsun, her ne olursa olsun, bu, nihayet Fransa toprağı olmuş demektir. Diğerleri hep zahiri lâflardır. Halbuki İngiltere’nin siyaseti bütün Arap alemini bir elde toplamak, Arap imparatorluğu yapmak ve ona hâkim olmaktır.
Yalnız İtalya ne yapabilir. İtalya, ihtimal ki; bir gün Mussolini'nin kafasına eser, kalkar ve gelir, kafasını Anadolu kavallarında kırar veyahut başka bir fırsat bekler. Ona karşı herhalde düşman diye dikkatli bulunmak lâzım gelir. Hele bu hazırlıklı olmak Mussolini’nin iktidarda iken daha ziyade olmak lâzım gelir. Türkiye istediği kadar barış isteğinde samimi olsun, yıllarca karşılaştığı asıl tablo budur.. Herşeye rağmen Türkiye bugün de ayni samimi isteğini tekrarlamaktadır.”
Kalan adalarımız ne halde?..
Osmanlı’dan buyana hemen tüm adalarımızı kaybettik. Kalan birkaç adamızdan çoğunda yaşam yok. Orada Türk Bayrağı yok.. Yerleşim yok, sosyal yaşam yok.. Birileri çevre diye tutturmuş, “Adalara tek çivi çakmak bile ihanettir” diye bağırıyor.. Kimsenin gıkı çıkmıyor!
Azılı Türk düşmanı Lord Curzon.
Karşı yakadakiler bu engellemeye kahkahalarla gülüyorlar… Kalan adalarımız için millî seferberlik ilan edilmelidir! Ayrıca denizcilik örgütleri, barışçıl, fakat akılcı yeni girişimleri programlarına almalıdır. Türkiye hiç olmazsa kalan adalarında, adacıklarında yaşamı tesis etmelidir. Amaç ağlasak da, üzülsek de kaybedilen bu adalarımızdan kalan birkaç adamızın gerçek anlamda bizim olduğunu görmemizdir!
İtalya Bodrum’un tam karşısındaki Kara Ada’yı bile kendi hudutlarına kattı.. İtalya’nın burada ne işi vardı.., Yunanistan’ın burada işi ne?
Lozan Konferansı sırasında Lord Curzon pisliğe bakar gibi, Türk devletini her konuda aşağılamak isteyen Türk ve Türkiye’den nefret eden korkunç küstah bir karakterdi. Meis Adası’nı bile Yunanistan’a vermek için her türlü baskıyı yaptı.
Mart 1925'te Curzon, mesane kanaması geçirmiş ve 20 Mart 1925'te 66 yaşında Londra’da ölmüştür.
Kabineden meslektaşı Crawford Kontu Lindsay anılarında şöyle demiştir; "Meslektaşları tarafından daha az sevilen ve astları tarafından daha çok nefret edilen bir adam asla tanımadım. Asla vicdandan, hayırseverlikten ya da minnetten bu kadar yoksun bir adam görmedim. İnsanların gözlerinin bu kadar kuru olduğu bir cenaze törenine daha önce hiç katılmadım!”
Sadece tarihi bir gerçeği ortaya koymak için yazıyorum; Osmanlı’dan kalan tüm Ege adalarımız peşkeş çekildi..Tarih boyunca bu ada hiç Yunanistan’a ait olmuş mu? Ya da Yunanistan bu adaya nasıl sahip edilmiştir? Adı ve etimolojik Kırmızı Kale anlamında Castelrosso. 1947’den buyana Yunanistan’ın Akdeniz’de en uçta olan adası. Toplam alanı 11.98 km kare. Rodos ve On iki Adaların en küçüğüdür. 1306 yılından itibaren Rodos Şövalyelerinin yönetimine girmişti. 1512 yılında Rodos Adası ile birlikte Osmanlı devleti hükümranlığına geçti. Bu hükümranlık 1912- İtalyan- Türkiye Savaşı’na kadar devam etti. Kızılhisar –Meis - Kastellorizo Adası 1947 Paris Barış Antlaşması’nda Yunanistan’a verilirken çevresindeki Volos , Kalkan (Yunanca Kalamaki ), Ochendra , Furnachia , Prassonisi'ye , Ro , Tragonera , Marathi , Strongyli, Dhassia, Alimentaria , Kekova ve birçok kayalar da Yunanistan’a verilmiştir.
Kızılhisar (Meis- Kastellorizo) adasına kadar adalarımıza musallat olan ilk devlet İtalya’dır. Yunanistan sessizce sahip çıkmıştır! O devrin İtalya’nın salgırdanlığı ve Osmanlı Devletini parçalamak isteyişini unutmayınız. Rodos ve Oniki Adanın devlet sınırlarından kopartılmasının asıl suçlusu İtalya olmuştur. Ne gariptir ki bu adalar İtalya’ya yaramamış, 1947’de Fransa ve İngiltere ile diğer müttefik 21 devletler, bu adaları Türkiye’ye iade edecekleri yerde, hiçbir alakası olmayan Yunanistan’a ikram etmişlerdir.
Ankara ganbotu batmış, Avnullah ganbotu dibe oturmuştu.
Rodos Trablusgarb harbi sırasında İtalyanlar tarafından 5 Mayıs 1912 günü On iki ada ve Meis adasıyla beraber işgal edildi. İtalyanlar bununla da kalmadı, Beyrut’ta istasyoner görev yapan Ankara ve Avnullah isimli iki ganbotu top ateşiyle batırdı. Bunlardan Ankara ganbotu sadece bacasının kısmen görünecek şekilde tamamiyle batarken, Avnullah ganbotunun önemli kısmı su üstünde kaldı.
Aynı yılın Ekim ayında Osmanlı-İtalyan murahhas heyetleri arasında imzalanan Ouchy (Uşi) Muahedesiyle İtalyan hükümeti Rodos ve Oniki Adayı Osmanlı Devleti’ne vermeyi kabul etti. Fakat bu sırada çıkan Balkan Harbi sebebiyle iade işlemleri yapılamadı. Balkan Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin yenilmesi ve Yunanistan’ın da İtalyanların işgal etmediği Sakız, Midilli, Limni ve diğer Ege adaları üzerinde hak iddia etmesi üzerine işgal ettiği bu adalardan çekilmedi. I.Dünya Harbi’ne Osmanlı Devleti’nin karşısında harbe katılan Yunanistan ve müttefiklerine adaların kendisine âid olduğunu kabul ettirdi. Türkiye de Lozan andlaşmasıyla bu adalardaki haklarından vazgeçecektir.
İtalya’nın Oniki Ada’ya, dolayısıyla da Ege denizine yerleşmesi İngiliz çıkarlarına aykırıydı. Yüzyıllardır İngiltere’nin politikası kendi donanmasının üstlendiği Malta adasının doğusunda hiçbir büyük devletin toprak, liman, deniz üssü ele geçirmemesi üzerine kurulmuştu. Böylece İngiltere Karadeniz dahil, Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik üstünlüğünü koruyabiliyordu. İtalya'nın Oniki Ada'yı işgal etmesi İngiltere’nin menfaatleri karşıydı ve bu durumu sarsıyordu. İngiltere'nin dışındaki diğer büyük devletler de bu işgalden memnun olmadılar. İtalya, Türkiye’den Rodos ve Oniki Ada’yı boşaltma karşılığı olarak İtalya’ya Antalya bölgesinde liman ve demir yolu yapımı işletme imtiyazları ve özel bir nüfuz bölgesi verilmesini istiyordu.İtalya’nın asıl amacı Anadolu’da yayılmaktı. Yunanistan ise Oniki Ada’yı ilhak etmek için sabırsızlanıyor, fırsat kolluyordu.
9 Eylül 1922’de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştu. Yunanlı beride tutsak generalini, binlerce esir askerini de bırakarak, bu azîz vatan topraklarından denize dökülmüştü. Lozan Barış Antlaşması Gün geldi Lozan’da Lozan Sulh Konferansı başladı ve Lozan Antlaşması (veya yapıldığı dönem Türkçesi ile Lozan Sulh Muahedenamesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta imzalandı. Lozan Antlaşması ile Türkiye (Madde 12) İmroz ve Bozcaada ile Tavşan Adaları dışında, Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17/30 Mayıs 1913 günlü Londra Antlaşmasının beşinci ve 1/14 Kasım 1913 günkü Atina Antlaşmasının on beşinci Maddeleri hükümleri uyarınca 13 Şubat 1914 günkü Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci Maddede yazılı olan adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile doğrulanmıştır.
Büyük millet Meclisi’nde adalar konusunda şiddetli tartışmalar cereyan etmiştir. Adalar hakkında ağır itirazı bulunan milletvekillerinden biri Menteşe Mebusu Şükrü Kaya’dır.
Adalar ebediyen kaybediliyor
23 Nisan 1923 tarihinde başlayan ikinci dönem barış görüşmeleri, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması Türkiye’nin denizlerdeki hakimiyetine çok ciddi darbeler indirecek bir feragati içerir. Bu vazgeçişle burnumuzun dibindeki ve tamamiyle stratejik önemi haiz Ege 32 adalarını İtalya’ya terk edilirken II. Dünya Harbi sonunda da Yunanistan’a verilmesi için en kesin bahane olacaktır. Bu anlaşmanın adalarla ilgili 12,15 ve 16’cı maddeleri bu ıstırabı ve yenilgiyi ortaya koyar;
Madde 12 - İmroz (İmbros) adası ile Bozcaada (Tenedos) ve Tavşan adaları dışında, Doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limni (Lemnos), Semadirek (Semendirek, Samothrace), Midilli (Mitylene), Sakız (Chios), Sisam (Samos) ve Nikarya (Nicaria) adaları üzerinde Yunan egemenliği konusunda 17/30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşmasının 5. nci ve 1/14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşmasının 15 nci maddeleri hükümleri uyarınca alınan ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine bildirilen karar, bu Antlaşmanın İtalyan egemenliği altına konulan ve 15'nci maddede belirtilen adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak üzere, doğrulanmıştır. İşbu antlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça, Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar Türk egemenliği altında kalacaktır.
Madde 15 - Türkiye, aşağıda sayılan adalar üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından İtalya yararına vazgeçer; Bugünkü durumda İtalya’nın işgali altında bulunan Stampalia (Astropalia), Rodos (Rhodes, Rhodos), Kalki (Calki, Khalki), Skarpanto (Scarpanto), Kazos (Casos, Casso), Piskopis (Piscopis, Tilos), Miziros (Misiros, Nisyros), Kalimnos (Calimnos, Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi) ve İstanköy (Cos, Kos) adaları ile, bunlara bağlı adacıklar ve Meis (Castellorizo) adası.
Madde 16 : Türkiye, işbu antlaşmada belirtilen sınırlar dışında bulunan topraklar üzerindeki ya da bu topraklara ilişkin olarak, her türlü haklarıyla sıfatlarından ve egemenliği işbu antlaşmada tanınmış adalardan başka bütün öteki adalar üzerindeki her türlü haklarından ve sıfatlarından vazgeçmiş olduğunu bildirir.
Türkiye, önceden yaşadığı ve içinde bulunduğu şartlar gereği Rodos ve Oniki Ada ve diğer bazı adaların kesin surette kendisine verilmesi konusunda çok fazla ısrarcı olamazken, hiçolmazsa Kaş Kasabası karşısında yeralan ve bir horoz sesi mesafesindeki Meis Adası için alabildiğine israr eden Rauf Orbay’a rağmen bu adayı dahi görmeyen gözler, bu ülke var oldukça asla affedilmemelidir. Lozan'a Konferansı’nda yeralan delegelerin ve danışmanların, özellikle Rodos ve Oniki Ada konusunda çok hazırlıklı olmadıkları, herşeyi başmüzakereci İsmet İnönü'den bekledikleri görüşü hakimdir. Rodos ve Oniki Ada konusunda Konferans boyunca Türk tarafından bir talep ve görüşme isteği olmamıştır. Konuyla ilgili olarak verilecek iki örnek bu açıdan önemlidir; Lozan'da Ege adaları sorunu komisyonlarda görüşülecektir. Türk danışmanların hazırladığı raporda Ege adalarının en önemlilerinden biri olan Limni adası unutulmuş, rapora konulmamıştır. Adalar gibi yine Türkiye için de hayati önemi bulunan bir konuda danışmanların Limni adasını unutmaları, milli çıkarlarımız açısından anlaşılabilecek bir durum değildir. Bu olay üzerine Lord Curzon, komisyonda Türk heyetine alaycı konuşma ve imalarda bulunmuştur.
Dr.Rıza Nur’un anladığı adalarımız!
Bir diğer olay da Lozan’da ikinci adam durumunda olan delege Dr. Rıza Nur’dur. Rıza Nur, abartılarla dolu olan ve Almanya'da basılan hatıralarında Lozan görüşmeleri sırasında Ege adaları ile ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyor; "... Bunların (adalar) bir kısmı Yunanlıların, bir kısmı da İtalyanların elinde (Oniki Ada'yı kastediyor). Ahali ekseriyetle Rum. Vakıa Anadolu sahilleri için kaçakçılık ve eşkıyalık, iktisadi vaziyet cihetiyle adalar mühimdirler. Hatta Anadolu'ya tecavüz için mükemmel hareket üssü olabilirler. Fakat Türkiye'de onları ne almak, ne de sonra muhafaza etmek kuvveti var. Deniz aşırı muhafazalar büyük masraflar ister. Yalnız Çanakkale Boğazı'nın ağzını tıkayan bir iki adayı almalıyız ve alabilirsek kâr. Öbür tarafı uğraşmaya değmez. Yunan veya İtalya, kimin elinde olursa olsun. Bizde olmayınca kimde olursa olsun. İkisi de bize tecavüz edecek mahiyette... Sade buraları gayri askeri yapabilirsek venimel matlup!... Bu husustaki siyasetimiz bu idi.Bize ‘Meis adası sahilimize pek yakın olduğundan verilmemesini’ Rauf, hükümet namına ısrar ile yazdı. Fakat bir ufak ve kayalık yermiş, neye yarayacak? İtalyanlara harekat üssü ise Rodos ve Kuşadası’dır. Burası o işe yaramaz. Bu adaların hepsi de Oniki Adalardandır. Bunları 1912’de Türkiye Uşi Muahedesi ile İtalya'ya zaten vermiş. Bize şimdi burada tasdikinden başka çare yok. Binaenaleyh kara sularımızdaki adaları aldık.”
Lozan Konferansı’da ikinci adam durumundaki Dr.Rıza Nur’un anılarından naklettiğim her ifadesi denizlerdeki yüksek menfaatlerden asla anlamayan bir şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır. Değil ki adaların önemini takdir eden bir Osmanlı Sadrazamı olan Said Halim Paşa 1911-1912 Trablusgarp harbi yenilgiye dönüşürken, İtalyanların Rodos ve Oniki Ada'yı işgal etmeleri üzerine; “Adaların bence çok büyük ehemmiyeti vardır. Adaları veririm Trablus'u vermem fikrinde değilim. Adaların ehemmiyeti çok fazladır. Binaenaleyh adaların kurtarılmasına çalışmalı. Hatıra gelecek şeyler vücuda gelecek olursa yalnız İstanbul değil, Anadolu sahilleri de tehlikeye girer. Önceden de söylediğim gibi bu adalar İstanbul ve Anadolu'nun karakollarıdır.” diyerek devlet için asıl önemli olan toprakların Ege Adaları olduğunu işaret etmiştir.
Sonuçta, Lozan'da zaten İtalya işgali altındaki Rodos ve Oniki Ada İtalya'ya bırakıldı. Antlaşmanın 15. maddesine göre Türkiye bu adalar üzerindeki her türlü hak ve hukukundan İtalya lehine tamamen feragat etti. 21 Temmuz 1923’de Lozan Anlaşması imzalandı ve 21 Ağustos’ta onaylanmak üzere yeni seçilen T.B.M.M.’ne sunuldu. Meclis’te yapılan uzun görüşmelerden sonra, bazı milletvekillerinin Misak-ı Milli ilkelerine tam anlamıyla uyulmadığı yolunda ileri sürdükleri aleyhte konuşmalara karşın, 14 red oya karşılık 213 oyla anlaşma onaylanıyordu.
II. Dünya Harbi Yıllarında Rodos ve Oniki Ada
Sürgündeki Yunan hükümeti, Eylül 1941 gibi erken bir tarihte Dışişleri Bakanlığı ve Devlet ile ilgili olarak Rodos ve Oniki Ada’nın Yunanistan’a verilmesi taleplerini artırıyordu. 29 Eylül 1941’de Başbakan Emmanuel I. Tsouderos, Dışişleri muhtırasında şu iddiaları dile getirdi: a) Yunanistan'ın kuzey sınırlarının yeniden çizilmelidir.
b) Kuzey Epir,
c) Oniki Ada
d) Kıbrıs Yunanistan’ın ana menfaatlerindendir.
Bu memorandumda Emmanuel I. Tsouderos, ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Büyük Britanya’ya olan güvenini ifade etti. Nitekim büyük devletler Yunanistan’ın bir yeniden kurulması, kalıcı ve adil barışın tesisi için mümkün olan tüm yardımı sağlayacaklarını ifade etmişlerdir. Yunanistan’ın haklarının tanınması konusunda, Başbakan Emmanuel I. Tsouderos zor koşullarda en somut teşviki oluşturmasını beklediklerini belirterek Yunan halkının II. Dünya Harbi’nde zulüm ve açlıkla mücadeleye karşı cesaretle ve inançla mücadele ettiğini söyledi.
Emmanuel I. Tsouderos II.Dünya Harbi nedeniyle Yunanistan’ın fazla nüfusunun Afrika kıtasında Libya Pentapolis - Cyrenaica’ya göç edebilmesini Müttefiklere duyurmaktaydı ve böyle bir göç, Yunanistan’ın demografik sorununu çözeceğini belirtiyordu. O süreçte Yunanistan açlık ve sefalet içindeydi ve halk açlıktan kırılıyordu. Bu felakete, ilk olarak Türkiye’ye sürekli gemilerle sağladığı gıda ve ilaç yardımlarıyla yardımcı oldu. Ancak Yunanistan Hükümeti gelecek sınırlarının çizilmesini hazırlamakla meşguldü.
Winston Churchill 1941 Baharında,
Rodos ve Oniki Ada’dan başka
Kıbrıs Adasının da Yunanistan’a verilmesini öneriyor
Winston Churchill 1941 Baharında, Rodos ve Oniki ada’dan başka Kıbrıs Adasını da Yunanistan’a vermeyi önermiştir. Bu konuda yapılan oylamayı desteklemiştir. Yunan Hükümeti 1943-44 dönemi boyunca, öncelikle Arnavutluk ve Oniki adalar hakkındaki taleplerini israrla tekrarlamıştır. Yunan Büyükelçisi Thanasis Angidis , İngiliz Başbakanı Anthony Eden ile 4 Ağustos 1943’de yaptığı bir görüşmede “Hükümetim, haklı iddialarını ileri sürmek zorunda hissediyor. İtalya Krallığı işgalinde olan Kuzey Epirus ve Rodos ve Oniki Ada’nın Yunanistan’a iade edilmesi sağlanmalıdır.. Bu adalar ve topraklar ezelden beri Yunanlı idi. Yunanistan artık Kuzey Epir’de, Rodos ve Oniki Adalarda vatandaşlarının bir daha İtalya’nın Türklerin hükmü altında kalmalarına müsaade edemez.”
10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Barış Antlaşması toplantısından bir görünüm. Paris Barış Antlaşması’nda Türkiye’nin adı yoktu. |
Dışişleri Bakanları Konseyi’ nin 27 Haziran 1946’daki ikinci oturumunda Molotov, Oniki Ada’nın İtalyan Barış antlaşması imzalanır imzalanmaz Yunanistan'a verileceğini açıklamıştır. On İki Ada'nın Yunanistan'a verilmesine dair bu açıklama bir büyük ödüldü ve Hükümet, Parlamento ve basının coşkusuyla karşılandı. Paris Barış Konferansı’nda (29 Temmuz - 11 Ekim 1946), Yunanistan Bulgaristan’dan toplam 700.000.000 $ tazminat talebinde bulundu. Tsaldaris sadece tazminat talep etmedi, aynı zamanda sınırın yeniden düzenlenmesi yoluyla bölgesel güvenlik gerekçesiyle Yunanistan'ın da saldırılardan korunma hakkına sahip olduğunu kaydetti.
Rodos ve Meis dahil Oniki Ada Yunanistan’a ikram ediliyor
Rodos ve Oniki Ada 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve o yıl Yunanistan'a bırakıldı. Bir yıl sonra ise İngiliz askeri yönetimi altında Paris’te 27 Haziran 1946’da yapılan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Rodos ve Oniki Ada'nın Yunan hakimiyetine geçmesi kabul edildi. İtalya bunu 10 Şubat 1947’de onayladı ve Yunanistan askeri yönetimi Nisan 1947’de Rodos ve Oniki Ada’yı resmen aldı. Sonunda Rodos ve Oniki Ada “Yunan Uygarlığı” hayranı olan savaşın galipleri tarafından 1947 Nisanında Yunanistan’a hediye edildi.
Hiç olmazsa, kalan adalarımızda yaşamayı bilelim…
Kaş altı Kızıl Hisar Adası ya da Meis dedikleri ada. Ayni zamanda ada devleti olmak için Kalan birkaç adamıza dikkatle yönelerek kıssa’dan hisse çıkartır mısınız..
Gelin, kalan tüm adalara, adacıklara önce Türk bayrağı dalgalanan görkemli bir bayrak direği dikelim. Kalan adalarımızdan en büyük olanı Bodrum’da İstanköy (Kos) karşısında olan muhteşem bir ada var; Birilerinin ruhunun karası yüzünden akılsızca “Kara Ada” denilen adadır. Bu ada bomboştur. Sosyal yerleşim yoktur. Var ile yok arasındadır. Bu ada gibi diğer adacıklarmızda, adalarımızda hayat yoktur. Bu adanın adı “Bayrak Adası” olarak değiştirilsin. Adaların yeni isimleri Seyir ve Hidrografi denizcilik haritalarına işlensin ve ilan edilsin.. Kaş sahillerinde kalmış birkaç kayalık gibi (Kırmız renkle işaretledim) olan adacıklara “Murad Adası”, “Çiçek Adası”, “Umud Adası” adları verilmesini ve her birine Türk bayrağı dalgalanan bir bayrak direği dikilmesini öneriyorum. Genel tercih başka olabilir, ama adalara, adacıklara yakışır isimler verilsin. Adalar turizme ve yerleşime açılsın. Adalarda köyler, kasabalar, mağazalar, sanat etkinlikleri olsun. Adalarda yelken ve yat kulüplerine, su altı sporları, kürek kulüplerine imkanlar verilsin. Yerleşim, doğayı koruyarak, gerçekleştirilsin. Türkiye bu yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak gerçek anlamda Adalarıyla, adacıklarıyla tanınsın. O zaman, iskeleler,marinalar olacaktır.. Minik dahi olsa yolcu vapurları, motörler inşa edilecek, seferleriyle bu canlılığı artıracaklardır. Yaşam için kosterler bile yeni rotalarda ve yeni iskelelere seferler yapacaklardır. Sahil Güvenlik Komutanlığı birimleri Ege’den Kaş’a kadar uygun adalarda çok daha denizci koşullarda konuşlansın.
Adalı olmak teşvik edilmelidir.
Gelecek yaşam denizlerdedir. Türkiye genç kuşakların denizlerdeki zenginliklerini önemini gereğince öğrenecek şekilde eğitilmelidir.
Adalı olmak teşvik edilmelidir. Devlet bu doğrultuda gerektiği güne kadar desteklemeyi, korumayı millî bir dava olarak görmelidir. Sahillerine hapsedilmemiş bir vatanda, komşularıyla barış içinde yaşamak bir haktır. Bu hak, ayni zamanda istiklâlimizin temel ülküsüdür.
Bodrum Sıfır Kilometre….
Bu fotoğrafı herhalde 20 sene önce evimin terasından çekmiştim. Bir sene, galiba iki yaz mevsimi, İstanbul Sirkeci ile Bodrum arasında feribot çalıştırıldı. Amaç denizyoluyla yolcu ve araç taşınmasını teşvik etmek ve ayni zamanda insanlara denizde seyahat mutluluğunu tattırmaktı.. “Bodrum Sıfır Kilometre” demişlerdi. Aziz vatandaşlarımız karayolundan vazgeçmediler.. Bodrum Sıfır Kilometre tarih oldu.
Ege’de boydanboya Yunan Adaları, adacıkları vardır ve hepsinde yaşam mevcuttur. O adalara, adacıklara Yunan feribotları tsrifeli seferler yaparlar.. Bazılarında hatta uluslarası hava alanları vardır.
Bu fotoğrafta görünmeyen veya görünen bazı adalar, adacıklar var. Gûya Türkiye’ye ait kalmıştır. Ege’de Türkiye’ye ait nekadar ada ve adacık varsa, üzerilerine tek bir Türk bayrağı dahi bulunmamaktadır ve yaşayan kimse yoktur!
Bu yazıma 24 Şubat 1933 tarihli bir gazete haberini ekledim;
24 Şubat 1933 tarihli
Cumhuriyet Gazetesi’nde haber.
Başlığı “12 Ada itilafı”.. Günümüz diliyle “12 Ada Uyuşması” ve Musaddak nüsha Vilayete tebliğ edildi diyor. Yani onaylanmış nushası Vilayete iletilmiş. Bu anlaşmaya göre; Anadolu sahilleri ile Meis Adası arasındaki ada ve adacıkların ciheti aidiyetine dair (Kime ait olduğuna dair) İtalya ile aktolup Büyük Millet Meclisi’nce onaylanan sözleşme dün Vilayet’e tebliğ edilmiştir. Buna nazaran: “ Çatalca’da Üvundere, Furunkaya, Katavolo, Pirasudi, Çatalova, Pikmi, Nilis, Kayalıklar, Maratinci, Rocci, Dunaki, Dayse, Presudi, Alimantaraya, Kıvola adaları ile Bodrum Körfezi’nde kâin Karada Türkiye’ye ait olacaktır.
Buna mukabil Türkiye Hükümeti de; “Psaradis, Polyphadis, Gearges, Psomi, Custamba, Madropunina, Mavropinis, adaları ile Georges, Dragones, Ressove Hypsili adaları üzerinde İtalya hikimiyetini tanıyacaktır.
Anlaşmanın diğer maddelerinde iki hükümetin kara suları tayin ve tahdit edilmektedir.”
1933 yılındaki bu haberi okuduğunuzda belirtilen adaların içinde ayıp olmasın diye üçü hariç hiçbiri Türkçe değildir. Bu, asırlardır adalarına sahip çıkamamış bir devletin acıklı resmidir. Onun içindir ki “Bodrum Sıfır Kilometre” tutmamıştır.
Diyorum ki, bari kalan üç beş adamızda yaşamayı öğrenelim. Bunu tesis ve teşvik edecek olan devlettir.
-----------------------------------------------------
1)Sinan Baykent; “Doğu Akdeniz’deki Fransa: Bir siyaset mühendisinin fısıltıları” Independent Türkçe ;10 Eylül 2020.
2) Prof.Dr.İsrafil Kurtcephe; “Rodos ve On İki Ada’nın İtalyanlarca İşgali”, Kaynak: OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi – Sayı: 2 Yıl: 1991
3) Emmanuel I. Tsouderos; Hukukçu,ekonomist ve Yunanistan’ı Almanyanın işgali sırasında savaşta (1941-1944) sürgünde kurulan Yunan Hükümeti’ne başbakan olarak görev yaptı 1882 Girit Rethymnon doğumludur.1956’da İtalya'nın Nervi şehrinde öldü
4) Basil Kondis; “Greek National Claims at the Paris Peace Conference of 1946”, Institute Balkan Studies / Balkan Araştırmaları Enstitüsü.
5) Charles L.Mee; “Yağma”,Osman Öndeş; Çeviri- Altın Kitaplar, 1975.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.