HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ
17 Ekim 2019, Perşembe 14:05Türkiye’nin haklı ve meşru sebeplere dayanarak gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı başlayalı 10 gün oldu. Harekatın başladığı ilk 4 gün içinde gerek AB, gerek Rusya, gerekse Arap Birliği kanadında pek karşı ses çıkmasa da ilerleyen süreçte, Türkiye’nin bu harekatta başarılı olacağı ve ulaşmaya çalıştığı siyasi hedefe ( ki Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, yurtlarından, kent ve köylerinden zorla göç ettirilen Arap, Kürt, Türkmen, Yezidi, Süryani vs yerel halkın yüzyıllardır yaşadıkları yerlere güvenle dönüşünün sağlanması, Türkiye’nin güney sınırlarında bir terör koridorunun engellenmesi ve “Güvenli Bölge”nin oluşturulmasıdır. ) beklenenden de daha kısa bir sürede ulaşacağı görüldü. İşte bu nedenle, Türkiye’nin hedeflediği bu haklı taleplerine ulaşmasındaki hız ve kararlılık, doğal olarak Dünya üzerindeki emperyalist sömürgeci ağa babalarını ve onların tüm Dünya üzerinde kukla olarak oynattıkları uluslararası tüm yapı ve organizasyonları ayağa kaldırdı.
Neden?
Çünkü, zor oyunu bozdu. Harekattan önce, çok farklı kıyafetlerle, farklı seslerle, kendi başlarına kıvıran/oynayan sözüm ona demokratik devletler, uluslararası kuruluşlar ve onların beslemeleri terör gurupları unsurlar, Türkiye’nin, Peygamber Ocağı neferleri Mehmetçiğinin Ata Barı’nı görünce, birdenbire omuz omuza halay pozisyonuna gelip, tek zılgıt çekmeye başladılar. Aralarındaki kavga ise halay başında mendili kim tutacak kavgası.
Sadece Suriye’de değil, bu bölgenin tamamında, Ortadoğu denilen bu bataklıkta ve Dünya genelinde, tarihi süreci 100 yıl öncesine dayanan Dünyanın paylaşıldığı her iki Dünya Savaşı’nda, sırf Batı’nın ve onların torunlarının ele geçirdiği kıta devletlerinin Dünya halklarını sömürmesi ve istedikleri gibi at koşturmaları için, iş birlikçileri ile yüz yıllardır yaptıkları planlar, oyunlar, provokasyonlar, belki de ilk defa bu kadar gün yüzüne çıktı. Bu kadar açık ve seçik kostümler, ipler, senaryo ve replikler ortaya döküldü.
Şimdi hep birlikte Türkiye’ye karşı ( şimdilik ) , ambargo, diplomasi ve ekonomik yaptırım tehditleri ile saldırıya geçtiler. Bu saldırıda kullandıkları iftiralar, yalanlar neler hep birlikte sıralayalım;
- Türkiye, daha önce Ermeniler’e yaptıkları gibi, sivil Kürtler’e ve Hıristiyanlara katliam yapıyor.
- Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ve kuzey doğusunda demografik yapıyı değiştiriyor.
- Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal edip işgal yapıyor.
- Türkiye aslında DEAŞ terör gurubunu desteklemek için bu işgali yapıyor.
- Türkiye işgal ettiği tüm kent ve kasabaları bombalarla tahrip edip, yok ediyor.
- Ve daha onlarcasını, gerek sosyal medya, gerek yazılı ve görsel medya ile gazete-dergi ve televizyonlarda, yalan ve yanlış haber-fotoğraf ve filmlerle, tüm Dünyanın gözünün içine baka baka yalan ve iftiralarla destekliyorlar.
Peki gerçekte durum nedir?
Yapılan iftiralara karşılık gelmesi için kısa maddelerle açıklayacak olursak ;
- Türkiye, tarihi sürecinde bugüne kadar olduğu gibi, hiçbir zaman etnik kimliği ön plana çıkararak, Kürtler de dahil olmak üzere, hiçbir topluma, halka, millete sivil katliam yapmamıştır. Ve ilaveten ASALA terör eylemlerine kılıf yapılan Ermeni Katliamı iftirası da dahil olmak üzere, bugüne kadar öne sürülen, her türlü katliam iftiraları için arşivler açıktır. Ülkem, her türlü araştırma için uluslararası kuruluşları, örgütleri çalışmaya davet etmiştir. Tabii ki bu davetler her zaman reddedilmiş, gerçeklerin ortaya çıkarılması için yapılan girişimler, haksız ve mesnetsiz iddia sahipleri tarafından sabote edilerek sonuçsuz kalmıştır.
- Türkiye, Suriye’nin demografik yapısının değiştirilmesi nedeniyle 4,5 milyon Suriye’de yerleşik Kürt, Arap, Türkmen, Yezidi, Süryani vs göçmenin, canlarını kurtararak geldiği, evlerini-topraklarını ve tüm haklarını terörist faaliyetler ve saldırılar nedeniyle bırakıp kaçtıkları ülkedir. Türkiye, Dünya genelinde milyonlarca mültecinin insani yaşam koşullarını sağlayarak güvenle barınmalarını sağlayan tek ülkedir. Olayın geçmişine bakıldığında, ne A.B.D, ne AB, ne Rusya ne de Arap Birliği bu konuda gerekli duyarlılığı göstermemiştir. 2014 yılından itibaren, YPG-PKK-PYD-DEAŞ terör gurupları, özellikle Suriye’nin kuzeyi ve batısında hemen hemen tüm yerleşim alanlarında, köy-kasaba ve kentlerde yerel halkı sürgün ederek, ilgili yerleşim alanlarının tapu kayıtlarının, nüfus kayıtlarının yer aldığı binaları bombalayarak, havaya uçurarak, yakarak oraların sahibi yerel halkların tüm haklarının belgelerini, kayıtlarını yok etmiştir. Bunlarla da kalmayarak, Irak’ın kuzeyinden bu bölgelere Kürt kimliği taşıyan on binlerce kişiyi göç ettirerek buralarda iskan etmiş ve asıl kendileri bu bölgenin demografik yapısını son 6 yılda zorla ve katliamlarla değiştirmişlerdir. Ayrıca, oradaki okullarda yerel halkların Arapça, Türkçe, Aramice vs kendi dillerindeki eğitimi zorla sonlandırmışlardır. Tüm bunlar olurken, Türkiye’nin gerek BM, gerek AB, gerekse diğer tüm uluslararası platformlarda bu konularda yaptığı duyurular, bilgilendirmeler ve müdahale isteği karşılıksız kalmış ve adeta duymamazlıktan gelinmiştir. Acaba neden?
- Türkiye, bu harekata başlamadan önce, aylardır ve hatta yıllardır, Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan saygısını ve bunun korunmasına yönelik bildirimlerini, olabilecek bir parçalanmada, gerekirse uluslararası güçlerle tekrar bu ülkenin toprak bütünlüğünün ve birliğinin sağlanmasına yönelik desteğini belirtmiş, taahhütlerini yapmıştır. Hal böyle iken, işgal ve istila gibi Türkiye’ye yapılan suçlamalar, bu iftira ve yalanların müsebbibi olan ülkelerin ve onların beslemesi terör guruplarının “Yavuz Hırsızlığını” göstermektedir.
- Türkiye, Suriye’nin ve diğer taraftan aslen tüm Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi için prematüre olarak ortaya çıkartılan ve tüm bu bölgenin işgali ve yeniden emperyalist sömürgenlerin daha rahat kullanımı için gerekli ortamın oluşturulması amacıyla kurulan DEAŞ ile gerekli mücadeleyi yapan tek NATO ülkesidir. Bunun en önemli göstergesi, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarıdır. Bu operasyonlarla Türkiye’nin güney batı sınırları tamamen güvenli hale getirilmiştir. Bu operasyonlarda toplam 6000 DEAŞ’lı terörist birkaç aylık süre zarfında yok edilmiştir. DEAŞ terör örgütünü ortadan kaldırmak için sözde oluşturulan 72 ülkenin katılımı ile faaliyet gösteren on binlerce kişiden oluşan Uluslararası Koalisyon Gücü 6 yıldır ilerleme sağlayamamış, bir anda Suriye’nin doğusuna ve kuzeyine yerleşen/çöken/ortaya çıkan YPG-PYD-PKK başarılı olmuş ve gerekli güvenliği sağlamış deniyor. Ki Dünyanın süper gücü ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, Kanada, Avustralya ve diğerleri, nasıl bir güçtür ki DEAŞ ile başa çıkamamış, yok edememiş. DEAŞ’ın silah edinmesine, taraftar bulmasına çare bulamamış. Gelin görün ki PKK-YPG-PYD tüm bu ülkelerin dermanı olmuş, müttefiki olmuş. Ve öylesine bir bağ olmuş ki, bütün lojistik malzemeleri bizimle NATO’da müttefik olan ülkeler tarafından sağlanmış. Betonu, demiri, çimentosu Fransa’dan gelmiş. Mühendislik desteğini Almanya yapmış. Kilometrelerce uzunlukta, Türkiye güney sınırında ve işgal ettikleri kentlerde tüneller inşa edilmiş, karakol gözetleme kuleleri yapılmış, silah depoları inşa edilmiş. On binlerce tır ve binlerce kargo uçağı dolusu silah ve mühimmat bilabedel, hayrına (!), PKK-YPG-PYD’ye verilmiş ve verilmeye de devam ediyor. Asıl sorulması gereken soru; DEAŞ ile mücadele edilmesi gündemde iken, Türkiye’nin gerek ABD’ye gerekse diğer konuyla bağlaşık ülkelere söylediği üzere, DEAŞ’a karşı Türkiye’nin birlikte mücadele etme isteği neden reddedilmiş ve neden PKK-YPG-PYD bu mücadelede “müttefik” seçilmiştir?
- Türkiye, gerek Fırat Kalkanı, gerekse Zeytin Dalı operasyonlarında da görüleceği gibi, terörle mücadele kapsamında sivil yerleşim alanlarını komple bombalayarak, yakarak, yıkarak bir yok etme politikası gütmemiştir. Ve hatta meskun mahallerde sivil yerleşim alanlarına zarar vermemek için askeri harekat tarzını belli bir süre bırakıp, özel kuvvetler kanalıyla sadece terörist kişilere yönelik nokta operasyonlar yapmış ve operasyon süresini maliyetlerini de göze alarak uzatmak zorunda kalmıştır. Ki, bu hassasiyet nedeniyle, teröristler tarafından siviller, çocuklar kalkan olarak kullanılmış, alçakça yapılan saldırılara da maruz kalınmış, şehitler verilmiştir. Hafıza, temiz akıl ve vicdan hep önemlidir diyorum. Gerek Irak’da, gerekse Suriye’de ABD ve koalisyon güçlerinin yerleşim alanlarında, sivil-terörist-masum-suçlu-kadın-çocuk-genç-yaşlı-kadın-erkek-müslüman-hıristiyan vs ayrım yapmadan havadan ve karadan yaptığı genel bombardımanlarla yüzbinlerce insan ölmüş, katledilmiş, kentler tarumar edilmiş, yakılıp, yıkılmış, kullanılamaz hale getirilmiştir. Yüzbinlerce fotoğraf, film, röportaj, canlı yayın kasetleri meraklısı için arşivlerdedir. Gerçekten bakmak isteyen, öğrenmek isteyen “insan”lar varsa bakabilirler, bulabilirler. Sadece birkaç saat ayırmaları yeterli olur. Bulamayanlara da yardımcı olurum!
Literatürde bir gerçek vardır. Askeri harekatlar sadece zafer kazanmak için yapılmaz. O harekatın önceden tespit edilen siyasi hedefe ulaşılmasına da zemin oluşturması ve siyasi hedefin tamamlanması gerekir. Barış Pınarı Harekatı’nda zaferden ziyade, amaçlanan siyasi hedefe ulaşılmasındaki desteği de önemlidir.
Harekatın başlamasından itibaren çok farklı yerlerden, farklı görüşlerden olumlu-olumsuz-destekleyen-karşı çıkan yorumlar/görüşler ortaya atıldı. Halbuki gözden kaçırdığımız bir gerçek var. Bu harekatımıza sadece Suriye zemininde bakmak ve Suriye çerçevesinde kalmak büyük hatadır. Karşı çıkanlar, “bizim ne işimiz var Suriye’de?” derken, ya hedef şaşırtıyorlar ya da aslında boş konuştuklarını, olayları doğru analiz yapıp yorumlayamadıklarını, bir açıdan da saflıklarını afişe ediyorlar.
Irak’ın kuzeyinde on yıllardır süren, oyunlarla “zorla” ortaya çıkarılan yapının aynısı Suriye’de yaşanıyor. Bunu görüp, gerekli tedbirleri almayan kişi, kurum, yapı her kim olursa olsun bu millete yapabileceği en büyük ihaneti yapmış olur.
Siyaseten ayrı görüş, fikir ve taraflarda olabiliriz. Son derece doğaldır. İç politikaya dair her türlü eleştirileri yapabiliriz. En doğal hakkımızdır. Ancak, bu harekatı da iç politikaya alet edip, oy devşirmeye çalışmanın da son derece ahlaksız ve bir o kadar rezil davranış olduğunu da haykıracağız.
Ama bazı durumlarda sağcısı, solcusu, ilericisi, gericisi, faşisti, komünisti vs eğer bu bayrak altında birlikte yaşayacağız, bu vatan sathında geleceğimizi birlikte inşa edeceğiz diyorsak, tek yürek ve tek ses olmak zorundayız. Bu ortak ses, emperyalist sömürgenlere Türkiye olarak vereceğimiz en büyük cevap olacaktır. Siyasi görüş farklılıkları bizi bir bütün yapmaktan alıkoymamalıdır.
Barış Pınarı Harekatı, gecikmeli de olsa başlamıştır. Ve hedefi bellidir.
Ancak unutulmaması gereken bir şey de “emperyalist sömürgenlerin” de hedefi bellidir. Ve bizim, yurt içinde kısır siyasi kavgalarla boğuşurken, onların durmadığıdır.
Hafıza önemlidir. Hatırlamak ve doğru bağlantıları kurmak da.
Ne demişti Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice; “ Bu bölgede toplumsal ve siyasal açıdan yapacağımız desteklerle, yeni oluşumların önünü açıp, haritalarda değişiklik yapacağız.” Ve takip eden yıllarda, hem Pentagon’da, hem ABD “Think Thank Kuruluşları”nda, hem de AB’nin çeşitli organlarında Türkiye’nin de içinde yer aldığı parçalanmış-bölünmüş ülkelerin haritaları asılmaya, önlerinde röportajlar yapılmaya başlandı. Tepki gösterilince, yanlışlık-hata denildi, özür dilendi. Argo tabiri ile “yersen” durumu.
1991 yılında ama zafiyetten, ama güçsüzlükten yapılamayan engelleme, bugün yapılıyor. Bunun gerçekliği son 10 yılın değil, son 35 yılın gerçekliğini kapsar. Üzerine basa basa tekrar belirtmek istiyorum. Bu konu sağ-sol-komünist-faşist konusu değildir. Bu konu, bu topraklar üstünde yaşayan, hangi düşünce/felsefe yapısına sahip olursa olsun, herkesin ve çocuklarımızın yaşayacağı bu vatanın, bu ülkenin, Türkiye’mizin birliği ve bütünlüğü sorunudur.
Bizim ortak sesimiz İstiklal Marşı, ortak görüntümüz de Ay Yıldızlı Al Bayrağımızdır.
Bazıları kabul etmese de, “hepimiz aynı gemideyiz”.
