Hayfa’da Gemi Satışı - 1. Bölüm
31 Aralık 2024, Salı 12:36Ferman Denizcilik’in altın zamanlarında bir ay kadar değiştirmeci olarak ‘’FERMAN I’’ isimli gemide çalışmış, bilahare Ferman Golt ve Ferman Silver isimli kardeş gemileri Lizbon’dan İstanbul’a getirmiş ve uzunca bir müddet de kaptanlıklarını yapmıştım.
Çok iyi ve ciddi bir firma olan Ferman Denizcilik zamanla yozlaşmış. Ehliyetsiz idarecilerin elinde dejenere olmuş sırayla Ferman Golt ve Ferman Silver gemileri elden çıkartılmış, şirket denizcilik camiasında kara listeye alınmış, düzenle maaş ödeyememeye başlamış ve hatta çalıştıracak parsonel dahi bulamayınca da iyice aciz duruma düşmüş ve neticede dağılıp gitmişlerdi.
Bu furyadan sadece filonun en büyük gemisi olan Ferman I kurtulabilmiş ve şu anda adını bile hatırlayamadığım bir firmanın elinde çalıştırılmaya çalışan bir gemi haline gelmişti.
1995 yılının yazında rahmetli İsmet, bu geminin kaptanlığını almam için ısrar etti. Gidip şirketle konuştum. Bana pek güven vermediler ama ne bileyim tekliflerini kabul edip el sıkıştım.
Sonra İzmir-Alsancak limanına tahliye yapacak gemiyi teslim almak üzere İzmir’e hareket ettim. Gemi İzmir Limanı’nda alargada bekliyordu demir üzerinde. Acente motoru ile gemiye gittim. Gemideki kaptan arkadaş üç aydır maaş alamadığını, bu şartlar altında gemiyi teslim etmeyeceğini ve yanaşıp yükü de tahliye etmeyeceğini söyleyince durumu şirkete bildirip tekrar döndüm İstanbul’a. Ardından 17 Ağustos felaketini yaşadık.
İki gün sonra şirket aradı. ‘’Tuncay kaptan problemler halledildi. Gemi Alsancak Limanı’na yanaştı ve tahliyeye başladı. Herkesin maaşları da ödendi. Sizde lütfen gidip geminizi teslim alın.’’ talimatı üzerine tekrar döndüm gemiye.
Acente, kaptan arkadaşın maaşını alıp ayrıldığını, geminin su, kumanya, yakıt ikmalinin yapıldığını ve tahliye hitamında hemen Rijeka Limanı’ndan Hayfa’ya makine yağı yüklemek üzere hareket edeceğimizi tebliğ etti.
Tahliye hitamında hareketle salimen Slovenya’nın Rijeka Limanı’na vasıl olduk. Devrisi gün yanaşıp kargomuzu yükledik. Hareket hazırlığı yaparken PSC. geldi. Yapılan kontroller hitamında gemide GMDSS ekipmanlarının bulunmadığını, bu sebebe mebni geminin hareketine müsaade edemeyeceklerini beyan ederek defolup gittiler. Her ne kadar ekipmanların yurt dışından geldiğini, gümrükte olduğunu belgelerle ispat etti isem de bir faydası olmadı ve gemi tutuklandı. Alargaya çıkıp demirledik. Yalnız PSC, gemiden giderken geminin lüzümlu evrak ve sertifikalarını almadı. Artık unuttu mu, bilerek almadı mı bilmiyorum tabi.
B/Ç rahmetli İhsan Keleş ile kafa kafaya verip gece 02.00 sularında bütün ışıkları kapatıp şiddetli yağmurdan da istifade ile demir alıp limandan kaçtık. Sabah pırıl pırıl güneşli havada tercihen İtalya karasularında seyir yaparak Adriyatik Denizi’ni arkamızda bırakıp sağ salim İsrail’in Hayfa Limanı’na vasıl olduk. Hayfa’da hemen yanaşıp malı tahliyeye başladık. Tahliye hitamına yakın gençten bir avukat gelip geminin çeşitli borçlarından ötürü haciz edildiğini ve tutuklandığımızı tebliğ etti. En büyük alacaklı 440.000 USD ile Mısır’lı bir yakıt şirketi imiş. Yapabileceğimiz bir şey yoktu, durumu kabul ettik. Bu meblağı şirketin ödemesine imkan yoktu.
Ben köprüüstünde Hayfa radyo aracılığı ile temas kurmaya çalışırken bütün Hayfa’da tanınan ve kaptanların yaka silktiği topal PSC geldi gemiye. Zaten tutuklanmıştım. Herifi gemiye sokmadım ve ağzını açmasına fırsat vermeden kovdum gemiden. Alışık olmadığı bu hitap tarzından kriz geçirdi adam, bende yaptığım işten memnun bütün kaptan arkadaşların intikamı almaktan mutlu döndüm işimin başına. Oh be kendimi kuş gibi hafif ve de huzurlu hissediyordum.
Takribi yarım saat kadar sonra güverteden seslenen B/Ç’nın sesi ile kendime geldim. İhsan Bey güverte de duruyor ve topal PSC görevlisi kırmızı bir kağıdı İhsan Bey’e kabul ettirmeye çalışıyordu.
İskele kırlangıçtan seslendim.
- ‘’Hayırdır İhsan Bey!’’
- ‘’Süvari Bey bu topal dingil bir kağıt getirmiş, imza mukabili teslim etmek istiyor. Süvari Bey’e gidin diyorum. Can güvenliğim yok, gemiye çıkmam diye direniyor.’’ deyince ben geliyorum diye bağırıp fırladım aşağıya.
Güverteye çıktım, topal PSC rıhtımda elinde bir kağıt ‘’Kaptan gemiyi tutukluyorum.’’ diyerek kağıdı imzalamamı istedi.
- ‘’Ulan defo, öbür bacağını da bana kırdırma. Hadi yallah!’’ demem üzerine kağıdı güverteye fırlattı. Hemen kapıp buruşturup fırlattım suratına, Herif ters dönüp yürüyüp gitti.
- ‘’Ulan zaten tutuklanmışım, elinden geleni ardına koyma.’’ diye seslendim arkasından.
İki, üç saat sonra limandan bir heyet geldi. Tahliye bitmiş, harekete hazırdık. Gelen heyet limandan geldiklerini, gemi armatörünün çeşitli kuruluşlara ve İsrail devletine olan borçlarından dolayı tutuklandığını, hareket edemeyeceğimizi beyan ile mendirek alargasına demirleyip beklememiz gerktiğini tebliğ etti.
- ‘’Bakın Beyler!’’ dedim. ‘’Kararınıza saygı duyuyorum. Karşı çıkmak haddim değil. Ancak tutuklu olan gemi, personel olarak biz tutuklu değiliz. Üç, dört güne kadar yakıtım, on güne kadar da kumanyam bitecek. Münasip bir rıhtıma aborda edin de istediğiniz kadar bekleyelim ama alargaya demirletirseniz gece kaçarım.’’
- ‘’Kaptan, burası Hayfa. Nasıl kaçarsınız?
- ‘’Beyler, önce şunu arzedeyim müsaadenizle. Tabi ki kaçamam, hemen enterne edersiniz ama Dünya da sivil bir ticaret gemisine, üstelik hiçbir yanlışı olmayan personele uyguladığınız şiddete şahit olur! 45 derece sıcakta bizi denizin ortasında gemiye hapsetmenizin hesabını nasıl verebileceğinizi düşünmenizi istirham ederim.’’ deyince kendi aralarında İbranice bir müddet tartıştılar ve neresi ile olduğunu bilemediğim bir yerlerle konuştuktan sonra ‘’Tamam kaptan, bu gece burada kalın. Yarın sabah saat 09.00’da pilot gelecek. Makineniz ve personeliniz harekete hazır olsun. Karşı rıhtıma Kişoon porta aborda olacaksınız. Jenaratör çalıştırıp yakıt harcamayın. Size sahilden elektrik verip tatlı su hattı baglayacağız. Pis su tankınız dolunca acenteye telefon edip tankınızı tahliye ettiriniz. Kolay gelsin.’’ deyip gittiler.
Allah dedim. Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz. Ve böyle başladı üç ay on sekiz gün süren Hayfa tatilimiz.
İstanbul’dan talimat geldi. İki kelime: ‘’Tunçay Kaptan siz işinizi bilirsiniz, kolay gelsin. Selamlar.’’
- ‘’Tamam’’ dedim. ‘’Hay hay.’’
İlk işim aslen İstanbul’da hukuk bitirip avukat olmuş bir gençle anlaşmak oldu. Olayı anlattım. ‘’Tamam kaptan, şu anda İsrail kanunlarına göre geminin sahibi sizsiniz. Şimdi armatöre bir evrak yollayıp talimatını isteyeceğiz. On beş iş günü içerisinde müsbet veya menfi bir talimat yollamak zorunda. Şimdilik bekleyeceğiz. Kanuni süre içinde gelecek veya gelmeyecek olan cevaba göre hareketimizi tayin edeceğiz.’’ dedi.
Bekledik. On beşinci iş gününün hitamında avukatın bürosunda buluştuk.
- ‘’Kaptan, kanuni süre doldu. Bu akşam saat 17:00 itibarı ile gemi üzerinde armatörün tasarruf hakkı son buldu. Şimdi aramızda bir muafakatname tanzim edep imzalayacağız. Siz bir vekaletname vereceksiniz ve notere onaylatacağız. Siz geminin satışına onay vereceksiniz. Satıştan sonra ilk olarak İsrail devletinin alacağı tahsil edilecek, ikinci olarak personel paraları ödenecek, üçüncü olarak acente masrafları mahsup edilecek ve mütebaki kalandan da alacaklılar arasında ödemeler yapılacak. Ancak birçok alacaklı bir kuruş bile alamayacak. Çünkü borç fazla, geminin o kadar para edeceğini sanmam.’’ dedi.
- Tamam, kabul.
Devrisi gün notere gidip muafakatname, vekalet verdim. Gerekli evrakları imzaladım ve gemi resmen markete çıktı.
Avukat, ‘’Kaptan sizden rica ediyorum personeliniz hakkında ki kararınızı bildirin lütfen. İsterseniz personeliniz hiçbir problem çıkartmadan gemide oturabilir. Tabi gemi idaresi sizdedir. Ama isterseniz personelinizi yurda iade ederiz, yalnız sizi bir otele çıkartırız. Emrinize bir de araba veririz. Satıştan sonra da yurdunuza dönersiniz. Onun için acele kararınızı bildiriniz ki bizde stratejimizi tayin edelim. Bu arada acente tarafından her ihtiyacınız parası satıştan sonra ödenmek kaydı ile karşılanacaktır.
- Tamam avukat bey dedim. Bu gece bir toplantı yapar ve personel hakkındaki kararımı sabaha bildiririm.
Personelle toplantı yaptım gece. Durumu izah ettim. ‘’Beklediğiniz günlerin ve hak ettiğiniz ücretlerinizi alacaksınız. İş miş yok. Oturun, gezin, dolaşın ama problem çıkartmayın. Eğer yurda gitmek isteyen varsa bir arkadaşına vekalet verir ve yurda yollarım. Ancak taşkınlık yapan ve huzuru bozanı da affetmem ve yurda hiçbir hakkını ödemeden iade ederim, karar sizin.’’ dedim.
Devam Edecek.
H. Tuncay Alpman
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.