İstanbul
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Hasret

24 Haziran 2024, Pazartesi 10:00

Refik Halit Karay’ın çok güzel bir hikayesi vardır.”Eskici” isminde.Kısaca  anne ve babası ölen Hasan isminde küçük bir çocuk Filistin’e halasının yanına gönderilir vapurla ve hikaye o çocuğun etrafında gelişir.Çocuk çevreye adapte olur iyi kötü ama etrafında Türkçe konuşacak kimse bulamaz,ta ki bir gün sokaktan geçen bir eskici kapılarına gelip eski ayakkabıları tamir etmeye başlayıncaya kadar.

Hikayenin vurucu yanı bundan sonra başlar.Çocuk uzun zamandan beri Türkçe konuşamamaktan şikayetçidir,eskici ise bir sebepten memleketen kaçıp bu diyara gelmiş bir garibandır ve bu iki hemşehri bir tesedüf eseri Türkçe konuşmaya başlarlar ve neticede gözyaşları içinde ayrılmak zorunda kalırlar.Çok içli ve hissi bir hikayedir ve rivayet odur ki rahmetli Atatürk bile bu hikayeyi okuduktan sonra yüzelliliklerin affı için yeşil ışık yakmış derler.

Ey kariyun-u kiram siz hiç kalabalıklar içerisinde,etrafınızda bir yığın insan varken yalnız olduğunuzu hissettinizmi?Bir denizci yalnız,kaptanlar yapayalnızdır derler meslek büyükleri.Yıllarca kapalı bir kutu içinde ömür geçirmiş bu insanlar ister istemez asosyal olmuşlardır.Gemilerde personel ve zabitan kendi aralarında sohbet,muhabbet ederler bir türlü vakit geçirirler ama Kaptan denildiği gibi yapayalnızdır.Görev ve mevki icabı bu mesai arkadaşlarından mesafeli durmak zorundadır.Mesela şen kahkahaların atıldığı güzel bir sohbetin sürdüğü zabitan salonuna giren bir kaptan içeri girdiği anda o samimi havanın yerini buz gibi bir havaya bıraktığının farkına varır,istediği kadar iyi niyetli ve samimi olsun hiyerarşiyi göz önüne alan personel toparlanıp sessizleşir ve genelde neşeli sohbetler bir anda yapmacıklı bir havaya bürünür ve bunu bilen kaptanlar da mümkün mertebe bu meclislere katılmazlar içleri gitse bile.Ama onlarda insandır ve görevleri dışında gülüp eğlenmek,sohbet etmek vakit geçirmek onlarında hakkı ise de maalesef kural ve kaideler bu tip yaklaşımlardan kaptanı vereste tutar,birde madalyonun ters tarafı vardır ki o daha vahimdir,çok iyi niyetli ve sevecen dahi olsalar personeli ile çok samimi ve laubali olan kaptanlar maalesef pek başarılı olamazlar,çünkü insanoğlu bir çok yerde vazife ile özel hayatı birbirinden ayırabilecek olğunluğa erişememiştir.Üzülerek söylüyorum ki bu olğuyu çok uzun süren faal meslek hayatımda yaşadım,istisnaları olmadı değil ama maatessüf hakikat bu.

Kaptan gemide en yakın olarak Baş Mühendis ile samimi bir arkadaşlık kurabilir ki o da mizaç ve karakteri uyuyorsa.Konuşabilecekleri ortak konuları,hobileri varsa seferler,uzun geceler rahatlıkla geçer ama birde birbirleri ile imtizaç edemezler ve ilişkileri sadece görevlerine intizar ederse işte o zaman kaptan hakikaten yalnız adamdır.

Benim delikanlılığımda şimdiki gibi gençlerin devam ettiği eğlence yerleri ve ortamlar yoktu.Kız erkek muhabbetleri varsada şimdiki kadar rahat ve serbest değildi.Yetişip büyüdüğüm muhit Bostancı olduğu için arkadaşlarımın çoğu futbol oynar ve zamanın modası kahvelere giderlerdi ki devamlı gittikleri bir kahvehane vardı Bostancı vapur iskelesine giderken sancak tarafta mukim Kenanın Kıraathahesi ki ihvan arasında adı Kenan’ın kolejiydi.Bütün arkadaşlar denizden ve futboldan arda kalan boş vakitlerini bu kıraathanenin masalarında iskambil,tavla filan oynayarak değerlendirirlerdi ki hayat boyu futbol ve iskambil,tavla okey gibi oyunlardan nefret ettiğim sigaradan tiksindiğim ve içmediğim gibi içilen ortamlarda dahi bulunmayı göze alamadığım içinde ben bu gibi arkadaş gruplarından da uzaklaşmak ve ister istemez asosyal bir yaşama yönelmek zorunda kaldım daha ilk gençliğimde.Buğün dahi seksen yaşımda bile ne tavla ne bir iskambil oyunu nede okeymi nedir o abuk oyunu bilmem.siğara denen zıkkımı ise hayat boyu sürmedim ağzıma.Ama neticede işte böyle  asosyal ve yalnız ihtiyar bir dinazör eskisi  kaptan olarak süpürüldüm gemi güvertelerinden, temyiz-i gayri kabil ağırlaştırılmış müebbet yiyerek karada yaşama cezasına çarptırıldım ve bu cezayı çekiyorum şimdi.

Başta da bahsettiğim kalabalıklar içerisinde yalnızlık duyğusu budur işte.Etrafınızda onlarca insan vardır,selamlaşır bir iki kelime konuşursunuz tabi ama ortak bir noktanız yoktur ki oturup bir iki kelime muhabbet edebilesiniz. Her mesleğin kendine göre bir raconu,lugatı vardır,yıllar boyu alışmıştır ağızlarımız normal insanlar gibi konuşmakta biraz zorluk çekeriz,örneğin sağ sol kavramını kullanmayız.iskele sancak  deriz,kapılar lumbar pencereler lumbuzdur bizim terminolojimizde,bizi yadırgar insanlar ama çare yoktur,

Tabi ki saygıdeğer arkadaşlarımız dostlarımız da yok değil,gayet iyi ilişkiler içerisindeyiz ama konuşabilecek mevzu o kadar azki.örneğin hayatı boyunca bütün deniz seyahati  Karaköy-Kadıköy arasındaki şehir hatları vapurlarına inhisar etmiş arkadaşla ne konuşabilirim ki.Din ve siyaset konularına hiç girmem,sevmem bu konularda konuşmayı,kalp kırmak istemem,futboldan nefret ederim,hayatımda hiç maç seyretmedim,maç mı konuşayım,kahve hayatım yok,oyun bilmem seyretmeyi sevmem ne kalıyor geriye sadece mesleki konularda konuşmak değilmi,tamam da nerede o kişiler,arkadaşlar,velhasıl kelam artık şu dünyada ne işim olduğunu iyiden iyiye düşünmeye başladım.Zaten bu yaşamak değil ki,dediğim gibi masa başındaki adamların kestiği temyizsiz müebbetin cezasını çekiyorum.

Bilir misiniz denizciler pek öyle cennet ve cehenneme filan kulak asmazlar,denizci inanışına göre bir denizci öldüğü zaman musalladan imam efendinin yeşil renkli vasıta botu ile doğruca görev yapacağı gök okyanusunda ki gemisine gider.Gök okyanusunda kâlûbeladan beri imal edilen gemiler sefer yaparlar hiç limana uğramadan ve bütün denizcilerde bu gemilere mihman olup sonsuza kadar görev yaparlar,işte o gün geldiğinde sanırım mutlu olacağım.Şimdi iştiyak ile o günün bir an evvel gelmesini diliyorum ki artık dünya gemilerinde mihman olma ümidimi tükettim,bir gemiye ayak basma olanağım yok, belki gök gemisinde mutlu olurum, kim bilir?

Dil-î vîrânı benden sorma vîrân eyleyenden sor

Perîşân hâtıram var git perîşân eyleyenden sor

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google