Hafızamda Kalanlar
07 Aralık 2020, Pazartesi 20:27HAFIZAMDA KALANLAR
Bugün evdeyiz ya nasılsa zaman da kasap yağı bol bulunca kıvamında, uzun bir yazı paylaştım bugün, onun devamı bu da.
Sene 1982 bahar. Anadolu şahlanıyor. 80 yılında başlayan sıçramalar artık yerinde duramıyor. Herkes ihracatcı olmuş. Tabii en büyük sorun ise nakliyat. Bizim gibilerin adı o zamanlar nakliyeci, lojistik kelimesi henüz girmemiş.İranla ve Magribi ülkelerle ilişkilerim iyi hem deniz hem kara nakliyeleri yapıyorum.
Bu vesile ile de ihracat bağlantıları da yapıyorum.Libya'ya 10.000 baş kurbanlık koç.
İran’a da 500 tonluk karkas koyun anlaşması yaptık. Canlı hayvan toplamak için ortaklarım Muş'u merkez seçtiler. Oraya gidip nakliye organizasyonunu yapmak için Diyarbakır'a uçakla gittim.Ordan da arabayla çok uzun ve çok kötü bir yoldan sonra perişan bir vaziyette Muş'a vardık. Otel denilen esasında bir hana yerleştik. O kadar yorgunumki hemen duş alıp yatmak istiyorum. Ben misafirim diye bana oda ayırmışlar. Odaya çıktığımda manzara şuydu:
Duvara yapışmış böcek ve sinek ölülerinden dolayı badanası görünmeyen duvarlarda iki tane çivi vardı ilaveten. Banyo diye bir şey yoktu. Tuvalette tek olup bütün hanın müşterek kullanımıydı.Yataktaki çarşafları siyah yeşil kıvamında olduğunu görünce yanımdaki çocuğa dönüp “herhalde unuttun değiştirmeyi” dediğimde gelen cevap” abi sen daha 4. yatansın değiştiremeyiz” olmuştu.
Orda ilk aklıma gelen rahmetli Vehbi Koç'un bana yaptığı bir nasihattı. Bir işadamı ilk önce memleketini ve insanını iyi tanımalı demişti.
Bir kaç gün Muş'ta kalıp gördüğüm şehir değildi insanlarının gönülleri şehirden daha fazla şehir misafirperverlikleri en lüks otelden daha lükstü.
Tatvan'daki kesimhaneye geçip oradaki nakliye organizasyonu da yapmam gerekiyordu.
Yine karayoluyla daha kısa süren Bingöl üstünden Tatvan'a vardı.
Rahmetli babam vasıtasıyla bildiğim ve onun yer ayırttığı Denizcilik Bankası'nın tesislerine gittiğimde gördüğüm manzara bir vahadan ziyade Cumhuriyetin ve denizcinin ince nazik bir dokunuşuydu o bölgeye. O fors, o bayrağı görmek bile muhteşem bir duyguydu.
“Allah'ım “dedim içimden büyük bir münacatla “Ne olur vatanımın her yeri deniz olsun, göl olsun, nehir olsun, su olsun olsunki insanım da o güzel hakkettiği payeyi alsın. Su gibi aziz olsun. ”Dahası da var doğuyla alakalı. Çift çapayla ilgili .Onları da sonra yazacağım.
Engin Gürdeniz