sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
29 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

GERÇEK BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ: “YAŞAR BOSTAN” KİMDİR ?

24 Ağustos 2022, Çarşamba 23:03
GERÇEK BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ: “YAŞAR BOSTAN” KİMDİR ?

Sevgili baba dostu Yaşar Bostan amcamızı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. Mekanı cennet olsun.

Babam Adem Çetinkaya çocukluk yıllarımda Çengelköy’de okuduğum ilkokulun müdürüydü. O yıllarda tanıdığım Yaşar amcanın da çocukları aynı okulda okuyordu. Yaşar Bostan amcayı, okul aile birliğinde başkan olduğu için rahmetli babamın yanında görürdüm. Sürekli gidip, gelirdi. Çocuklarla ilgilenirdi. Tam bir görev adamıydı. Kendisi babamın arkadaşıydı. Komşum Arif kardeşimizin yazısında, tam da belirttiği üzere Yaşar Bostan harika bir insandı. Yaşar amcaya, benim  Karaköy’deki denizcilik firmasından işten çıkıp evime gitmek üzere bindiğim Eminönü-Çengelköy seferini yapan 18.20 vapurunda denk gelirdik. Bazen onun sohbetlerine ben de katılırdım . Komşum Arif Köse arkadaşımızdandan onun ölüm haberini duyunca çok üzüldüm. Arif kardeşim, Yaşar amcanın hayatının ve anılarının anlatıldığı bir kitap yazıldığını söyleyince sevindim, değerli bir insandı. Rahmetli Yaşar amcanın yazılacak kitabından özet bir sayfa istedim Arif kardeşimizden. O da beni kırmayıp gönderdi. Ben de yazılacak kitapta kısaca bahsedilen Yaşar Bostan kimdir ? Arif Köse arkaşımınızın anlatımıyla siz değerli okuyucularımla paylaşmak hem de Yaşar Bostan amcamıza son görevimi yapmak istedim .

Hâtıralara bağlanmayı nostalji diye küçümseyenler, sevgi ve dostluğun engin dünyasını farkedemeyen duygu fakiri, günlük yaşayan, dar ve küçük dünyalara haps olup kalan kimselerdir. Baba dostlarına ve onların yakınlarına değer verenler, insanî meziyetleri gelişmiş faziletli kimselerdir.

GERÇEK BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ: “YAŞAR BOSTAN”

ARİF KÖSE

İstanbul’da tanık olduğum bir İstanbul beyefendisiydi. Kimilerinin “Yaşar Dede”si, kimilerinin “Yaşar Amca”sı, kimilerinin “Yaşar Abi”si… Benim hitap şeklim “Yaşar Amca” idi.

Çengelköy–Eminönü boğaz hattı vapurunda seyahat edip de bu İstanbul beyefendisini fark etmemek mümkün değildi. 07.35 ile 18.20 vapurları, herkesin nerede oturduğu belli olan bir yerdi. Yaşar Amca’nın ve arkadaşlarının yeri de, vapurun burun kısmının ikinci katının sol tarafında büfenin yanında, beraber oturduğumuz yerdi. Vapuru belli bir süredir kullanan ve başını kaldırıp biraz etrafına bakan herkesi tanırdı Yaşar Amca. Bindiğiniz geminin kaptanını, gişe çalışanını, sokakları süpüren işçileri de…

Benim de ilk tanışmam, bir gün yanlarına oturup sohbetlerine dâhil olmamla vuku bulmuştu. Sanki uzun yıllar beraberlik yaşamışçasına sıcak bir sohbetin içindeydim ve bu grubun ayrılmaz bir parçasıydım artık. Ta ki gerçek ayrılığa kadar…

Vapur bizim için okul gibiydi, Kur’an meali okumaları bizlerin vazgeçilmez görevi haline gelmişti. Kur’an’da geçen bazı konular bizi günlerce meşgul eder, araştırılıp tekrar tekrar gündeme getirilir. Konu netleşince Yaşar Amca’mızın ifadesiyle, “konu vukuu bulmuş” olurdu. Derse kendimizi öyle kaptırırdık ki yolcular vapuru çoktan boşaltmış olur, bizse en son terk ederdik. Vapur personeli öyle bir bakışla bakardı ki, niye geç iniyorsunuz der gibi… Yine Yaşar Amca’mızın mizahi sözleriyle “Verdiğimiz biletin hakkını sonuna kadar kullanalım dedik,” diyerek letafetle tebessüm ederdik…

Yanından hiçbir zaman ayırmadığı çantasında Kur’an-ı Kerim’i, takip ettiği aylık dergisi, zaman zaman İsmet Özel’in şiir kitapları, Hikmet Zeyveli’nin yeni çıkan kitabı… Bunları sesli okur, kritiğini yapardık…

Yaşça kendisinden büyük veya küçük kim olursa olsun ismiyle hitap ettiğini duymadım. “Erkan Bey kardeşim günaydın”, “Ertuğrul Bey kardeşim hayırlı akşamlar”, “Arif Bey kardeşim Allah’a emanet olunuz, hanımefendi eşinize selamlar”… Böyle kibar birisiydi. Sesini yükselterek, kaba saba konuştuğuna hiç şahit olmadım.

Akşamdan ertesi gün sabah buluşması için sözleştiğimizde, sabah namazı için Çengelköy Hacı Ömer Efendi Camii’nde buluşur, namaz sonrasında ise, Yaşar Amca’nın kendi ifadesiyle “Arif Bey kardeşim, burası benim rahat ettiğim ikinci evim” dediği, kuruluş yılı 1957 olan Seval Pastanesi’ne giderdik. İkramda da nezaket gösterir, hesabı kimseye ödettirmezdi. Sıcak süt ve su böreği klasik kahvaltı tabağımızdı. Yaşar Amca’mızın gözünde pastanenin tüm ürünleri efsaneydi, çizgisini hiç bozmadığını söylerdi. Bazen muhabbet o kadar koyu olurdu ki, pastane sahibi Memduh Abi araya girerek vapur saatinin geldiğini hatırlatırdı. Vapur yolculuklarımızın son döneminde Kur’an-ı Kerim’e nüzul sırasına göre devam ediyorduk. Zaman zaman etraftan derse katılmak için müsaade isteyenler olur, kimi zaman yan ve arka koltukta oturanlar kulak misafiri olur, ders bitiminde teşekkür edip biz de nasiplendik derlerdi. Vapur, Beşiktaş iskelesine vardığında bazı arkadaşları uğurlar, Eminönü’ne kadarki zamanda ders devam ederdi. Vapurdan inerken koluma girer, yürürken başımızı kaldırıp baktığımızda Yeni Cami ile Süleymaniye Camii’nin aynı karede ne kadar güzel bir tablo oluşturduğunu hatırlatırdı. Yolun karşısında, Eminönü tramvay durağından geçerken hep rahmetli Dr. İbrahim Uçar’ı hatırlar, onun dostluğunu unutmaz, birkaç cümleyle de olsa ismini hep gündemde tutardı.

Yine bir sabah vapurdan inip iş yerlerimize doğru yürürken, Sultanhamam Meydanı’na yaklaşırken evde kahvaltı yapmadığımı fark ettiğinde çok nazik bir serzenişle şöyle derdi: “Babanızın gelini size evde kahvaltı hazırlamıyor mu?” Çorba içmek için eski Sümerbank’ın yerindeki Bizim Lokanta’yı, bazen de Sultanhamam Meydanı’nda Kakşioğlu Kafeterya’yı tercih ederdik. Ben çorbamı içerken Yaşar Amca da sade kahvesini içerdi.

Haftanın en az iki-üç günü Yaşar Amca’nın iş yerine gittiğimde, komşularıyla selamlaşır, besmelesini çekip dükkânını açar, “Arif Beyciğim çaylarımızı söylüyorum, seni fazla bekletmeden uğurlayacağım,” der, sokağın sonuna kadar koluma girip çok güzel bir nezaketle uğurlardı.

Yaşar Amca’mıza mesleği sorulduğunda, “Ben bezzazım” derdi, yani şimdiki modern ismiyle manifaturacı. İş yerinde müşterilere nasıl davrandığını gördüğümde esnaflığın ne demek olduğunu anladım. Ben Sultanhamam Üniversitesi’nin talebesiydim, Yaşar Amca da Sultanhamam Üniversitesi’nin profesörü, hatta rektörüydü bence…

Yaşar Amca kendini Kur’an’a adamış bir insandı. Vahye dair nerede bir sempozyum, nerede bir konferans varsa, akşam iş çıkışı buluşur bu tür programlara iştirak ederdik. Son dönemlerde Prof. Dr. Mehmet Okuyan, Prof. Dr. Yaşar Düzenli ve Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı hocalarımızın farklı günlerindeki tefsir derslerine iştirak ederdik, ders sonunda konunun kritiğini yapardık; bazen dersin çok harika geçtiğini, bazense hocanın bazı tespitlerine katılmadığını ve her sözüne katılmak zorunda olmadığımızı söylerdi.

Yaşar Amca havalar ısındığında o tek katlı bahçeli evine zaman zaman davet eder, biz de üç-dört arkadaş birlikte onu ziyaret eder, bahçede o eşsiz çay keyfiyle derin bir muhabbete girer, zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.

Son dönemlerde bahçe işleri vesilesiyle, özellikle asmalarını budama bahanesiyle görüşür, hasret giderirdik. Hemen yanındaki komşusu Şaban Abi’miz evin ve bahçenin işleri için koşturur, büyük yardımları olurdu. Yaşar Amca ona minnet duyardı, şöyle söylerdi: “Şaban evin dördüncü oğlu.” Çok samimi, candan bir komşulukları vardı.

Yaşar Amca’nın eskiyen, cildi tahrip olan Kur’an kitapları vardı, raflarda ve kılıflarda hapsedilmemiş, okunmuş, hakkı verilmiş; yıpranmaları tabii ki doğaldı. Mesleğim gereği bunların cildini yenileme fırsatım olmuştu. Onlarca kitabını yenilemiş oldum. Bu emeğin karşılığını mutlaka öder, hediye kabul etmezdi. Beni yakın dostlarıyla tanıştırdığında “Matbaacı Arif Bey” olarak tanıtırdı. Ben de onu bir baba gibi, o da beni bir evladı gibi görecek kadar birbirimize yakındık.

Zaman zaman Yaşar Amca da benim Cağaloğlu’ndaki matbaama gelir, bizlere şeref verirdi. Bize komşu olan Beyan Yayınları, İşaret Yayınları, Pınar Yayınları gibi pek çok yayınevi sahibi eski arkadaşlarıydı. Beraber ziyaretlerine gittiğimizde bundan çok memnun kalır ve şeref duyarlar, eskileri yâd ederlerdi. Pek çok yazar ve şair dostları vardı. Hikmet Zeyveli, Rıza Kurtuluş, İsmet Özel, Cahit Koytak, Hüseyin Besli ve daha sayamadığımız pek çok değerli dostunu bizlerle tanıştırdı. Bizlere de bu güzel insanları miras bıraktı.

Yaşar Amca artık emeklilik zamanının geldiğini söylemişti. İş yerini devretmek için doğru insanı bulmak istiyordu. Çünkü yarım asırdan fazla emek verdiği mekânın devam etmesini arzu ediyordu. İş yerini devrettikten sonra sağlık sorunları yaşamaya başlamıştı Yaşar Amca, sıkıntıları her geçen gün daha da artıyordu. Görüştüğümüzde sağlığından şikâyet etmez, her zamanki tevazuunu gösterir, güçlü bir iman sergilerdi. Son dönemlerde hastaneye gidip gelmeleri sıklaşmış, son kaldırıldığı hastaneden iyi haberler gelmemişti. Vefatından beş gün önce, Timur Sarrafoğlu ile beraber Maltepe’deki Bezmiâlem Vakıf Hastanesi’ne gittik, uzaktan da olsa görebilir miyiz diye. Müsaade isteyip odaya girdiğimizde konuşamıyordu, lakin bilinci açıktı ve söylediklerimizi anlayabiliyordu. Bizi gördüğünde gözleri doldu, üç beş damla süzüldü yanaklarından. Onu sakallıyken hiç görmemiştim ama beyaz sakal da ona çok yakışmıştı. Bizi gördüğüne çok mutlu olmuştu. El öptürmezdi ama müsaade isteyip zor da olsa elini öptüm. Sonuçta bu bizim geleneğimizdi, büyüklere karşı büyük bir saygı ve hürmet ifadesiydi. Yanında ancak iki-üç dakika durabildik, müsaade istediğimizde elimizi sıkıca tuttu, gitmeyin der gibi bakışları ve beden dili her şeyi anlatıyordu. 28 Haziran 2022, bir salı sabahı vefat haberi geldiğinde içimizden bir şeyler kopmuştu. Onun da dediği gibi, Rabbim iki rahmetten birini nasip etmişti.

Rabbim ondan razı olsun. Ondan çok şeyler öğrendik. En önemlisi de, nasıl bir insan olunur mirası bıraktı bize…

Çengelköy artık yetim, Sultanhamam artık yetim… Vapurun artık o eski tadı yok… Bizleri toparlayan Yaşar Amca’mızın yokluğu, her geçen gün daha da fazla hissediliyor. Vapurda tanıdığım tanımadığım insanlar yanıma gelip taziyede bulunuyorlar, ben de bir evladı olarak bu inceliklerine karşı teşekkürlerimi sunuyorum.

Cenazesi sevenleriyle doldu. Cenaze namazında görülmemiş bir kalabalık vardı. Namazı aile dostları Reisülkurrâ Mustafa Demirkan kıldırdı. Definde, eski dostu Hüseyin Besli’nin duygu dolu konuşması hepimizi ağlattı.

Ev halkının hepsine ayrı ayrı sabırlar diliyor, onlara da hayırlı ömürler diliyorum.

Bizler Yaşar amcanın imanına şahidiz…

Rabbim ahiret yolculuğunu kolay kılsın…

      

 

 

   

 

      

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google