İstanbul
21 Aralık, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Gazeteci Yelkencinin Öyküsü

02 Ocak 2023, Pazartesi 12:01

Aslında hikaye çok uzun lakin okuyucuyu da sıkmama adına ben epey kısa bir özet geçeceğim. Sonuna kadar dayanabilirseniz, “Bu mu özet yani?” demeyin, gerçekten uğraştım.

Herkesin bir hayat hikayesi var. Hatta bir de onun içinde bir sürü küçük hikaye daha var. Deniz ve yelken de benim hikayelerimden sadece biri ama belki de en önemlisi.

Denizi en küçük 4 ya da 5 yaşımdan hatırlıyorum. O zamanlar rahmetli babamın kürekli bir sandalı vardı. Kadıköy’de otururduk, 5 dakika yürüyerek Kurbağalıdere’ye iner, sandalı alıp Kalamış Koyu’nda gezer, denize girerdik. O sandal önce kıçtan takma motorlu bir tekneye, üzerine kamara yapılarak da, hafta sonu gezi ve balıkçı teknesine dönüştü.  

Yelkenle ilk tanıştığımda 10 yaşındaydım sanırım. O zamanlar İstanbul Yelken Kulübü, kışın hafta sonları ücretsiz denizcilik ve yelkencilik dersleri verirdi. Dönemin duayen denizcilerinden rahmetli Orhan Akra’dan ilk denizcilik adabı bilgilerini almaya başladım. Yaz gelince de rahmetli Haluk Kalkış hocamız antrenörlüğünde kışın öğrendiğimiz teorik bilgileri, kulübün ahşap optimistlerinde uygulamaya başladık. İlk iskotayı gerip dümenle tekneyi apaza oturttuğum anda, hayat boyu kanımdan çıkmayacak zehiri aldım. Bir tekneyi yelken gücüyle yürütebilmek daha o zamandan inanılmaz keyif vermişti. 

Meraklısına bu güzelliği hissettirme sevdası daha o günlerde başlamış. Haluk Hocamın yanıma verdiği bir sabiye yelken seyrini tattırıyorum.

Bu keyifli deneyim sanırım iki yıl sürdü ve çeşitli nedenlerle yelkene devam edemedim ama o rüzgarın gücüyle seyir yapma hissini hiç unutmadım. Yelken yapamasam da, 80li yılların ortasına kadar her fırsatta güzelim İstanbul kıyılarında denizle buluşmaya devam ettim. Hızlı kentleşmeye yenilen denizimiz bozulmadan önce altını üstünü büyük bir zevkle yaşadım ve hiçbir zaman da unutmadım. 80’li yılların sonunda Selimpaşa’da bir yazlığımız oldu. Orada rüzgar sörfüne başladım. Sonra herkes gibi ben de arabaya atlayıp tatillerde Ege ve Akdeniz sahillerine gittim, rüzgar sörfü yaptım, daldım ve yüzdüm.

Bu rutin 2008 yılında ikinci kızım doğana kadar sürdü. Hatta olayın içine bir de motosiklet girmişti ki zaten artık tatillere de onunla gidiyordum. 44 yaşında ikinci kez baba oluyordum ve artık riskli işlerden uzak durmam gerekiyordu. Eşimle konuştuk ve motoru bırakıp denize yönelmeye karar verdik. Hem kızımız da deniz ortamında büyüyecekti. Bu dünyada eşi benzeri olmayan İstanbul’un denizini artık eskisi kadar şahane olmasa da tekrardan yaşamaya başlayacaktık. Unutamadığım yelken seyrine dönmek için bir fırsat çıkmıştı önümüze. Eşimle birlikte harıl harıl yelkenli tekne arayışına girdik. Fakat zaman içinde bir bebekle bu işin zor olabileceğini anladık ve hevesimizi biraz erteleyip daha rahat bir “bey kayığı” ile denize kavuşalım dedik.

İlk teknemiz Zuzu’yu 3 sezon kullandık. Oldukça keyifli ama bir o kadar da masraflıydı tabii. 30 senelik ahşap tekneyi, bu işten pek de anlamadığımız bir şekilde ama oldukça da iyi bir fiyata alıp kullanmıştık. Fakat her nedense hep hayalimde olan, yazları her hafta sonu adada konaklamayı bu 3 senede sadece bir kere gerçekleştirebilmiştik. Getirisi götürüsünü karşılayamadığı için ilk teknemizi satmak zorunda kaldık.

Aradan bir yıl geçti ama benim deniz sevdam bir türlü geçmedi. İdealtepe’de denize yakın oturuyorum, burnumun dibinde iki adet barınak var. Bir sandal alsam, çıksam balık tutsam sadece. Zaten hanımla çocuk da pek ilgilenmiyor o zamanlar sadece kendime bir tekne alsam. Şöyle içten takma dizel motorlu olsa, bayılıyordum dizelin sesine, 6 metre yeter, kıyıda balık tutsam yeterdi bana. Harıl harıl ilanlara bakınıyorken Rota Seaman 5.75 ile tanıştım.

Bir ilanda Rota’nın internet sayfasından alınmış bu fotoğrafa vuruldum resmen. Tam istediğim kayık üstelik de yelkenli. Rota Prenses 5.75’i biliyorum tabii ama onu hiç içim çekmiyor, kamara istemiyorum. Çünkü çok yer kaplıyor. Ama bu öyle mi, aynı kabuğun kamarasızı. Fotoğraftaki kaptanın keyfine bakar mısınız?

Tekneyi edinmeden önce barınaklarla konuştum. Biri yer yok dedi, diğeri buyur gel dedi. Daha tekne ortada yok ama ben yeri alıyorum diyerekten sözleşmeyi yapıp, tekneyi İzmir’e sıfır olarak sipariş verdim. Kuwawa hayatıma böylece girmiş oldu. 

Artık ben onunla adalara mı gitmedim, yıldızlar altında mı yatmadım, en zevkli yelken seyirleri mi yapmadım, istavritleri tutup hemen oracıkta mı pişirip yemedim, daha neler yaptım neler… 40 mil uzaktaki Selimpaşa’ya bile gittim geldim. Marmara Adası’na da gidecektim, hava izin vermedi maalesef.

Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun.

Fatih Şenyüz

Alıntı: Yelkencinin Gazetesi

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google