sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
15 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

‘ELLİ’ KRUVAZÖRÜNÜN UTANCI

10 Mayıs 2020, Pazar 16:45

 

                ‘ELLİ’ KRUVAZÖRÜNÜN UTANCI

 

        Dünya harp tarihinde her milletin övündüğü ve yerindiği türlü türlü olaylar vuku bulmuştur. Ancak bazı olaylar vardır ki gerçekten takdir-i şayandır. Bizim tarihimizde o kadar çok övünülecek vaka vuku bulmuştur ki birçoğu unutulmak raddelerine gelmiştir. Sanıyorum ki kısaca anlatmaya çalışacağım menkıbeyi birçok kişi duymamıştır bile hele yeni yetişen gençlerimizin % 99’unun bilmediğine kaniyim.

 

        Milâdi 23 temmuz, Rumi 10 temmuz tarihine tekabül eder yani Meşrutiyetin ilan gününe rastlar ki bayram olarak kutlanılması adettendir o zamanlar. Zaman 1922 yılı yani milli mücadelenin en buhranlı zamanları. Bir yandan yurdu işgal etmiş düşmanla bir yandan içimizdeki ayaklanan haini vatanlarla bir yandan İstanbul’daki saray soytarıları ile mücadele etmekte olan milli kuvvetlerimiz ellerindeki son imkan kırıntıları ile yurt müdafasını sağlayıp düşmanı vatan sathından sürüp çıkartmak derdinde iken imkanları nispetinde de kıyı köşelerdeki vatan parçalarını müdafadan geri kalmamaya çalışmaktaydılar. İşte bu meyanda da güzel vatanın güzide bir köşesinde ufak bir gönüllü gurubu elindeki oyuncak sayılabilecek esliha ile vatanın bu köşesini müdafa gayreti içerisindeydiler.

 

        İşte 1922 yılının 23 Temmuz’unda iki Türk bahriye subayı ve bir avuç Mehmetçik  üç adet minicik alelade bir sahra topundan daha küçük ve çelimsiz top ile koskoca bir kruvazörü yüzgeri ettirip kaçmaya mecbur ettiler.

 

        İstanbul’daki muavenet-i Bahriye gurubu bin bir müşkilat ile İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin gözleri önünden iki tane 57’lik ve bir tane de 37’lik küçücük topu kaçırıp bin bir müşkülat ile “değirmen taşı ve muhtevası” adı altında Mersin Limanı’na göndermeye muvaffak oldular. Mezkür toplarda oradan Fethiye’ye nakil edildi. Ancak elde ne topçu neferi ne de yetişmiş eleman vardı. Yalnız Yavuz zırhlısı topçu zabitlerinden Yzb. İhsan Bey ile Turgut Reis Zırhlısının topçu zabiti yardımcısı mühendis/teğmen Rıfat Müfit Efendi ve emirlerinde tamamen geri hizmete alınmış eski ve yaşlı askerlerden, eski jandarmalardan müteşekkil 20 kadar erat ki hiçbiri topçu olmadığı gibi hayatlarında bir topun bile yanına gelmemişlerdi ama yüreklerinde ki vatan sevgisi sonsuzdu.

 

        Evvelemirde şunu dercetmek lazımdır ki bilmeyenler olabilir. Deniz topları kara topları gibi tekerlekli olmadıklarından düz bir zemin üzerine monte edilmeleri gerekir ki o zamanların Fethiyesinde usta işçi, eleman ve bilhassa çimento bulmak imkansız gibi bir şeydir lâkin bunun da üstesinden gelinir ve doğanın da yardımı ile müdafa mevkileri tesbit ile toplar yerleştirilir. Fethiye Limanı’na girmek için daha evvel açıkta ki “Kızıl Adalar” boğazından geçmek gerekir. Bu saha ise toplarımızın 3000 metrelik bir mesafede atışlarının  tesir sahası altındaydı. Binaenaleyh düşman bataryalarımızla devamlı savaş için açılmak ve uzaklaşmak zorunda kalacaktı. Bu takdirde toplarımız düşmanın görüş sahasından kayboluyordu. Bütün zorluklar yenilmiş, toplar monte edilmiş,  müdafa için en elverişli mevkiler tesbit ile tarassut noktaları vücuda getirilip kırık dökük bin yerinden ekli bir de telefon hattı çekilip nöbet tutulmaya ve top namlularının üzerine bağlanan mavzer tüfekleri ile bir - iki çuval mermi yakma ve ara sıra da gurup emrindeki küçük bir motorla çekilen hedefe birkaç gülle atarak talim yapılmış ve efrad eni konu bu işi öğrenmişti. Bu gibi olaylarda gerekli mümareseyi kesbedebilmek, devamlı eğitime ve çalışmaya müncer ise de elde mevcut malzeme o kadar azdı ki azın da azı ile kifayet etmek zarureti doğuyordu. İşte adı “Fethiye Bataryası “ olan gurubun kuruluş gayesi buydu.

 

        1922 yılının 23 Temmuz günü sırtındaki ceketi başka ayağındaki pantolonu başka yani tabiri caiz ile altı kaval üstü şişhane bir üniforma giymiş, omzundaki hantal martin tüfeğini kayış yerine iple omuzuna asmış yaşlıca bir Kuvay-ı Milliye neferi o boğucu temmuz sıcağında adeta koşar adım telefon mevkine erişerek derbeder kıyafeti ve ak sakalları ile bağdaşamayan gür sesi ile;

 

- Allo …. Burası Yedi Burunlar tarassut mevkii… Batıdan limana doğru iki bacalı .. iki direkli büyük bir gemi geliyor.

 

Bandırasını görebildin mi?

 

‘’ Bandıra gizde çekili, hava durgun, gemi ağır yol aldığından bandıra dalgalanmıyor ama gelen gemi tüccar vapuruna benzemiyor, yüzbaşıya haber verin. ‘’

 

Fethiye Boğazı’ndan içeri girilmedikçe şehri ve limanı görmek kabil olmadığını, limanı çepeçevre çevreleyen dağların da çok yüksek olmaları yönünden dışarıdan topla bir tesir yapabilmenin düşman için imkansız olduğunu hesaplamışlar ve toplarını da ona göre yerleştirmişlerdi.

 

        Fethiye gurup kumandanı  deniz topçu Yzb. İhsan Bey’e meçhul bir geminin yaklaşmakta olduğu haberini Dnz. teğmen Rıfat Müfit Efendi verdi.

 

- Yzb’ım Yedi Burunlar tarassut mevkinden iki bacalı, iki direkli meçhul bir geminin limana girmek üzere olduğu rapor ediliyor.

 

        İki bacalı meçhul bir gemi.

 

        Bu iki bacalı ve iki direkli meçhul gemi İtalyanların “Serviçi Maritimi” kumpanyasının Brazile isimli gemisi olabileceği gibi Fransızların Fabre hattında ki iki bacalı vapurları da olabilirdi ama bu büyük gemilerin Fethiye’de hemde milli mücadelenin en civcivli bir zamanında ne işleri vardı? Bu ihtimalleri süratle aklından geçiren Yzb. İhsan Bey ve Rıfat Müfit kaptanların tereddütlerini Yedi Burunlar tarassut mevkinden gelen son rapor silip süpürdü “Limana doğru yaklaşan gemide Yunan harp bandırası var” zaten biraz sonra da geminin kendisi görüldü. Yzb. İhsan Bey “Fightingship” kataloğundan geminin hüviyetini tesbit etmişti bile. Çocuklar, yaklaşan gemi düşmanın ‘ELLİ’ kruvazörüdür, efradı top başı edin.

 

        Rahatsız edilmeden ve kendisine karşı konulmadan müdafasız ve silahsız Türk balıkçılarını, teknelerini batırmayı adet edinmiş askerlik şerefinden yoksun Yunan kruvazörü ‘Elli’ hiçbir tedbir almadan, mahmuzlayarak batırmayı düşündüğü bir Marmaris kayığının peşine takılmış ve avıyla alay edercesine ağır ağır yol alırken önünden kaçan çaresiz Türk denizcileri ellerinden gelen süratle sahile ulaşmaya çalışıyorlardı. Koca harp gemisinin personeli kendilerinden o kadar emindilerki toplarını ateşlemeye bile gerek duymayacaklarını düşündükleri için bu temmuz sıcağında hem güneşte kalmamak ve hem de personele angarya iş çıkartmamak açısından “Sara tente” etmediği gibi top ateşine mani olacak puntelleri bile kaldırmak  zahmetine girişmemiş ve işi olmayan personel de vardevelalara dayanmış biraz sonra sulara gömülerek parçalanacak ve muhtemelen boğulup gidecek Türk denizcilerini görebilmek için bekleşmekteyken ‘Elli’ kruvazörü de gitgide limana yaklaşmaktaydı.

 

        ‘Elli’ kruvazörü Marmaris kayığını mahmuzlamak umudu ile tahmini sekiz mil süratle ilerlerken limana girmek için kızıl adaları iskele bordasına alarak dönüşe geçti ve ağır ağır Fethiye Bataryası’nın top menziline girdi. Efrad ateş emrini bekleye dursun kumandan Yzb. İhsan Bey sinirlerine hakim olup ateş kumandasını vermeden evvel ‘Elli’nin iyice yaklaşmasını bekledi ve nihayet beklenen emir geldi.

 

Hedef karşıdan gelen iki bacalı gemi, mesafe 2600 metre, şarapnel ihtiraklı tane, doldur. Gurup ateş!!!

 

Artık üç küçük Türk topu en talimli deniz erlerini imrendirecek bir intizam ve tempo içerisinde salvo ateşi yaparak küçük fakat tesirli mermilerini kruvazörün üzerine püskürtüyorlardı.

‘Elli’ kruvazörü hiç rahatsız edileceğini düşünmediğinden şaşırmış subay ve erat birbirlerini çiğneyerek kaportalardan içerilere kaçmaya başlamışlardı. Düşman kuruvazörü ihtiyatsızlığı ve tedbirsizliği yüzünden çok zor bir duruma düşmüştü. İleriye devam imkanı  yoktu. Çünkü ilerisi sahildi. Sara tente etmediği için 15 ve 10.5’luk topları ile ateş edemiyordu. Süratini artırarak iskele alabanda ve çift uskurlarının da yardımı ile manevra yaparak geri dönmekten başka çare kalmamıştı. Eğer Fethiye Bataryası’nın elinde 15’lik, 10’luk değil 7.5’luk sahra topları bile bulunmuş olsaydı ‘Elli’ kuruvazörü çok daha ağır kayıplara uğrar ve hatta sulara bile gömülebilirdi.

 

Bir müddet sonra düşman gemisi iki adet 15’lik ve dört adet 10.5’luk topları ile mukabil ateşe başladı ise de isabet kaydedemedi. Gülleleri mütemadiyen uzaklara düşüyordu. Nihayet ‘Elli’ düellodan yıldı uzaklaşmaya başladı. Buna sebep Türk toplarının tam 9 isabet kaydetmesiydi. Bilahare Rodos’tan öğrenildiğine göre bu savaşta geminin ikinci kumandanı ve sekiz askeri ağırca yaralanmış ve bu olay son oldu. ‘Elli’ bir daha sahillerimize sokulmak cesaretini gösteremedi. Top düellosu 20 dakika kadar devam etmiş, bataryamız 40 mermi atışı yaparak 9 isabet kaydetmiştir.

 

Harp sona erip vatan kurtulduktan sonra Fethiye Bataryası’da lağvedildi. Gösterdikleri üstün başarı sadece ödenmesi gereken bir vatan borcu olarak anılarda kaldı. ‘Elli’ kuruvazörünün sonu ise II.cihan harbinde bir Yunan adasında dini bir bayram kutlanırken meçhul bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılmak oldu. İster kısmet deyin ister ilahi adalet ama sonuç olarak günahsız bir gemi sulara karışıp gitti. Şimdi o bir düşman gemisiydi diyebilirsiniz ama biz denizciler gemilerin canlı olduğuna inanırız ve bandırası ne olursa olsun acırız o gemilere. Ait olduğu devletin görevlilerinin sebep olduğu felaket ve acılara günahsız gemilerin alet olması çok acı.

 

 Corana günlerinde Selimpaşa

Sefine-i kaptan H. Tuncay Alpman 

09/05/2020

google