DÜDÜK MAKARNASI
03 Aralık 2020, Perşembe 20:59DÜDÜK MAKARNASI
Gazete merkezine gidemediğim için bir balkona, bir salona dolanıp duruyorum. Hanım kızıyor sigara küllerini ortalığa dökme diye. Bende elimde küllük ile dolaşıyorum. Arada bir öksürünce hanım bana ‘Zıkkımın kökünü iç’ diyor. Bende ‘Zaten içiyorum‘ diyorum.
Ne yazayım, ne yazayım diye düşünüyorum. Köşe yazarı arkadaşlar gözümün önünden geçiyor. Bugüne kadar Ömür Atila’yı aramamıştım. Aramayı düşündüm. Fakat vazgeçtim. Çünkü bana herhangi bir malzeme vermeyecekti. Yine kadim dostum Hulusi’yi aradım. O da bana ‘ BIKTIM ARTIK SENDEN ‘ dedi. ‘Özge’yi ara, onda da malzeme vardır. Kontörlerine acımıyorsan Babür Bey’i ara, o da sana bol malzeme verir’ dedi. Ve Hulusi kimseye fırsat vermeden anlatmaya başladı.
B. Hulusi Gürbüz: Hatırlıyor musun, daha önceki yazında Yalova’da bize yelkenciliği öğreten arkadaşım Kaptan Şevket Yarmacı Ankara’da kayık yapan çifti anlatmıştı. Onlara mesaj atmıştım. Cevap gelmeyince sana anlatmıştım. Sende dokundurmuştun. Kayıkçı da bana mesaj atınca kayıkçıyı aramıştım. Çok memnun olmuştu. Sonra senin dokundurmanı ona birisi ispiyonlamış. Beni arayıp tepki gösterdi. Bende ‘Sakin ol, biz hallederiz’ dedim. Sen de birazcık onların gönlünü alan bir yazı yazmıştın. Fakat kayıkçıyla olan konuşmamızda senin yazdığın yazıyı yetersiz gördüğünü anladım. Çünkü yedi yüz mü, sekiz yüz mü takipçisinden dolayı kendini Barbaros Hayrettin Paşa zannetmeye başlamıştı. Ona sunacağımız imkanları anlattım. Hatta teknesinin sancak ve iskele bordasına ona destek verecek kuruluşun isim ve logosunu koyduğu takdirde tüm dünya seyahati esnasında ayda 1000 dolar destek vereceklerini ilettim.
Destek vermelerinin gerekçesi de şuydu:
‘Hulusi bu kayıkçı ve eşi bizim de adımızın yazdığı kayık ile yedi denizlerde Türk Bayrağı’nı dalgalandıracakları için bu desteği vereceğiz’ dediler. Fakat kayıkçı kibirini sürdürmeye devam edince ben de kendisine başka yönümüzü anlatmaya başladım. Birden kibarlaşıp Beyefendi demeye başladı. Burada şunu da belirtmek istiyorum. Kayıkçıya ‘BİZ DENİZ TİCARET GAZETESİ OLARAK BÜYÜK ATATÜRK’ÜN İLKE VE İNKİLAPLARINA BAĞLIYIZ’ dedim. Birçok defa Atatürk ile alakalı konuşmalar yaptım. Fakat kayıkçının ağzından bizde Atatürkçüyüz lafı çıkmadı. Memleketini sordum. Falanca şehir dedi. Bende kendisine oradakiler genelde ülkücü olur dedim. Onu da teyit etmedi.
Peki Kayıkçı neydi?
Ülkücü değil, Atatürkçü hiç değil… Aklıma başka birileri geliyor. Arif olan anlar.
Gölge Başçarkçı: Ben Hulusi’nin sözünü keserek ne olduğunu söyleyeyim dedim. Ve kayıkçı Düdük Makarnası dedim.
B. H. G: Kayıkçı birde bana ben babama bile minnet etmedim dedim. Oysa biz onun babası da değildik arkadaşı da. Kayıkçı birazcık bizi araştırsaydı gücümüzü çözerdi. Kendisine biraz kendimizi anlatmaya başlayınca bize Beyefendi dedi. Az daha kendisine ‘ Seni Beyefendiler götürsün’ diyecektim. Beni tanıyanlar bilir. Çalışma masamda TRAŞSIZ, KILIKSIZ, SIRADAN, BASİT BİRİ yazar. Gölge seni tebrik ederim. Kayıkçıya da Düdük Makarnası sıfatı çok yakıştı. Patronda zaten sen anlattığında bu başlığı koyun demiş ya.
Özetlemek gerekirse ‘ Kayıkçı sepeti koluna herkes yoluna. İstanbul tekerlemesidir. Ben gençliğimde İstanbul’un en eski mesleklerinden biri olan uzun süre KALDIRIM MÜHENDİSLİĞİ yaptığım için tekerlemeye devam etmiyorum. Eskiler ‘ İki tak tak bir şak şak’ı iyi bilirler.
Gölge Kaptan
03/12/2020