Doğu Akdeniz'de Ne Yapmalıyız?
10 Kasım 2020, Salı 18:08Doğu Akdeniz’de Ne Yapmalıyız?
Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kaldığımız sorunları doğru anlayabilmek için öncelikle kullanılacak araçların incelenmesi gerekir. Bu kapsamda konuya;uluslararası deniz anlaşmazlıkları nelerdir, bu anlaşmazlıklar hangi sorunlardan kaynaklanır, bunların çözüm yolları nelerdir ve dünyanın diğer hangi bölgelerinde deniz yetki alanları uyuşmazlıkları vardır başlıkları üzerinden yaklaşmak uygun olacaktır.
1982 yılında imzalanan 3. Deniz Hukuku Sözleşmesi, deniz hukukunun hemen tüm yönlerini kapsamlı şekilde açıklayıp esaslara bağlayan, ayrıca Karasuları, Bitişik Bölge, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), Kıta Sahanlığı gibi pek çok kavrama açıklık getiren, bu alandaki en önemli uluslararası sözleşmedir.BMDHS’ni aralarında Türkiye, ABD, İsrail, Venezüella’nın da olduğu 15 ülke imzalamamış, 168 ülke ise imzalamış durumdadır.
Sözleşmeye göre, devletlerdeniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda makul sürede anlaşmaya varamazlarsa, anlaşmazlığı sözleşmenin 15. Kısmına göre çözeceklerdir. Her ne kadar Türkiye BMDHS’ne taraf değilse dedeniz yetki alanı uyuşmazlıklarının çözümü için en önemli yol gösterici yine de bu sözleşmedir ve Türkiye’nin sözleşmeye taraf olmaması burada belirtilen çözüm yollarını kullanmasına engel değildir.
Sözleşmenin 15.Kısmı anlaşmazlıkların çözümü için yeni bir yaklaşım getirmiştir, birinci bölümde zorunlu olmayan uyuşmazlık çözüm yolları olan müzakere, uzlaşma, arabuluculuk,ikinci bölümde ise zorunlu uyuşmazlık çözüm yolları olan Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi (UDHM), UluslararasıAdalet Divan (UAD),Tahkim ve Özel Tahkim ayrıca danışma kurumu niteliğinde Kıta Sahanlığı Komisyonuyer almaktadır.
Buradaki yeni yaklaşım, tek bir anlaşmazlık çözüm yolunun belirlenmesi yerine taraflara anlaşma sağlayabilecekleri alternatif çözüm yollarının sunulmasıdır.Sözleşmeyi imzalayan veya yeni katılacak her devlet bu zorunlu yollarından bir veya daha fazlasını çözüm yolu olarak seçtiğini belirtmek zorundadır.Anlaşmazlığın tarafı iki devlet sorunlu alanda farklı çözüm yolunu seçmişlerse ve bir yol üzerinde mutabık kalamıyorlarsa tahkim yönteminin seçilmesi zorunludur.
BMDHS nin yürürlüğe girdiği 1994 yılından beri yukarda belirtilen yollarla pek çok deniz anlaşmazlığı çözüme kavuşturulmuştur.
Uluslararası Deniz Anlaşmazlıkları;
Hemen hemen dünyanın her bölgesinde farklı konularda çözülmeyi bekleyendeniz anlaşmazlıkları bulunmaktadır.2008 yılında yapılan bir çalışma dünya üzerinde mevcut 417 ikili sınırdan %55 ninyani 262’sinin henüz çözümlenmemiş veya anlaşma yapılmamış durumda olduğunu ortaya koymaktadır.
Buoran bile Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun dünyanın neredeyse yarısı ile benzerlik gösterdiğini açıklıkla ortaya koymaktadır.Halen çözüme kavuşmamış anlaşmazlıklar arasında ülkelerin gündemini işgal eden, zaman zaman tarafları silahlı çatışmanın eşiğine getiren, dünya kamuoyunun da takip ettiği seçilmiş birkaç örnekaşağıdadır.
-Çin, Tayvan, Vietnam, Brunei, Filipinler, Malezya; Spratly ve Paracel Adaları
-Çin, Japonya; Senkaku / Diaouyu Adaları
-İran, BAE; Abu Musa, Büyük ve Küçük Tunb Adaları
-Japonya, Rusya; Güney Kuril Adaları
-Güney Kore, Japonya;Tokda/Takeshima Adaları
Dünyanın neredeyse yarısı deniz anlaşmazlıkları ile uğraşmakta ve çözüm bulmaya çalışıyor olmasına rağmen, uzun yıllar süren görüşmelerden sonuç almak kolayolmamaktadır. 2019 yılında kaleme alınmış bir çalışma uzun süreli Deniz Anlaşmazlıklarının çözüme ulaştırılamamasını iki ana nedene bağlamaktadır,ilki iktidarların isteksizliğidir. İktidarlar, ulusal çıkarları savunamadıklarıgörüntüsünü vermek istemedikleri için konuyu ele almak istememektedirler. İkincisi isedeniz hukuku konusunda yeterli bilgiye sahip kadroların eksikliğidir.
Bu iki ana nedenin yanında deniz alanlarındaki sorunların kamuoyunun gözünden kaçırılabiliyor olması da sorunların uzun vadeye yayılmasına kaynaklık etmektedir. Bir benzetme yaparsak,ülkenin kara sınırları içindeki bir coğrafi bölgenin yabancı güçler tarafından işgal edilmiş olması ileaynı büyüklükteki bir deniz alanında kaynakların başka bir ülke tarafından kullanılıyor olması toplum belleğinde aynı sarsıcı algıyı yaratmamaktadır.Bu da iktidarların denizler ile ilgili konuları gündemlerinin alt sıralarına itmelerine neden olmaktadır.
Ne yapmalıyız;
Doğu Akdeniz’de, GKRY’nin 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010yılında İsrailile MEB anlaşmaları imzalaması, müteakiben 6 Ağustos 2020 tarihinde Yunanistan’ın Mısır ile MEB anlaşması imzalaması, buna mukabil Türkiye’nin 2011 yılında KKTC ve Kasım 2019’da Libya ile MEB anlaşmaları imzalaması konuyu bölgenin sıcak gündemi haline getirmiştir.
Dünyanın neredeyse yarısında deniz anlaşmazlıkları olsa bile Doğu Akdeniz deniz anlaşmazlığı sorunu Türkiye için pek çok ülkeden daha fazla önem ve öncelik taşımaktadır. Bunun nedeni anlaşmazlığın söz konusu olduğu alanın başka anlaşmazlıklara göre çok büyük ve ülkenin yaşamsal çıkarları ile ilgili olmasıdır, yapılmak istenen Türkiye’nin kıyı uzunluğu ile kıyaslanamayacak küçüklükte bir deniz alanınahapsedilmek istenmesidir. Bu anlaşmazlığın taraflarının sadece Yunanistan, GKRY, Mısır ve bölge ülkeleri değil, ABD,AB, Batılı Güçlerile uluslararası enerji şirketlerinin bölgedeki çıkarları olduğu bilinmektedir.
BMDHS Md. 74. ve 83 gereğince sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasındaki münhasır ekonomik bölgenin ve kıta sahanlığının sınırlandırılması; Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 38. maddesinde belirtildiği şekilde uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile yapılmalıdır. Hâlihazırda bölgede bütün devletlerin üzerinde anlaştığı bir münhasır bölge ya da kıta sahanlığı alanı mevcut değildir.Bölgenin dünyanın başka deniz alanlarına göre birbaşka farkı, çıkarları birbiriyle çelişen ve yaptıkları ikili anlaşma kombinasyonlarının değişmesi ile elde ettikleri kazanım değişecek olan 8 ülkenin bulunmasıdır.İkili çözümlerin herkes için hakkaniyete dayalı sonuç vermediğini gelişmeler açıklıkla göstermektedir.Bölgede en akılcı ve adilane çözüm ancak tüm paydaşların bir araya gelerek hakkaniyete dayalı bir ortak anlaşmaya varabilmeleri ile mümkün olabilecektir.Bu anlaşma süreci iseancak bölgede en uzun kıyı şeridine sahip ve en güçlü ülke olan Türkiye’nin öncülüğü ile başlatılabilir.Anlaşma görüşmelerinin başlaması en azından sorunların bu süreç boyunca dondurulmasını da sağlayacaktır.
Öncelik tüm anlaşmazlıkların görüşmeler yoluyla çözülmesidir. Bu ise ancak konuyu yeteri seviyede bilen, deneyimli kadrolara ve kurumlara sahip olmakla elde edilebilir.Yani denizdeki hak ve çıkarlarımızın korunması deniz hukuku ile başlayıp, denizciliğin farklı alanlarında ihtisas sahibi personel ve hidrokarbon kaynaklarını kullanılır hale getirecek yetişmiş teknik personele dayanmaktadır.Faaliyetlerini nerede ise saat başı izlediğimiz araştırma gemilerimizin personelinin önemli bir kısmının yabancı uyruklu olması ve gemilerin mülkiyeti TPAO ya ait olmasına rağmen işletmelerinin yabancı şirketler tarafından yapılıyor olması da gözden uzak tutulmaması gereken bir durumdur.
Sonuç olarak kısa ve uzun vadede göz önünde tutmamız gereken iki önemli hedef olabileceğini düşünüyorum;
- Türkiye en kısa sürede sadece bölge ülkelerine değil BM,ABD,AB ve diğer ilgili uluslararası kuruluşlara çağrı yaparak, bölge ülkeleri arasında “Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Sınırlandırılması Konferansı” toplanması için çağrı yapmalı ve kıyıdaş devletler dışındaki tüm tarafların bu konuda ilgili ülkelere baskı yapmasını sağlamaya çalışmalıdır.
- Dünya ölçeğinde rekabet edip haklarımızı savunabilecek, deniz hukuku, denizcilik ve hidro karbon endüstrisinin ilgili alanlarında bilgiye ve deneyime sahip kişileri ve kurumları ortaya çıkarmak üzere bir mastır plan hazırlamalıdır.
Ayhan YILDIZEL