Dış Görünüş - 2. Bölüm
17 Nisan 2025, Perşembe 12:48Makalenin ilk bölümünü aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Büro tesmiye ettiğim yeri bürolar olarak düzeltiyorum. Büyük, çok büyük bir salon. Muhtefif cam bölmelerle göğüs hizasında buzlu camlarla ayrılarak ufak bürolar şeklinde dizayn edilmişti. Sekreter hanım köşedeki büyük bir büronun kapısını işaret edip çekildi. Gidip büronun açık olan kapısından girdim. Masasından kalkıp elimi sıkan personel müdürünün gösterdiği koltuğa oturdum, muhabbete başladık. Biz çaylarımızı içerken bir bey daha girdi içeri. Tanıştık, şirket yetkililerinden biriymiş. Epey muhabbet ettik, kendileri benim hakkımda iyi referanslar aldıklarını, tankerlerinden birinde iş başı yapmamı istediklerini söylediler. Şartlar; elverişli maaş, en önemlisi çalışacağım geminin tanker olmasıydı benim için. Tamam dedim. Bugün sadece konuşmak ve tanışmak için geldim. Zaten teknemin bir motor arızası için parça almam lazımdı. Şimdi Gümüşyaka’ya dönüyorum. Bugün Cuma. Nasip olursa Pazartesi sabahı gelirim, mukavelemizi yapar, evraklarımı bırakırım. Gemi gelmeden önce bir, iki gün evvel haberleşiriz. Gemiye çıkarım dedim, anlaştık, kalktım el sıkışıp ayrıldık.
Bürodan çıkıp kapıyı kapattım, baktım ayakkabımın bağı çözülmüş. Onu bağlamak için eğildim, tabi camların alt kısmı ahşapla kaplı olduğu için dışarısı görülmüyor ama üstü açık olan büroda da konuşulanlar dışarıdan duyuluyordu ayan beyan. Yetkili zat, personel müdürüne yahu o kaptanın kılık kıyafeti neydi öyle dedi. Personel müdürü ben kendisini tanımıyordum. Bugün ilk defa yüz yüze geldik, bütün temasımız telefonla inhisar ediyordu, methini duydum, mesleğinde çok iyiymiş, iyi bir tankerci olduğunu birkaç firma teyit etti ama kılık kıyafeti beni süküt-u hayale uğrattı. Vallaha önceden bilsem çağırmakta bile tereddüde düşerdim deyince hiç ses etmeden ayrıldım.
Pazartesi sabahı gene aynı kıyafetimi giydim. Yalnız askıda bir takım spor ceket, ona uygun pantolon, gömlek, kravat ayrıca güzel bir çift ayakkabı ile o zamanlar pek moda olan evrak çantamıda alıp gittim şirkete. Tabi tanıdıkları için artık istinkak etmediler ama elimde ki askıya, ayakkabılara, çantaya bakıp dudak büktüler. Hiç bozuntuya vermeden girdim personel müdürünün odasına. Selam, sabahtan önce şaşkın ve soran bakışları altında önce elimdeki askıyı astım portmanto görevini gören askıya, ayakkabılarımı bıraktım önüne. Çantamı yanlarına koydum, oturdum iki gün önceki oturduğum koltuğa. Evraklarımı çıkarttım, buyrun dedim. Personel müdürü şaşkın ve soran bakışlarla evraklarımı incelerken ben dedim bir vesile ile geçen gelişimde arkamdan söylediklerinize kulak misafiri oldum istemeden. Yalnız ben yapı ve mizaç itibarı ile giyim kuşama fazla değer vermem. Daha doğrusu hiç değer vermem ama memlekette liyakatten önce dış görünüm önemli imiş bunu da sayenizde öğrendim. Bu vesile ile size medyunu şükranım, benim geldiğim yerde ki Almanya’dan döneli bir yıl filan olmuştu. Böyle şeylerle uğraşılmadığı için bilemiyordum, sağ olunuz sayenizde mütenevvir oldum. Ancak bakınız benim şahane takım elbiselerim, İtalyan kravatlarım, mokosen ayakkablarım, evrak çantam filanda var. Madem ki sizin işletmenizde giyim kuşam ön planda, o zaman buyrun takdim ettim, gemiyi evraklarım götürsün dedim.
Adam kızardı, morardı. Aman Tuncay kaptan yanlış anladınız filan estek, köstek… Tamam Bey’im dedim anlaşıldı. Sizin operet generali gibi kaptana ihtiyacınız var. Bana müsaade deyip topladım avadanlıklarımı, adamcağızın şaşkın bakışları altında çıkıp gittim.
O insanlar kendi açılarından haklıydılar. Ben standart harici bir insandım, bunun da zararını görmedim değil. Ben kaptanım. Pavyon fedaisi gibi çalışamam deyip yolcu gemilerinden ayrılıp tankerlere çıktım yeniden. Millet beni tefe koydu, en sonunda 6.5 ay maaş alamadığımız şirketin gemisinde ödenen maaş çeklerimi almayıp personelimin hakkı için İtalya’da ITF yaparak gemiyi satmaya kalkınca personelin alacağını kurtarıp ayrıldım gemiden ve bir daha da denize çıkartmadı beni masa başı godoşları. Şimdi soruyorum kendi kendi kendime. Ulan diyorum, sen mi kaldın düzene baş kaldıracak? Tutsaydın çeneni, sallasaydın başını, alsaydın maaşını. Ne şimdi deniz hasreti çekerdin ne de gemiyi özlerdin ama bir de şu var. Bizleri böyle yetiştirmedi ki makamları cennet, kabirleri gülistan olası beybabalar. Sonra vakit gelip de gök gemisine ordino alınca nasıl bakarım onların yüzüne ben?
Ey kariyun-u kiram siz ne dersiniz?

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.