DEVLET ADAMI NASIL OLUNMAZ?
14 Ekim 2019, Pazartesi 13:29Ülkemizin, Devletimizin, aynı bayrak altında yaşayan milyonlarca yurttaşımızın ve çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak, birliği ve beraberliği üzerine oynanan oyunları bertaraf etmek adına, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü tıpkı Kurtuluş Savaşımızda haykırdığımız gibi, yeniden tüm emperyalist sömürgen ülkelere tekrar haykırmak ve hatırlatmak üzere son derece önemli bir harekat olan Barış Pınarı Harekatı'nı başlattık. Allah Devletimizin, Milletimizin ve Mehmetçiğimizin yardımcısı olsun.
Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak ise bu harekatımızın haklı ve meşru dayanağının temel amacıdır. Ki bu durum, safha safha bu aşamaya gelinceye kadar ulusal ve uluslararası tüm platformlarda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanı başta olmak üzere konuyla ilgili tüm kurum, kuruluş ve yetkilileri tarafından sürekli yazılı ve sözlü olarak deklare edildi.
Ve tabii ki, beni hiç de şaşırtmadığı üzere, hemen akabinde AB ülkeleri, ABD, İran ve Arap Birliği ülkeleri derhal (!) bu harekatın durdurulması ve teröre karşı yapılan meşru engelleme operasyonumuzu/ harekatımızı "işgal" olarak tanımlayıp, kınama kararları çıkardılar. Ve sırasıyla sözüm ona NATO bünyesinde müttefiklerimiz(!) olan başta Almanya, Fransa olmak üzere, Norveç, Hollanda, Finlandiya ve diğerleri sıraya girerek, silah satışlarında ambargo uygulama kararları aldılar. Kolay gelsin.
Tabii ki haklılar. Zira son 40 yıldır özene bezene ördükleri, Irak'ın kuzeyinde oluşturdukları uçuşa yasak bölge ile devreye sokulan Çekiç Güç, STK Destekleri, İnsani Yardımlar vs perdelemeleri ile büyüttükleri ve nihayet tüm Güney sınırımız boyunca ele avuca gelen terör koridoru ve sonrasındaki terör devleti, yaptığımız "Barış Pınarı Harekatı" ile bir anda paramparça oldu. 40 yılın emeği bir başka "gelmeyecek olan" bahara kaldı. Dolayısıyla bu bağırış çağırış kendileri açısından acınacak bir haykırıştır. Zira, on yıllarca bu ülkelerin verdiği mayınlar, silahlar, mühimmatlar, parasal destekler, bize on binlerce şehide, yaralıya, yaklaşık 500 milyar dolarlık ekonomik kayba neden oldu. Ülkemiz aleyhine yapılan organizasyonlarda kendi ülke sınırlarında verdikleri her türlü fiili yardım ve yataklık da cabası. İşte tüm bu çirkin oyun ve sahne yerle yeksan oldu. Çünkü kuramadılar, kurduramadılar. Bunların niyetini, asıl amaçlarını görmemek, anlamamak en masum tabiri ile ahmaklık ve saflık olur. Görmemek ve anlamamakta ısrar etmek ise, bu kurulan oyuna destek ve payanda olmaktır. Bizi şaşırtmadı, üzmedi.
Ancak, bizi üzmekten, şaşırtmaktan da öte, ciğerimizi yakan, hatta göz yaşı dökmemize neden olan bu haklı harekatımızı adeta " yapılmaması gereken bir yanlış harekat" konumuna sözleriyle düşüren biri var. Ki kendisi Devlet Başkanı makamında oturuyor.
Bahse konu zat, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı. Bu haklı ve meşru harekatımıza karşı, düşünmüş/ taşınmış, saatler harcamış, ne yumurtlayabilirim diye zaman harcamış ve nihayet bulmuş. Bu Devletlü Zat-ı Muhterem bakın ne buyurmuşlar okuyalım;
"1974'de biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce dialog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir."
Bir Devlet Başkanı düşünün ki, oturduğu makamın varlık nedeni, önünde poz verdiği bayrağın varlık nedeni, kendi halkının can-mal-namus güvencesi ve özgürlüğünün hayat sürmesinin yegane nedeni o tam yürekten diyemediği, yarım ağızla güya hümanist bir davranış zannederek AB ve diğerlerine hoş görünmek adına adeta önemsemez bir duygu ile sözünü ettiği " Şehitlerimizin Kanıdır".
Bulunduğu makamın, temsil ettiği halkın, yaşadığı toprakların tarihsel, sosyolojik, psikolojik derinliğinden ve gerçeklerinden bu kadar uzak ve bu kadar bihaber mi olunur?
45 yıldır ( hatta 1974'ün 10 yıl öncesinden başlarsak 55 yıldır ) oradaki Türk soydaşlarımızın yaşamış olduğu zulüm ve soykırımı, tarihsel süreç içinde dayatılan onca izolasyon ve kültürel kıyımları, ve hala tanınma noktasında hem bizim Türkiye olarak hem de sizin KKTC olarak hangi zorlukları göğüslediğimizi bilmiyor musunuz?
Sizin ve sizi seçen Kıbrıs Türk Halkı'nın soykırıma uğramamasının, bugün özgür bir halk olarak kendi bayrağınız altında yaşamanızın, tüm bunların ve dahi fazlasının tek nedeni, sizin de mensubu olduğunuz Kıbrıslı Türk Soydaşlarımızın EOKA'ya, ENOSİS'e kurban edilmemeniz için "DÖKÜLEN O KANLARDIR".
Evet, yarım ağız ile söyleyip de küçümseniz de, ve içten içe onaylamasanız da o harekatın adı " Kıbrıs Barış Harekatı"dır. Ve akıl ve vicdan sahibi, mankurtlaşmamış temiz yürekler tarafından da hep öyle anılacaktır.
Bu muhterem zata sormazlar mı; o oturduğunuz makam ile önünde durduğunuz bayrak için dökülmedi mi o kanlar? Madem diyaloğa bu kadar önem veriyorsunuz 45 yıldır neden bir adım atılmadı Kıbrıs'ta? Madem diyaloğu öne çıkarıyorsunuz, siz bu güzel düşüncelerinizle çözebildiniz mi Kıbrıs'ı da akıl veriyorsunuz, varlık nedeniniz olan ülke Türkiye'ye?
Sizin bu düşüncenize göre akan kandır madem, akmasın diye Kıbrıs'a gitmemeliydik, oradaki sizin de mensubu olduğunuz Türk soydaşlarımızı kaderlerine bırakmalıydık öyle mi? Belki de size göre biz, madem ki kan akacak diye, Kurtuluş Savaşımızı da yapmamalıydık. Öyle ya kan akmamalı. Aman kimseler ölmesin, çözüm hep olmuştur !
Bu sizce günümüz Dünyasında geçerli mi? Hiç mi görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, konuşmuyorsunuz danışmanlarınızla, bakanlarınızla? Dünya üzerindeki hangi kirli oyunlar diyalog ve diplomasiyle barış içinde sonuçlandı? Sadece öteleme ve halı altına süpürme işlemi yapılır. O da yeniden ısıtılacağı ve gündeme alınacağı bir başka zamana kadar.
Buyurun size taze bir konu.
Doğu Akdeniz'de Mavi Vatanımızda, hem bizim hem Kıbrıs Türk Halkı'nın siyasi ve ekonomik hakları gaspedilmek isteniyor. Biz sorunu hakkaniyetle çözelim diyoruz, konuya dahil hiç bir devlet yanaşmıyor. Eee diyalog istiyoruz gelmiyorlar.
Sizce sonu nasıl bitecek, bu konuda bir hazırlığınız var mı? Yoksa yine bize mi soracaksınız, gelmiyor musunuz diye?
Veya sizin düşüncenize göre; aman kan olmasın da diyalog/diplomasi falan filan, biraz oyala, ver kurtul at kapağı AB'ye mi olmalı. Güzel iş.
Bir devlet adamının nasıl olmaması gerektiğinin son derece açık ve net şekilde vücut bulmuş halinizle, sizi Kıbrıslı kardeşlerimize havale ediyorum. Onlar mutlaka gereken tepkiyi verecektir. Çünkü dökülen o kanlar, Onları da bağlar.
Lütfen özür dilemeyin. Demeç verip, mesaj yayınlamayın. O makamın, o bayrağın ve o vatanın daha fazla zarar görmemesi için istifa edin. Zira Türkiye gibi size yar ve can olan bir babayı, şahıs olarak düşünce ve sözlerinizle kaybettiniz. Çünkü yürüdüğümüz yolda, çakıl taşlarına dahi tahammülümüz yok artık.
Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak ise bu harekatımızın haklı ve meşru dayanağının temel amacıdır. Ki bu durum, safha safha bu aşamaya gelinceye kadar ulusal ve uluslararası tüm platformlarda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanı başta olmak üzere konuyla ilgili tüm kurum, kuruluş ve yetkilileri tarafından sürekli yazılı ve sözlü olarak deklare edildi.
Ve tabii ki, beni hiç de şaşırtmadığı üzere, hemen akabinde AB ülkeleri, ABD, İran ve Arap Birliği ülkeleri derhal (!) bu harekatın durdurulması ve teröre karşı yapılan meşru engelleme operasyonumuzu/ harekatımızı "işgal" olarak tanımlayıp, kınama kararları çıkardılar. Ve sırasıyla sözüm ona NATO bünyesinde müttefiklerimiz(!) olan başta Almanya, Fransa olmak üzere, Norveç, Hollanda, Finlandiya ve diğerleri sıraya girerek, silah satışlarında ambargo uygulama kararları aldılar. Kolay gelsin.
Tabii ki haklılar. Zira son 40 yıldır özene bezene ördükleri, Irak'ın kuzeyinde oluşturdukları uçuşa yasak bölge ile devreye sokulan Çekiç Güç, STK Destekleri, İnsani Yardımlar vs perdelemeleri ile büyüttükleri ve nihayet tüm Güney sınırımız boyunca ele avuca gelen terör koridoru ve sonrasındaki terör devleti, yaptığımız "Barış Pınarı Harekatı" ile bir anda paramparça oldu. 40 yılın emeği bir başka "gelmeyecek olan" bahara kaldı. Dolayısıyla bu bağırış çağırış kendileri açısından acınacak bir haykırıştır. Zira, on yıllarca bu ülkelerin verdiği mayınlar, silahlar, mühimmatlar, parasal destekler, bize on binlerce şehide, yaralıya, yaklaşık 500 milyar dolarlık ekonomik kayba neden oldu. Ülkemiz aleyhine yapılan organizasyonlarda kendi ülke sınırlarında verdikleri her türlü fiili yardım ve yataklık da cabası. İşte tüm bu çirkin oyun ve sahne yerle yeksan oldu. Çünkü kuramadılar, kurduramadılar. Bunların niyetini, asıl amaçlarını görmemek, anlamamak en masum tabiri ile ahmaklık ve saflık olur. Görmemek ve anlamamakta ısrar etmek ise, bu kurulan oyuna destek ve payanda olmaktır. Bizi şaşırtmadı, üzmedi.
Ancak, bizi üzmekten, şaşırtmaktan da öte, ciğerimizi yakan, hatta göz yaşı dökmemize neden olan bu haklı harekatımızı adeta " yapılmaması gereken bir yanlış harekat" konumuna sözleriyle düşüren biri var. Ki kendisi Devlet Başkanı makamında oturuyor.
Bahse konu zat, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı. Bu haklı ve meşru harekatımıza karşı, düşünmüş/ taşınmış, saatler harcamış, ne yumurtlayabilirim diye zaman harcamış ve nihayet bulmuş. Bu Devletlü Zat-ı Muhterem bakın ne buyurmuşlar okuyalım;
"1974'de biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce dialog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir."
Bir Devlet Başkanı düşünün ki, oturduğu makamın varlık nedeni, önünde poz verdiği bayrağın varlık nedeni, kendi halkının can-mal-namus güvencesi ve özgürlüğünün hayat sürmesinin yegane nedeni o tam yürekten diyemediği, yarım ağızla güya hümanist bir davranış zannederek AB ve diğerlerine hoş görünmek adına adeta önemsemez bir duygu ile sözünü ettiği " Şehitlerimizin Kanıdır".
Bulunduğu makamın, temsil ettiği halkın, yaşadığı toprakların tarihsel, sosyolojik, psikolojik derinliğinden ve gerçeklerinden bu kadar uzak ve bu kadar bihaber mi olunur?
45 yıldır ( hatta 1974'ün 10 yıl öncesinden başlarsak 55 yıldır ) oradaki Türk soydaşlarımızın yaşamış olduğu zulüm ve soykırımı, tarihsel süreç içinde dayatılan onca izolasyon ve kültürel kıyımları, ve hala tanınma noktasında hem bizim Türkiye olarak hem de sizin KKTC olarak hangi zorlukları göğüslediğimizi bilmiyor musunuz?
Sizin ve sizi seçen Kıbrıs Türk Halkı'nın soykırıma uğramamasının, bugün özgür bir halk olarak kendi bayrağınız altında yaşamanızın, tüm bunların ve dahi fazlasının tek nedeni, sizin de mensubu olduğunuz Kıbrıslı Türk Soydaşlarımızın EOKA'ya, ENOSİS'e kurban edilmemeniz için "DÖKÜLEN O KANLARDIR".
Evet, yarım ağız ile söyleyip de küçümseniz de, ve içten içe onaylamasanız da o harekatın adı " Kıbrıs Barış Harekatı"dır. Ve akıl ve vicdan sahibi, mankurtlaşmamış temiz yürekler tarafından da hep öyle anılacaktır.
Bu muhterem zata sormazlar mı; o oturduğunuz makam ile önünde durduğunuz bayrak için dökülmedi mi o kanlar? Madem diyaloğa bu kadar önem veriyorsunuz 45 yıldır neden bir adım atılmadı Kıbrıs'ta? Madem diyaloğu öne çıkarıyorsunuz, siz bu güzel düşüncelerinizle çözebildiniz mi Kıbrıs'ı da akıl veriyorsunuz, varlık nedeniniz olan ülke Türkiye'ye?
Sizin bu düşüncenize göre akan kandır madem, akmasın diye Kıbrıs'a gitmemeliydik, oradaki sizin de mensubu olduğunuz Türk soydaşlarımızı kaderlerine bırakmalıydık öyle mi? Belki de size göre biz, madem ki kan akacak diye, Kurtuluş Savaşımızı da yapmamalıydık. Öyle ya kan akmamalı. Aman kimseler ölmesin, çözüm hep olmuştur !
Bu sizce günümüz Dünyasında geçerli mi? Hiç mi görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, konuşmuyorsunuz danışmanlarınızla, bakanlarınızla? Dünya üzerindeki hangi kirli oyunlar diyalog ve diplomasiyle barış içinde sonuçlandı? Sadece öteleme ve halı altına süpürme işlemi yapılır. O da yeniden ısıtılacağı ve gündeme alınacağı bir başka zamana kadar.
Buyurun size taze bir konu.
Doğu Akdeniz'de Mavi Vatanımızda, hem bizim hem Kıbrıs Türk Halkı'nın siyasi ve ekonomik hakları gaspedilmek isteniyor. Biz sorunu hakkaniyetle çözelim diyoruz, konuya dahil hiç bir devlet yanaşmıyor. Eee diyalog istiyoruz gelmiyorlar.
Sizce sonu nasıl bitecek, bu konuda bir hazırlığınız var mı? Yoksa yine bize mi soracaksınız, gelmiyor musunuz diye?
Veya sizin düşüncenize göre; aman kan olmasın da diyalog/diplomasi falan filan, biraz oyala, ver kurtul at kapağı AB'ye mi olmalı. Güzel iş.
Bir devlet adamının nasıl olmaması gerektiğinin son derece açık ve net şekilde vücut bulmuş halinizle, sizi Kıbrıslı kardeşlerimize havale ediyorum. Onlar mutlaka gereken tepkiyi verecektir. Çünkü dökülen o kanlar, Onları da bağlar.
Lütfen özür dilemeyin. Demeç verip, mesaj yayınlamayın. O makamın, o bayrağın ve o vatanın daha fazla zarar görmemesi için istifa edin. Zira Türkiye gibi size yar ve can olan bir babayı, şahıs olarak düşünce ve sözlerinizle kaybettiniz. Çünkü yürüdüğümüz yolda, çakıl taşlarına dahi tahammülümüz yok artık.
