Yorum / Analizz ddosya haaber
İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Dervişin Fikri Ne ise Zikri de Odur

01 Ağustos 2022, Pazartesi 11:13
Dervişin Fikri Ne ise Zikri de Odur

''Vatan şehitlerin omuzlarında yükselir'' Mustafa Kemal Atatürk

Kıbrıs / Şehitlik

Bu toprakta kanımız, bu toprakta canımız var.

Kıbrıs Barış Harekatı'nda 498 vatan evladı şehit oldu. 

Bana herkes kızacak. Maalesef bu mezarlarının bir kısmı boş. Sadece toprak üzerinde mezar taşlarında isimleri yazılı şehitlerimizin. Arzu eden TC Genel Kurmay Başkanlığı'na sorsun bakalım cevap alabiliyor mu?

 

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra adada her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başladığı zaman TC Genel Kurmay Başkanlığı, Sovyetler Birliği’nin ve dünyadaki diğer devletlerin uyguladığı bir yöntemi Kıbrıs’ta uygulamaya başladı.

 

‘’Bu yöntem nedir?’’ derseniz en yakın komşumuz Suriye’nin geçmiş durumunu inceleyelim.

 

Sovyetler Birliği Suriye’ye gazeteci, danışman kimliği adı altında Sovyet Askeri İstihbaratı’na ait birçok kişi yerleştirdi.

 

TC Genel Kurmay Başkanlığı, Kıbrıs’ta aynı projeyi uygulamıştır. Gazeteci, banka yönetim kurulu üyesi kimliği altında 20 Temmuz 1974 I. Barış Harekatı ve 14 Ağustos 1974 II. Barış Harekatı’na katılmış ve Kıbrıs’ta yaşamayı tercih eden kahraman subaylar emekli olmuş gibi gösterilerek hepsi Kıbrıs’ta TC Genel Kurmay Başkanlığı Askeri İstihbaratı’na bağlı olarak çalışmaya başlamışlardır. Hatta bu kahraman subaylardan birkaç tanesi ile arkadaşlığım, dostluğum halen devam etmektedir. Sık sık görüşürüz. İçlerinde emekli olduktan sonra tekrar Türkiye'ye dönen ve yaşamını mütevazi bir köyde sürdüren, bir zamanlar TC Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı bölümün en tepesinde olan kişiydi ve aynı zamanda en yakın arkadaşımdır.

 

Aşağıdaki bilgi 3. derecede görevli emekli subay olan ve şu anda Kıbrıs’ta bulunan (İst. M / (E.) As. 10) kod numaralı gazetemizin istihbarat elemanı olarak görev yapan arkadaşımızdan gelmiştir.

 

Habere gelince; KKTC Başkanlığı’na bağlı Piyangolar İdaresi, ‘’Şanlı Erenköy Direnişi’’nin 58. yıl dönümü nedeniyle çıkarttığı, çekiliş tarihi 8 Ağustos olan piyango biletlerinin üzerine Erenköy mücahitlerinin fotoğrafı yerine 23 Nisan 1964 tarihinde EOKA’cıların St. Hilarion bölgesinde ele geçirdikleri Türk Bayrağı ile zafer kutlamaları fotoğrafını biletin üstüne basmıştır.

 

 

St. Hilarion Kalesi ve Girne'nin görünüşü

ST. Hilarion Kalesi'ni Türk mücahitleri savunuyordu. 20 Temmuz günü bölgeye ulaşan Türk birlikleri yorgun ve sıcak bir geceye başladılar. 20 Temmuz'u 21 Temmuz'a bağlayan gece yorgun Türk askerlerine saldıran Rum Milli Muhafız Gücü askerleri ile Mehmetçik arasında yapılan boğaz boğaza savaşta maalesef şehitlerimiz oldu. 

 

Biliyorsunuz geçmişte GKRY’de referandum yapıldığı zaman KKTC’de bulunan soydaşların ciddi bir bölümü GKRY ile birleşme konusunda oy verdiler. Tesadüfe bakın ki GKRY’de bu referandumda çıkan sonuç birleşmeydi. Fakat GKRY kabul etmedi.

 

Girne'de bulunan Bellapais Manastırı

Manastır binasında akustiğinden dolayı zaman zaman Türkiye'den gelen klasik müzik orkestraları konser vermektedir.

 

Rahmetli Zehra'nın her gittiği yerden çiçek koparma özelliği olduğu için Bellapais Manastırı'nın bahçesinden kopardığı pembe çiçek açan yoncalar da bugün hala İstanbul / Kozyatağı'nda bir zamanlar ikamet ettiğimiz binanın bahçesinde bulunmaktadır.

Yeşil Hat

 

Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Türkiye’den çeşitli illerden vatandaşlarımız Kıbrıs’ta belli bölgelerde iskan edildiler. Bu durumun KKTC’de ki soydaşlarımızı rahatsız ettiğine bizzat ben şahit oldum.

 

Birkaç örnek verirsem;

Kıbrıs’a gittiğimiz zaman eşim rahmetli Zehra’nın ayakkabısı vurduğu için bir spor ayakkabı almak için çarşıya gittik. Öğleden sonraydı. Dükkanların hepsi kapalı, siesta yapıyorlardı. Nedenine gelince; nasıl olsa Türkiye Cumhuriyeti’nden para akışı oluyordu. Herkes maaşını mumtazam alıyordu. Ve zaman geldi. Zamanın Türkiye Cumhuriyeti hükümeti para musluklarını biraz kısınca KKTC’de herkes söylenmeye başladı.

*

 

Girne Kalesi’ni gezerken kaledeki görevliye ‘’Günaydın’’ dedim, cevap vermedi. ‘’Selamünaleyküm’’ dedim, yine cevap vermedi. ‘’Goodmorning’’ dedim ve yine cevap vermedi. Paramızı ödeyip biletimizi aldık. Tam kaleye girerken bir çift Fransız karı-koca turist geldi. Onlar da kendi lisanıyla ‘’Bonjour’’ deyince müze görevlisi en şirin tavrını takınarak fransız çifte dili döndüğü kadar fransızca ve ingilizce olarak yaltaklandı. Fransız çift biletlerini alıp ilerledikten sonra rahmetli eşim Zehra ne yapacağımı anladı, beni kolumdan çekiştirmeye başladı. Fakat bu noktadan sonra beni artık kimsenin durdurmasına imkan yoktu ve başladım. Açtım ağzımı yumdum gözümü.

 

‘’Ulan, it oğlu it yıllarca Rumun ve İngilizin b…. yediniz. Onlara en şirin hallerinizi takındınız. Sizin g…. nüzü biz kurtardık. Kıbrıs Barış Harekatı esnasında TCG D354 Kocatepe muhribi şehitleri dahil 498 vatan evladı şehit oldu. Siz hala bize i…lik yapıyorsunuz. Yazıklar olsun’’ deyip suratına tükürdüm. O da bana bozuk şivesiyle ‘’Seni şikayet edeceğim’’ dedi. Bende ‘’Biz şimdi kaleyi geziyoruz. Git şikayetini yap.’’ dedim. Kaleden çıkışta ‘’Senin çakma polisin gelsin.’’ dedim.

 

Çünkü polislerin hepsi göstermelik. Nedenine gelince Kıbrıs’ta herkesin gözünden kaçan bir durum var. Kıbrıs’ta barış anlaşması imzalanmadı. Her şey bir kıvılcıma bakar. KKTC’ye hava yoluyla girenlerin işlemlerini KKTC’nin polisleri yapar. Biraz bankonun sol tarafına doğru dikkat ederlerse iki tane mehmetçik giriş yapanları ismen kontrol eder. Çünkü KKTC’de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı görev başındadır. Ankara / Mamak’tan harekat sırasında Kıbrıs’a giden 28. Mekanize Piyade Komutanlığı ve Akdeniz Bölgesi’nden giden 39. Piyade Tümeni bildiğim kadarıyla hala KKTC’de bulunmaktadır.

Rahmetli F. Zehra Gürbüz ve Girne Kalesi / Kalenin içinde palmiye hayata tutunmuş

Girne Kalesi'nden Girne Yat Limanı, geri planda Beşparmak Dağları

Girne Kalesi liman girişi

 

*

Akşam mahalle arkadaşım rahmetli Sadık P. ve mahalle arkadaşım Gökhan A.’nın kayınbiraderi Türk Deniz Kuvvetleri mensubu Soner ve eşini ziyaret edecektik. Soner ile telefon konuşmamızda ‘’Adresi ver, biz gelelim’’ dedim. Soner ısrarla ‘’Ben gelip sizi ATATÜRK heykelinin oradan alacağım’’ dedi. Randevulaştığımız saatte bizi Kıbrıs plakalı Station tipindeki beyaz Renault bir arabayla aldı. Karanlık bir bölgeye gittik. Etraf çok ıssızdı. Soner park etti. Merhum Zehra’ya ‘’Abla oturur musun lütfen. Biraz bekle’’ dedi. Bana ‘’Ağabey sen inebilirsin’’ dedi. Ben indim, birkaç adım atmıştım ki lojmanın önünde park halinde bulunan minibüsün kapıları açılarak birden beş, altı tane tam teçhizatlı deniz piyadesi çıktı. Ben olduğum yerde durdum. O esnada Soner ve Zehra’da arabadan inmişti. Soner’i gördükleri zaman esas duruşa geçtiler. Eve girdik. Soner’in eşi bizi karşıladı. Önce yeni dünyaya gelen bebeklerini odasında ziyaret ettik. Sonra salona geçtik. Çaylarımızı içerken Soner anlatmaya başladı. Bulundukları bölgenin askeri yasak bölge ve hududa çok yakın olduğunu, deniz piyadelerinin özellikle minibüs içinde beklediklerini, oturdukları lojmanda hiç bir şeyin kendilerine ait olmadığını sadece büfenin üzerindeki fotoğraf çerçevelerinin, fotoğrafların birde giyim eşyalarının onlara ait olduğunu söyledi.

 

Soner anlatmaya devam etti. Kıbrıs’ta başka bir hüviyetle KKTC Güvenlik Kuvvetleri’nin mensubu olarak gözüküyormuş. Eşinin doğumu yaklaştığında izin alarak İstanbul’a gelmişler. Eşinin doğumundan sonra Kıbrıs’a döndükleri zaman havaalanında Kıbrıs’ın meşhur polisleri ‘’Bebekle giremezsiniz, iki kişi çıktınız, üç kişi dönüyorsunuz’’ demiş. Soner de tartışmaya gerek görmeden sol tarafta banko arkasında bilgisayar ekranından girip çıkanı takip eden mehmetçiklerin yanına giderek bankodan eğilip telefon ahizesini almış. Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nı aramış. Sessizce söylemesi gerekeni şeyleri söylemiş. Eşi ve evladıyla birlikte beklemeye başlamışlar. Biraz sonra Barış Kuvvetleri Komutanlığı’ndan gelen telefon talimatı üzerine polisler ‘’Buyrun Efendim’’ demişler. Onlarda evlatlarıyla birlikte giriş yapmışlar. Ben tabii bir şeyler söylendim. Onları burada yazamam. Ne söylediğimi sizler artık tahmin edebilirsiniz…

 

*

 

Kıbrıs’ta ki soydaşlarımızın içinde Türkiye Cumhuriyeti’ne yürekten bağlı vatansever insanlar da var. Üstelik çoğunlukta.

Yeni nesil, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra dünyaya gelenler bugün 47-48 yaşında. Ona göre ne demek istediğimi anlayın. (Onlar 1974 senesinden önce olan olayları hikaye gibi dinledikleri için GKRY ile birleşmeyi Avrupa’ya ve İngiltere’ye direk gidebilmek için onaylıyorlar.)

 

*

 

Gelelim Dipkarpaz bölgesindeki yaşadığımız olaya; rahmetli eşimle Kıbrıs’ta gezerken şoförüyle birlikte kırmızı limuzin bir Mercedes kiralamıştık.

Dipkarpaz Girişi 

 

Dipkarpaz girişi ve kiraladığımız Mercedes limuzin

 

Şoförü Kıbrıs’a Türkiye’den gelen vatandaşlarımızdandı. Biz ona, o bize çok çabuk ısındık. Dur dediğimiz yerde duruyordu, inip bölgeyi inceleyip fotoğraflar çekiyorduk. Yemek yediğimiz zamanda şoförü ayırmıyorduk, üçümüz beraber yiyorduk. Biz şoföre her türlü izzeti ikramda bulunuyorduk. O bizden, biz ondan memnunduk ve Dipkarpaz’a ulaştık. Dipkarpaz’da yaşayan Rumlar güneye göç etmemişlerdi. Rahatları yerindeydi. Papazlar üzerlerindeki kıyafetlerin renkleri kilisenin tahsisat yetersizliğinden yenisini alamamaktan siyahtan adeta kırmızıya yakın bir renge dönmüştü. Kendi aralarında bağıra bağıra Rumca konuşuyorlardı. Varlık gösterisinde bulunuyorlardı. Dipkarpaz’ın en uç noktasındaki manastırı rahmetli eşim Zehra görmek istedi. Manastıra ulaştık. Öğle paydosu olduğu için kapalıydı. Kapısında nemrut suratlı Dipkarpazlı yaşlı bir Rum kadın duruyordu. Kapıda manastırın açılmasını bekleyen Türkleri bekletmekten büyük mutluluk duyuyordu. Suratının halini görecektiniz, zevkten dört köşeydi. Türklere karşı büyük kin beslediği suratının ifadesinden anlaşılıyordu.

Dipkarpaz

 

*

 

Ercan Havaalanı’na gelince; Türkiye’den KKTC’ye gelirken bütün kontrollerden -bir nedenle- üzerimdeki yeleğimin cebinde bulunan çok maksatlı çakı ile geçtim. (En son körükten uçağa geçerken yapılan en son kontrolde ayakta duran kişi ekrana bakarak bana göz kırptı.) Dönüş esnasında Ercan Havaalanı’nda bu sefer çok sıcak olması nedeniyle üzerimdeki yeleğimi çıkarttım. Belimde bağlı olan çantaya koydum. Çantayı çıkararak X-Ray cihazından geçmesi için yürüyen banda koydum. Kıbrıs’ın kukla polisi çantamı alarak ‘’Bu çanta kimin?’’ diye bozuk şivesiyle bağırdı. Bende ‘’Benim’’ dedim. Çantayı suratıma doğru fırlattı. Tepem attı. Avaz avaz bağırarak Ercan Havalanı’nı inlettim. Kukla polise ‘’Ulan, ben Türk vatandaşıyım, köpek.’’ deyip nüfus kağıdımı gösterdim. O da bozuk şivesiyle bana ‘’Seni Suriyeli zannettim’’ dedi. (Özürü kabahatinden büyüktü) Ben daha çok bağırmaya başlayınca yine bozuk şivesiyle ‘’E BİZİ RENCİDE ETMEYİNİZ’’ dedi. Benim için artık ok yaydan çıkmıştı. Orada bekleyen mehmetçiklere seslendim. ‘’Evladım bakar mısın? Sizler 28. Mekanize Piyade tümeninden misiniz? Komutanınız Binbaşı nerede?’’ deyince onlarda ‘’Komutanım, Binbaşımız falanca yerde’’ dediler. (Mehmetçik benimle ilgili bir şey mi hissetmişti acaba?)

 

 

Ben de kendilerine kukla polisi göstererek ‘’BU HAİN PROVOKATÖRÜ ALIN. ÇÜNKÜ TÜRK VATANDAŞLARINA ÇOK KÖTÜ DAVRANIYOR’’ dedim. Kukla polislerin eli ayağı birbirine dolaştı. Ben de bunun üzerine ikinci hamlemi yaptım. Çünkü KIBRIS TÜRK HAVAYOLLARI’NIN GENEL MÜDÜRÜ, TÜRK HAVA KUVVETLERİ’NDEN EMEKLİ ARKADAŞIM FUAT KARANKA İDİ.

 

Kukla polisler iş yapamaz hale geldi. Uçağa giriş aksadı. Rahmetli eşim Zehra ‘’Yeter artık Hulusi’’ dedi. Uçağa girmek isteyen yolcular bizi bekliyordu. Kapılardan hiç bir kontrole tabii olmadan bütün Türk yolcular nüfus cüzdanlarını göstererek kapalı salona geçtik. Bekleme salonu tıkış tıkış olan belediye otobüsünden beterdi. Klimalar çalışmıyordu. Bana göre Türklere eziyet etmek Kıbrıslı soydaşlarımızın hoşuna gidiyordu. Kalabalığı yeniden gaza getirdim. Otomatik çalışan cam kapıyı zorlama ile açtık. Tel örgülü alana çıktık. Ortada hiç bir görevli yoktu. Bu sefer gazı arttırdım. Piste açılan sürgülü demir kapıyı açtık. Bütün Türk yolcular pistin başlangıç yerinde toplandık. Artık pistteydik. Uçak ileride bizi bekliyordu. O yıllarda uçağa yürürken görevliler refakat ediyordu. O esnada sol tarafımızdan bize doğru üniformalı bir kalabalığın geldiğini gördük. Kalabalık bize yaklaşınca kalabalığın başında ki elinde telsiziyle çok apoletli süslü olan amirleri bize bağırmaya başladı. Bize bağırırken ‘’Nedir bu sizden çektiğimiz? Sizden bıktık.’’ diye söylenmeye başladı. Ben yine dayanamayıp öne çıktım ve süslüye ‘’Bize bağıramazsın, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Şu anda ki görevini ve aldığın maaşını bu topraklarda şehit olan 498 kişiye borçlusun.’’ dedim ve İstanbul argosuyla devam ettim. Ondan daha yüksek sesle bağırarak ‘’PORTAKAL, ORADA KAL’’ dedim. Süslü de söylediğimi anlamadı. ‘’Ne portakalı?’’ dedi. Bende ‘’Kıbrıs portakalı. Hani toplamıyorsunuz, yerlerde ya hep. Halkınız tembelliği bıraksın, Türkiye’den gelen maaşı beklemesin. Kasaya koymalarına gerek yok. Çuvallara doldurup satılması için ana vatana göndersinler.’’ dedim. Süslü benimle başa çıkamayınca ‘’Hadi defolun gidin uçağınıza’’ diyerek bizi kovdu. Ben geri hamle yaptım. ‘’Benim kafamı bozma. Şimdi Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na seni şikayet ederim.’’ dedim. Bu sözüm üzerine ‘’Git nereye şikayet edersen et’’ deyip sırtını dönüp uzaklaştı. Biz de KKTC Havayollarına ait uçakla Türkiye’mize döndük.

 

Fotoğraflar: F. Zehra Gürbüz - B. Hulusi Gürbüz

Yazı: B. Hulusi Gürbüz / K. Y. Koordinatörü - 01.08.2022

Yayına Hazırlayan: Özge Durmuş / K.Y. Yazı İşleri Md.

Grafik-Tasarım: ASSOS MEDYA SET Tic. Ltd.Şti

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.