Denizlerimize Ne Kadar Sahibiz ve Bölgemizdeki Konumumuz Nasıl Olmalıdır?
04 Mart 2022, Cuma 16:32Türkiye, deniz alaka ve menfaatlerini korumak ve koruduğu alanlardaki kaynakları değerlendirme için ne yapıyor, yoksa iç politika malzemesi paralelinde yapmış olduğunu mu gösteriyor? Önce bu netleşmelidir. Denizlerimizdeki hidrokarbon rezervleri, su ürünleri ve bütün bunların yanı sıra Kabotaj Kanunu'nun sulandırılması bir bütün halinde bakılması gereken 3 önemli konudur. MEB içinde kalan, saha içinde bulunan hidrokarbon rezervleri Akdeniz'de 30 milyar varil petrole eşdeğer ve Karadeniz'de ise 540 milyarmetreküp hidrokarbon yatakları mevcut. Doğu Akdeniz'deki çıkar çatışmaları nedeniyle bu bölgenin güvenliği Türkiye tarafından 1 Nisan 2006 yılından itibaren Akdeniz kalkanı harekatı ile yapılmaktadır. Bu harekatın görevi denizlerdeki hak ve menfaatlerimizin korunması, Araştırma gemilerimize destek ve korumak ,yabancı bandıralı gemilerin sahaya girmesine mani olmaktır. 21 Eylül 2011'de KKTC hakları da koruma altına alınmıştır. Libya ile yapılan MEB anlaşmasından başka deniz yetki alanlarının paylaşımında maalesef Doğu Akdeniz ülkeleri Türkiye ve KKTC bir düzenleme yapmadıkça mevcut sorunlar artacak ve iş yapılamaz hale gelecektir. Oysa sadece Türkiye'nin menfaatleri yanında Avrupa'nın da ihtiyacı olan gazın projelendirmesinde ilişkilerin geliştirilmesi eşit avantajlı bir ortaklık kurmak tek başına yüklenecek maliyetten daha az olacaktır. Ancak bu bölge başta olmak üzere düşünülenlerin yapılması için Türk Kabotaj Kanunu çiğnenmektedir. Yabancı personel ile doldurulan sismik araştırma gemileri ve yabancılara kiralanan limanlar kabotaj kanununu delmektedir. Limanlar arasında yabancı bandıralı gemilerin sefer yapmasına göz yumulmakta veya hülle metodu ile yapılmaktadır. Büyük kazanç kaybı yaşanmaktadır. Karayolları artması taşımacılığın bu yöne kaymasında Emperyal güçlerin katkısı bizi denizden uzaklaştırmak, petrolü olmayan ülkenin petrol harcayan bir konuma getirmiştir. Her zaman deniz taşımacılığı; demiryollarından 3 kat, kara yollarından 7 kat daha ucuzdur. Deniz alaka ve menfaatlerimiz için stratejik bir deniz politikası yapılmış olsaydı yukarıda bahsedilen 3 ana konuda büyük gelirimiz olurdu. Bunun yanı sıra bir önemli konuda su ürünlerinin durumu. Denizlerimizde balıkçılık ölmek üzeredir. Son 40 senede deniz ürünleri çeşit ve rezervlerini % 90 kaybetmiş durumdayız. Bir deniz ülkesi olan Türkiye 201.157 ton ihracatına karşın 85.269 ton ithalat yapmaktadır. Bunlara rağmen kişi başı balık tüketimi 6.7 kg 'dır. Yanlış avlama deniz kirliliği nedenleri ile balık rezervimiz düşmektedir. Artık küçük balıklar revaçtadır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde 165 tekne barınma yeri ve irili ufaklı 22.204 adet balıkçı gemisi vardır. Dün Yunanistan'a balık ihraç ederken bugün balık ithal etmekteyiz. Yasalardaki boşluk, deniz ürünleri politikasının oluşmaması ekonomik kayıplar verirken çevre ülkeler bu boşluktan yararlanarak balıkçılık sektöründen bizden fazla ekonomik çıkar sağlamaktadır.
Gelelim tekrar hidrokarbon rezervlerine. Karadeniz'de doğal gaz rezervi bulundu ve 2022 / 23'de tüketime hazır hale geleceği yetkili makamlarca ifade edilmektedir. Bu iş karada temel atmaya benzemiyor. Türkiye'nin tecrübesi olmadığı bir saha bir petrol platformunun kurulması gerekiyor. Bu da tek başımıza yapacağımız bir iş değil. Mutlaka belirli bir süre, bu işi bilen uluslararası şirketlerin önerilerini kendi menfaatlerimiz doğrultusunda yaklaşmak gereklidir... Denizlerimizin ekonomik kazançlarını kaybetmemek için yeni politikalar geliştirirken askeri ve siyasi yöndende kaybetmememiz gerekmektedir.
Bugün denizlerimiz Yunanistan ve ABD'nin askeri işbirliği ile tehdit altındadır. Türkiye bir şekilde denizlerden kuşatmaya alınmaktadır. Bu oluşum çok dikkatle izlenmelidir. ABD'lerinin dış politikası NATO ile özdeşmeden farklı boyutlarda gelişmektedir. Doğu Akdeniz'de özellikle AB Birliği'nin bu bölgelerden çekilmemiz için baskı politikasına kuvvetle direnç göstermeliyiz. Menfaatlerimiz doğrultusunda. Ülkemiz gerekli siyasi ve askeri tedbirler ve uzlaşıcı bir dış politikada ile emperyalist ülkelerin oyununu bozmalıdır. Denizlerimizi koruyamadığımız sürece Bekamız tehdit altındadır.
Türkiye'nin kısa vadede ekonomik ve kültürel işbirliğine siyasi ve askeri işbirliğinizde eklenmesi ile orta vade Türk dünyasının denizlere açılmasını sağlayacak enerji boru hatları ve demiryolları bağlantısını geliştirecek girişimlerde bulunması ve Türk enerji kaynaklarının ve ekonomik birikimlerinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya açılması Türkiye'nin ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca siyasi kültürel ekonomik ve askeri bir güç odağı oluşacak ve bölgedeki merkez ülke konumumuzu güçlendirecektir. Rusya ile tarihsel komşumuz olarak geçmişi unutmadan dengeli bir politika izlememiz gerekirken her zaman Atlantik üyelerine alternatifimizin olduğunu diplomatik bir şekilde duyurmak ilkeli bir politikadır. Türkiye denge politikası yerine bölgedeki menfaatleri doğrultusunda safını yeniden gözden geçirmelidir.
Türkiye dış siyasetini yönlendirmek ve güçlendirmek için elinde eskisinden çok daha fazla jeostratejik kozları vardır. Stratejik öngörü sağlıklı yapıldığı ve orta / uzun vade planlarının değişken olmadan çizilen milli güvenlik siyaseti çizgisinde olduğu takdirde bölgesinde merkez ülke olarak Doğu Akdeniz, Ege ve AVRASYA'yı kontrol edebilir. Bugünlerde devam eden Rusya / Ukrayna savaşı ABD'nin kendi menfaatleri doğrultusunda ülkeleri başta NATO paktı da dahil nasıl kullandığını görmekteyiz. Ukrayna'nın düştüğü durum ve Rusya'nın küllerinden çıkan eski emelleri dikkate alındığında daha bağımsız bir dış politikamızın milli menfaatlerimize daha uygun olabileceği ortaya çıkmaktadır. UNUTMAYALIM; Rusya ile 400 yıldır komşuyuz ve bu ABD'nin kuruluş tarihinden bile eski. Tarihte 13 defa savaştığımız Rusya'yı bizden fazla bilen ülke yoktur. Bu nedenle başka ülkelerin menfaatlerinin öncüsü olmamalıyız, bu bizim için tehlikeli bir dış siyasettir. Darılsak da ,kızsak da kavga da etsek komşu komşudur. Türkiye daha bağımsız bir dış politika ve bölgemizdeki denizlere hakim olduğumuz ve kontrol ettiğimiz sürece Türkiye güvendedir. Ülkemizin jeopolitik kozları başta Montrö olmak üzere coğrafyası önemlidir. Türkiye hiç bir zaman unutmamalıdır ki bu bölgenin denge unsurudur. Türkiye'nin gücü sayesinde çevre ülkeler birbirleri ile uyum içinde yaşamak zorundadırlar. Türkiye bazı zor zamanlardan geçebilir ama bölgenin anahtarı olarak kilitleri kapalı tutacak güce sahiptir.
Bekamız için denizlere hakim olmamız gereklidir.