sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
15 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

CEZA DEDİĞİN BÖYLE OLUR

26 Temmuz 2020, Pazar 22:50

 

CEZA DEDİĞİN BÖYLE OLUR

 

2020 /1 Corona seferi boyunca yapacak iş bulamayınca günleri kitap okumakla geçirdiğimiz için çok enteresan olaylarla karşılaşıyoruz. Bu meyanda yılardır incelemeye vakit bulamadığım rahmetli üstad, büyük tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi isimli maalesef tamamlanamamış ve (F) harfinde hitam bulmuş muazzam eserini yeniden tetkik fırsatını buldum. Kitap ve okuma meraklısı ihvanlara gayr-i min haddin tavsiye edebileceğim bu eser gerçekten bir hazine. Tabi günümüz gençlerinin yüzde kaçına hitap edebilir bilmem ama benim gibi  nesli inkıraz bulmuş veya bulmak üzere olan çoktan tedavülden kalkmış taife-i dinazor makulesi bir halta yaramayıp oksijen tüketen gurubu asalaklar arasında değerlendirilebileceğine kanıyım.

 

Efendim malûmu alîniz devrimizde uygulanan adalet sistemimizde takdir-i hakim, mahkemede gösterdigi iyi hal, bir daha bu suçu işlemeyeceğine kani olunduğundan naşî diyerek bir takım eşirra ve nursuz heriflerin cemiyet içine salındığı ve hapishaneden salıverildiklerinin üzerinden bir gün dahi geçmeden yeni vakalara karışıp cinayet dahi işledikleri ceridelerde boy boy resimleri ile gösterilmekte ve hikaye edilmektedir.

 

Hukukçu değilim, sistemi yargılamak haddim değildir amma ceza kanunumuzun da yeterli olmadığı kanısındayım şahsen. Bu konuda ahkam kesmek ise haşa ki haddim değildir amma gene İstanbul Ansiklopedisi’nin 9 uncu cildinin 5066 no’lu saifesinde mukim  (EMİNE HANIM, koca katili) maddesini yazmaktan da kendimi alamadım.

 

Geçen asırın ortalarında sevdiği bir uşakla kocasını öldürmüş bir paşa karısı hanımın menkibesidir okuyacağınz satırlar. Bu vakanın tavsilatını İstanbul’da yevmi münteşir resmi devlet ceridesi  olan “Takvim-i Vekayi ile iki Türkçe gazeteden biri olan Ceride-i Havadis tavsilatı ile hikaye eder ki bilhassa işlendiği devir için benzerine rastlanmaz bir vakadır.  

 

Hicri 24/25 recep 1276 (Miladi 15/16 şubat 1860 bir perşembeyi cumaya bağlayan gece ezanı saatle 2 sularında ( vasati – batı ayarı saatle 19/20 arasında ) emekli feriklerden İbrahim Paşa, Fincancılar yokuşundaki konağında yatağının içinde katledilmiş ve katil kaçmıştı.

 

Cinayeti zabıtaya ev halkı yerine bitişik konak ahalisi duydukları gürültü üzerine ihbar etmiş ve zabıta boğazı kesilerek katledilen İbrahim Paşa’nın zevcesi Emine Hanım ile bütün  konak halkını sorguya çekmişti.

 

Zabıtanın tahkikatı çok uzun sürmedi. İki haftada olay aydınlandı ve hanımın birbirini tutmayan ifadeleri ve bir cariye ile bir uşağın ifadeleri vakayı aydınlığa kavuşturdu. İbrahim Paşa’yı kendisine beş çocuk vermiş zevcesi Emine Hanım’ın tertip ve yardımı ile Hüseyin adında genç ve güzel bir uşak öldürmüştü.

 

İbrahim Paşa 1852 yılında Yanya’da görevli iken bu vilayetin köylerini dolaştığı sırada Krebne Köyü’nde 16/17 yaşlarında Hüseyin adında gayet güzel bir çocuk görerek tahtı himayesine uşak olarak almış ancak bir evlat mesebesinde ilgi göstererek küçük bey muamelesi yapmış ve hatta haremde dahi bir oda tahsisi ile yatıp kalkmasına müsaade etmiş ve İstanbul’a gelirken de Krebne’li Hüseyin’i yanında getirmişti.

 

Aradan geçen zamanda Hüseyin büyüyüp serpildikçe daha da nevcivan bir yiğit olup çehrece güzel ama ahlakça rezil bir bir kişi olup çıktı ve maatteessüf Emine Hanım’da bu uşağa aşık oldu.

 

Hüseyin’de anası yaşında ki bu kadının aşkına karşılık vermekte gecikmedi zaten odası da haremde olduğu veçhile beş çocuk anası bu kadının yatak odasını ziyaretten hicap duymadı.

 

Bu güzel oğlan yüzünden paşa ile Emine Hanım’ın araları yıllardan beri açıktı. Önceleri sinirlenip söylenen Emine Hanım iken şimdi de homurdanan İbrahim Paşa olmaya başladı. Bir gün iyice celallenen paşa, Hüseyin’in bir kabahatini af etmeyerek kendisine gerekli miktarda parayı vererek memleketine gitmesi için konağından kovdu.

 

Fakat Hüseyin memleketine gitmedi ve İstanbul’da bir bekar odası tutup yerleşti. Uşak oğlanın konaktan kovulma vakası cinayetten on ay kadar evvel olmuştu.

Emine Hanım’ında konakta birkaç yar-i vefakârı mahremi adamları vardı ve Hüseyin’in bekar odası tutup yerleşmesini de gene Emine Hanım bu adamları tarafından deruhte ettirmiş verdiği sermeye ile Divanyolu’nda bir dükkan kiralayarak Hüseyin’in tütüncülük yapmasını sağlamıştı. Hanım’da fırsat buldukça bu dükkana gidiyor hem nefret ettiği kocasını öldürme fikrini türlü vaadler ile Hüseyin’e telkin ediyor hem de behimi hislerini maşukasının kollarında tatmin ediyordu. Hatta cinayet gecesine tekaddüm eden Perşembe günü de Hüseyin’in dükkanına gitmiş ve son kesin kararı o gün vermişlerdi.

 

Perşembe akşamı Emine Hanım haremin arka kapısını açık bıraktı. Tam akşam yemeği sırasında Hüseyin usulca hareme girip hanımın yatak odasında ki yüklük içinde gizlendi. Konak halkı uykuya yatıp ortalıktan el ayak çekilince hanım ve Hüseyin usulca paşanın yatak odasına geçtiler. Zaten paşada uykudaydı. Zeberdest uşak birden paşanın göğsüne çıkıp oturdu bu esnada hanım da debelenmemesi için paşanın ayaklarını tuttu. Oğlanda bunca yıl türlü nimetlerini gördüğü, nan ü nimeti  ile perverde olduğu paşanın boğazını küçük bir bıçakla kesmeğe başladı. Paşanın çok kısa sürmüş olan boğuk hırıltıları konak halkınca duyulmamış ancak bitişik konak halkınca duyulmuş ve derhal zabıtaya haber verilmişti.

 

Komşuların ayaklanması üzerine konak sarılmış ancak Hüseyin kaçmaya vakit bulabilmişti.

 

 İlk sorguda Emine Hanım hırpani kılıklı bir kişinin camdan atlayıp kaçtığını söylemiş ise de yapılan tahkikat neticesinde harem ve selamlıkta açık bir pencere bulunamadı.

 

Hüseyin kaçarken ellerini sildiği kanlı mendili ve bıçağını yok etmesi için hanıma vermiş o da bir fırsatını bulup ayak yoluna atmışsa da mendil ve bıçak künk ağzında sıkışıp kalmış ve acaba hela penceresinden mi kaçtı zehabıyla arama yapan zabıta memurlarınca bulunmuştu.

 

Hüseyin şakisinin paşayı boğazlarken sıçrayan kanının bir damlası Emine Hanım’ın entarisinin omuz başına isabet etmiş bu da zabıtanın nazar-ı dikkatinden kaçmamış ve bu delalet-i kattiyeler karşısında da Emine Hanım inkardan vazgeçerek vakayı olduğu gibi anlatmış bütün tertip ve suçun kendisinde olduğunu beyan ile sebep olarakda mahkemede sadece maktul paşayı ahlaksızlıkla itham edebilmişti.

 

Divan yolundaki dükkkanından derdest edilen Hüseyin’de suçunu itiraf etti. Kendisini baba sanmıştım, altın adımı bakır yaptı diyerek o da paşayı suçlamış. Gencim, cahilim. Şeytanın şerri ile bu hanıma uydum demiştir,

 

Hakimler Uşak Hüseyin’i fuhuş yolunda taammüden katilden Emine Hanım’ı da sevdiği oğlanı en zayıf noktasından yakalayarak onu cinayete teşvik ve katilde ona yardımdan o zamanki ceza kanununun 175. ve 184. maddeleri gereğince asılarak idama mahkum etti.

 

Mahkeme kararı devrin padişahı Abdülmecid tarafından da tasdik edildi ve idam hükümleri 11 şaban 1276 ( Milâdi 5 mart 1860 ) Pazar günü sabahı köprünün Eminönü tarafı başında infaz edildi.

 

Mahkumların ikisi de siyaset yerine başları açık ve yalınayak getirildiler. Karşılıklı iki darağacı kurulmuştu. Önce uşak Hüseyin bilahare Emine Hanım asıldı.

 

Bu mahkemenin verdiği bir başka mahkumiyet kararı vardır ki son derece dikkate şayandır.

 

Emine Hanım’ın paşadan doğurduğu beş çocuktan ikisi erkekti. Küçüğü henüz Rüştiye mektebinde öğrenci, büyüğü de Babıâlîde Tercüme Kaleminde katipti. Cinayet mahkemesinde sorguya çekilmişler ve analarının uşak Hüseyin ile çirkin münasebetlerini bildikleri halde bir müdahalede bulunmayacak kadar kayıtsız oldukları anlaşıldığından bir namus meselesinde bu kadar kayıtsız kalan bu iki gencin ömür boyu devlet hizmetlerinde kullanılmamalarına hükmedilmişti. Sultan Abdülmecid’de hiçbir kanun maddesine dayanmayan bu   tastik etmekte beis görmedi.

 

 Olayı aynen İstanbul Ansiklopedisi’nden naklettim. Keşke şimdi de mücrimleri salbederek cezalandırabileceğimiz kanunlar meriyette olsa, gencecik kadınlarımızın, kızlarımızın katilleri belki ölüm korkusu ile biraz hizaya gelir, mahkemedeki şerir ne giydiği ödünç alınmış takım elbiseye ne taktığı kravata ne mahkemede gösterdiği saygıya istinaden ceza indirimi alabileceğine güvenmez ne de iki de birde çıkan aftan yararlanabileceğini düşünmez ve işlediği suçun cezasını çok ağır bir şekilde çekeceğini bilirse belki bir nebze düşebilir suç oranı ama dedim ya ben hukukçu değilim. Sadece görüp okuduklarımı naklettim o kadar. Kalınız sağlıcakla efendim.

 

Kaptan H. Tuncay Alpman 

26/07/2020

google