Beybabanın Megafonu
09 Nisan 2025, Çarşamba 14:20Yıllarca gemilerde baş ve kıç posta arasında manevralarda yapılan muhaberelere şahit oldum. Gemiciliğimde, serdümenliğimde ve bilhassa zabitliğimde beybabaların kumandalarını defaten pasaparola ettim baş ve kıç postalara. Ben mesleğe başladığım zamanlarda yani zurnanın son deliği bile olmadığım vakitlerde gemilerde baş postaya megafon denilen bir boru ile kumanda verilirdi ama o vinç, ırgat, yolcu kalabalığının uğultusu arasında da beybabanın emir ve kumandaları af buyurun davulcu yellenmesi gibi duyulmaz olurdu. Tabi o zaman ki durumum dolayısıyla baş ve kıç postalardaki personelin verilen komutları nasıl duyupta yerine getirebildiğini de anlamış değilim.
Bahse konu filoda ikinci gemim S/S Tarı’dır ki o zamanlar saygıdeğer ve muhterem Beybaba Bodos İhsan Kaptan bir teneke boru ile baş tarafa seslenirdi. O teneke boruya da bilahare megafon dendiğini öğrendim. Alelade, kesik koni şeklinde dar kısmında ağızlığı, gövdesinde tutamağı olan çınko veya galvenizli saçtan imal edilmiş bir boruydu. Makam-ı cennet ikinci kaptanımız Kumyarlı Mehmet Kaptan bende ki gemiciliğe heves ve istidadı keşfetmiş ve vardiyasında köprü üstüne çağırıp serdümen Mustafa Tavukoğlu’na bana dümen tutmasını öğretme talimatını vererek ilk meslek bilgilerimi almamı sağlamıştı. Makamı cennet, kabri gülistan olası Mehmet kaptan pusula okumanın yanında bütün Ege ve Akdeniz kıyılarının burun, fener, ada vesair yerlerini gösterip öğretmekle kalmamış gayret ve öğrenmek hevesim karşısında da mutlu olmuştu. Tabi bu öğretme becerisinde elinden eksik etmediği ince bir sopanın da çok büyük bir payı olduğunu söylemeliyim. Eğer bir gün önce öğrettiği bir şeyi bilemez veya unutursam o sopa acımasızca inerdi bacaklarımın arkasına veya mabadıma. Elleri sağ olası kaptanım işte böylece öğrettiği bilginin de unutulmamasını sağlar ve bilgiyi pekiştirirdi ki aradan geçen yüzyıllar kadar uzun zamanlardan sonra bile hala Ege veya Akdeniz’de ki kıyılarımızda haritasız seyir yapabiliyorsam bunu o cennetmekan sevgili kaptanıma borçluyum. Nurlar içinde yatsın. İşte bu bilgileri öğrendiğim kutsal ve mukaddes köprüstünde bir kenarda dururdu bu mezkür megafon. Limanlara giriş ve çıkışlarda, demir sahalarına iner veya demirden kalkarken de İhsan beybabanın elinde köprüüstünün sancak veya iskele kırlangıcında arzı endam ederdi.
Sonra gemi havuza girdi, bir takım adamlar geldi köprüüstü ile baş taraf ve kıç taraf arasında kablolar filan çekildi. Ne oluyor diye sordum arkadaşlara, konuşma devresi çekiliyor dediler ama bir şey anlamadım. Gemi havuzdan çıkmış, tersane iskelesine bağlamıştı ki beni gemiden alıp Akdeniz vapuruna tayin ettiler. Ufacık Kısmet römörkörüde gemi bordasından Karaköy’e hareket edecek ve gemiden çıkartılan bir takım lüzumsuz malzemiyi de şirket deposuna götürecekti. Ben de bindim rahmetli İsmet kaptanın Kısmet römorkörüne, Sirkeci’deki şimdi yerinde yeller esen İşletme binasına gitmek için. Römorkörün kıç güvertesinde ki heke ayrılmış malzemelerin arasında da gözüme bir şey çarptı. Beybabanın megafonu. Üçüncü Çarkçı Seyfi Tistun Bey sigara içiyordu yanımda. Bunu niye attılar ki dedim. ‘’Uşağum ha, yeni hat çekeyiler. Artuk ha büle bağırıp çağurma olmayacak.’’ dedi. Atacaklarına keşke bana verselerdi dedim gayri ihtiyari.
- Ula ne edeceksun oni?
- Olsun, gemiden hatıradır, saklarım dedim
- Eyi da, al senun olsun dedi.
Kızmazlar mı dedim. ‘’Kim ne deyecek uşağum, al da.’’ deyince ikiletmedim, aldım megafonu getirdim eve. Anam rahmetli ‘’Oğlum, bu ne?’’ dedi. Gemiden hatıra dedim. Başını salladı lahavle babında. Alışmıştı benim tuaflıklarıma, sesini çıkartmadı.
Sonra gemilerde baş ve kıç postalar arasında muhabere imkanları inkişaf etti, çok modern sistemler vücuda getirildi ve hatta bilmem görüp hatırlayan kaldı mı ama M/T Kaptan Asım Alnıak tankerinde köprüüstü ve baş taraf arasında halat kumanda telgrafı bile vardı. Zamanla sabit devreler, elektro megafonlar bile unutuldu. Ufak minyatür WT. cihazları kullanılır oldu ve hatta zabitin elini meşgul etmesin diye bunların mikrofonları bile baretlere veya yakalara takılabilir hale getirildi ama aslını inkar eden haramzade derler ya o ilkel megafonların yerini de kimse tutamadı. Çünkü denizcilik o zamanlar vardı benim jenerasyonumun gözünde. Hoş şimdi benim jenerasyonumdan da kimse kalmadı diyebilirim de birkaç dinazör eskisi sürünüp duruyoruz bu rezil dünyada.
Nereden nereye geldik. Bir beybabanın megafonu neleri hatırlattı bana… Mezkur megafon şimdi benim çalışma odamda, mahalli mahsusunda sessiz ve mahsun bekleyip duruyor. Yıllarca evden eve taşınırken gene benimle taşındı bu megafon, benimle beraber Almanya’ya gitti, 15 sene eski günlerden bir yadigar olarak durdu masamın yanında. Benimle birlikte vatana döndü ve nihayet Selimpaşa’da ki evimde çalışma odamda şeref makamına kuruldu. Ben gök gemisine tayinimi bekliyorum o da benden sonra ki akıbetini. Hiç unutamıyorum, bir arkadaşın torunu ‘’Kaptan amca bu mangal borusu niye burada duruyor’’ diye sormuştu da verecek cevap bulamamıştım. Ben o mübarek megafonun ağızlık kısmına kulağımı dayadığım zaman cennetmekan Beybaba Bodos İhsan Kaptan’ımın mübarek sesini duyuyorum. Zaman bu kadar da değişti mi efendim! O muhterem beybabanın kullandığı megafona emanet-i mukaddese muamelesi yapan ben ve yorum yapan zamane gençliği… Karar sizin.

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.