sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbet
medyum

İstanbul
15 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Beybaba - 2. Bölüm

19 Ekim 2023, Perşembe 12:15

Emekli olmayı istememişti. İsteği; çıktığı bir seferde derin, çok derin bir suda gemisi ile batıp dalgalara karışmak, yüzlerce metre derinde ebediyete kadar gemisiyle bütünleşmekti.

Allah, onu bile çok gördü ulan diye sezernişte bulunurdu. Girit Adası’nın arkasında bordasından sac atan gemisini terk etmeyerek bütün personelini kurtarma helikopterlerine bindirdikten sonra davlumbaza çıkıp gemisi ile batan Nuri Kaptan’ı rahmetle anardı.

Nuri Kaptan’ın gemiyi terk etmemek kararı üzerine iki kaptanı çok uğraşmış ancak koca denizciyi kararından vazgeçirememişti. ‘’Bana şerefsiz demelerine nasıl katlanırım Efendi Kaptan. İşte görüyorsun, şerefime leke sürmedim. Başarılar dilerim oğlum.’’ diyerek davlumbazın kapılarını içerden kilitlemişti.

İnsanlar, ‘’Herif kafayı yemiş, yahu insan göz göre göre gemi ile batar mı?’’ dediklerinde ‘’B..k herifler, şeref yoksunu d..yyuslar! Ulan siz ne anlarsınız kaptanlıktan, ne bilirsiniz kaptanın onuru, gururu hakkında d…yyus oğlu d…yyuslar?’’ der, Biscay Körfezi’nde bir kurban bayramının ilk gününde gemisi ile batıp ebediyete intikal eden Burhanettin Işın, filoda ki lakabı ile Ölü Burhan Kaptan ve personeline bir fatiha okurdu.

                        **************************

Denizi bıraktığı ilk haftalarda muntazaman denizcilik firmalarını ziyaret etmişti. Denizden ayrıldıktan sonra hiç olmazsa firmalar da biraz vakit geçiririz diye düşünmüştü. Önceleri çok itibar görmüş, güleryüzle karşılanmışsa da çoğu kendi rahle-i tedrisinden geçmiş gv. zabitlerinden, müdürler, enspektörler. DP’lerin bitmez tükenmez telefon muhabbetlerinden, pardon deyip alakasız mevzulardan bahsetmelerine, daha açıkçası acaba bu ihtiyar niye geliyor, iş mi isteyecek diye düşündüğünden bu işletmelerden de elini ayağını tamamen çekmiş, içine kapanmış evde de kaptanlığının sökmediğini anlamış, dominat Zinnur Hanım’ın yanında pasif, sessiz, silik bir hayatı kabul ile yaşamaya başlamıştı.

Ağır ağır çalışma odasına girip masasının başına geçti. Sol tarafında inceden bir sızı, acayip bir sıkıntı vardı göğsünde. Hayırdır inşallah dedi.

Kapısı açıldı birden. Suma güreşçileri gibi eşofmanlar içindeki Zinnur Hanım ‘’Hadi Efendi’’ dedi. ‘’Kalk bir, iki lokma kahvaltı et de git evden. Akşama kadar da eve gelme. Birazdan Sündüz Hanım temizliğe gelecek, dolaşma ayak altında.’’

Birden celallendi Beybaba. Koca gemiyi inleten sesi ile bağırdı avaz avaz. ‘’Başlarım ulan Sündüz karısının top kahküllü anasından. Ulan gemiden ayrıldım, evimden de kovuluyorum. Nereye giderim ulan bu havada be?’’

Zinnur Hanım’ın hiç de altta kalmaya niyeti yoktu. ‘’Koskoca adamsın yahu, temizlik var.’’ dedim. ‘’Git işte bir yerlere. Ne bileyim, kahveye git, sinemaya git. Sündüz Hanım evde namahrem varken rahat edemiyor.’’ deyince Beybaba patladı.

‘’Ulan, bu Sündüz karısı soyunup koynuma girse memleket aşırı kaçarım be. Bu postal kendini kadından mı sanıyorda erkekten kaçıyor? Kim, hangi erkek bakar ulan o karıya!’’ dese de Zinnur Hanım’ın ısrarları sonucu ‘’Batsın ulan bu evin temizliği be’’ diye söylenip kapısını kapatmaya çalıştı. Biryandan da ‘’Hiçbir yere gitmiyorum. O Sündüz kenefini de bir daha bu evde istemiyorum. Yeter ulan, yeter be.’’ diyerek kapısını kapatıp girdi odasına.

Zinnur Hanım bu çıkışın altında kalamazdı. Evde iki otorite karşı karşıya gelmişlerdi. Senelerdir sürdürdüğü idaresinin tehlikeli olduğunu düşünen Zinnur Hanım eğer pes ederse idarenin elden gideceğine ve Beybaba’nın  katı ve sert disiplin anlayışı ile yönettiği gemisindeki faşist bir idarenin evde de hüküm sürmeye başlayacağına olan inancıyla kapalı oda kapısına hamle etti. Kapının içerden kilitli olduğunu görünce “Bana bak Efendi! Otur odada, bir yere de çıkma, kapını da açma.’’ diye bağırmaya başlayınca Beybaba hışımla kapıyı açıp bu ev benim, ben hayatta olduğum müddetce günün yirmi dört saatinde istediğim her yere girer çıkarım. O Sündüz karısınında suratının ta ortasına … ulan.’’ diye bağırınca Zinnur Hanım Beybaba’nın alnında parmak gibi atan damardan, kıpkırmızı çehresinden ürkerek ‘’Tamam, tamam osuruğu cinli herif’’diye söylenip kapıyı çekerek gitti. İşi tatlıya bağlamaya, tansiyonu yüksek ihtiyarı daha fazla sinirlendirmemek için alttan almaya karar verip sesini kesti.

Beybaba kıpkırmızı çehresi, sıklaşan kalp ağrıları ile odasında yalnız kaldı.

Yazı masasının önündeki misafir koltuğuna oturdu. Kolu yanında duran, kim bilir hangi geminin köprüüzerinden sökülmüş, seyyar bir eskici arabasında tesadüfen görülüp Beybabanın odasını şeref mevkine kurulmuş makine telgrafının kumanda koluna çarptı. Istampa kendisine verilen kumandayı makineye iletmek için kendine özgü çınlamalar ile verilen komut üzerinde durdu. Beybaba uzun bir müddet yerinden kalkamadan sıklaşan göğüs ağrıları ile etrafına göz gezdirdi.

‘’Sizler’’ dedi. ‘’Benim gibi teknelerinden kopartılıp dört bir yana dağıtılmış sekstantlarım, paraketalarım,palangalarım, kampanalarım, hayatımın en kıymetli şeyleri. Biliyorum ki sizler de benim gibi bedbahtsınız, tıkılıp kaldınız bu odanın içine. Siz sekstantlarım, yıllarca kaptanın gözü kulağı oldunuz. Güneşi, ayı, yıldızları ufka indirdiniz, geminin dünyanın neresinde olduğunu bildirdiniz kaptana. Sizin sayenizde okyanusları aştım, sizin sayenizde limanları buldum, gözümdünüz, gözsüs kaldım. Şimdi bu kasvetli odada gemide asla bir araya gelemeyeceğiniz malzemeler ile aynı kaderi paylaşıyorsunuz. Hoş benimde sizden bir farkım yok. Bizler eskidik, unutulduk çağ dışı kaldık dostlarım, dinazor olduk.’’

Çevirdi başını fenerlerine baktı. ‘’Ya siz fenerlerim!’’ dedi. ‘’Ya siz, yıldızlar içinde yıldızdınız. Şimdi millerce uzaktan görünen ışıklarınızdan geçtim, kendinizi aydınlatamıyorsunuz.’’

Paraketelerim, palangalarım ve bütün kıymetli hazinem. Sizlere azap verdiğim için beni affedin. Sizleri bu odaya hapsettiğim için bana kızmayın. Eğer sizleri buraya toplamasaydım hepiniz çoktan eskicilerin ellerinde paramparça olmuştunuz. Hiç olmazsa ben sağ olduğum müddetçe sizler emniyettesiniz burada. Ama ben gök gemisine tayin olunca akıbetinizin ne olacağını bilemem sevgililerim.’’ dedi. Koskoca gemilerden, o şahane varlıklardan, insanoğlunun yarattığı tanrının değil, insan oğlunun can verdiği o muazzez varlıklarda bir tanrı olan ben gördüğünüz gibi tıkıldım bu yirmi metrelik odaya. Ama mutluyum, sizler varsınız canlarım beni affedin, bende sizden bir parçayım.’’

Göğsündeki ağrı çoğalmaya, sol kolu karıncalanmaya başladı. Biraz su içmek istedi. Yerinden kalkamadı. Zinnur Hanım’a seslenmek istedi. Sesi pek cılız çıktı. Zaten o anda çalışmaya başlayan elektrik süpürgesinin kötü sesi Beybaba’nın cılız sesini bastırdı.

Ulan yıllarca binlerce beygirlik makine sesinden yüksünmedim.Bilhassa ninni gibi geldi bana.Bilakis makine durup ortalığı bir sessizlik kaplayınca huzursuz oldum.Ammavelakin şu mendebur elektrik süpürgesi sesine alışamadım be dedi.

Göğsünün sol tarafında ki ağrı çok şiddetlenmişti.Kolu uyuşup hareket kabiliyetini kaybetmişti.Ter vücüdunun bütün gözeneklerinden fışkırıyor,baş dönmesi hızlanıyordu.

Ulan armatörler, personel müdürü denen g..t yalayıcılar, DPA denen d..yyusu ekberler, enspektör denen o… çocukları ihtiyar dediniz, çağ dışı dediniz, bunamış dediniz beni gemimden ayırdınız. Yalnızlığa, hasrete, esarete duçar ettiniz. Oda korkunç bir patlama ile sarsılıp fevkalade parlak bir ışık ile aydınlandı. O zaman gördü kendisine yaklaşan gök gemisini. Gemi yaklaştı. Borda verip durdu. Küpeşteye sıralanıp bakan, eski ta denize çıktığı günlerdeki arkadaşlarını gördü. Kendisine el sallıyorlardı.

Eşek Halit, Katırcı Ali, Enişte Osman ayrılmaz eküri Cav Cav Ali ve Andırınlı Ahmet, Bosi Mehmet, Muğlalı Arap Bayram, Hatan Arı, Şileli çift İsmailler, Deve Dudak ve adlarını unuttuğu eski deniz yoldaşları el sallayıp duruyorlardı. Baktı, baktı akıl erdiremedi. Yahu bu arkadaşlar nasıl bir araya gelip bu gemide buluştular ki derken küpeşteye dizili arkadaşları bir ağızdan ‘’Beybaba, çok çektin. Gel artık gök gemisine, katıl artık aramıza.’’ dediler. Şaşırdı.

Başını kaldırıp köprüüstüne baktı. Sancak kırlangıçta dizili başlar arasından Kürt Nevzat Kaptanı, Eşekçi Abidin Kaptanı, Kaptan Yusuf Yelkenkaya’yı, Prens Abbas Kaptanı, çarkçıbaşılarını gördü. ‘’Hayırdır inşallah’’ dedi.

‘’Hadi Beybaba, demir alıyoruz. Katıl bize, hadi!’’ dediler.

Birden gürledi Kürt Nevzat Kaptan, ‘’Efendi Kaptan, sancaktan pilot çarmıhı mayna’’ anında cevapladı 2. Kaptan. ‘’Deli Muhsin hay hay başüstüne Beybaba.’’ 3. Kaptan Nurettin Ceyişakar’ın nezaretinde sancak bordadan pilot çarmıhı atıldı.

Hadi buyurun efendim diyen Nurettin Kaptan’a gülerek baş selamı veren Beybaba Bismillah çekerek tırmanmaya başladı çarmıha.

                        *************************

Temizlik bitmiş, beygir suratlı, at anası kılıklı Sündüz karısı bir yığın hırtı pırtı dolu poşeti elinde evden ayrılmıştı. Neden sonra Zinnur Hanım’ın aklına düştü Beybaba. Bir-iki sefer yüksek sesle seslendi, cevap alamadı. Kalkıp odasına gitti. Kapıyı çaldı. Gene cevap alamayınca “İnat adam anam, inat ne olacak.’’ deyip yavaşça tokmağı çevirip kapıyı açtı.

Beybabayı koltuğunda oturur, yüzünde tatlı bir tebessüm, yarı açık göz kapakları ile çok sevdiği, özlediği, özlemini çektiği bir şeye bakar gibi buldu.

Yanındaki makine telgrafının kumanda kolu “Makine Tamam’’ işaretini gösteriyordu.

22.02.1995  Tenerif

M/V Preveze            

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google