yeni
İstanbul
19 Nisan, 2025, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

BEN SAVARONA’DA İKEN

18 Nisan 2016, Pazartesi 11:22
Savarona’nın İstanbul’daki mekânı, bağlama limanı, Kuruçeşme önleri. Baş – kıç ve iskele halatları ile bağlı iken pruvada Galatasaray Adası, sancak kıç omuzluğunda geceleri ışıklar içinde I’inci Boğaz Köprüsü ile süslü.
Denizde seyir halinde iseniz Rumeli’nin bu kesimi sizi mıknatıs gibi çekiyor, etki sahasına alıyor. Boğazın bu kesimi nisan ayı ortalarında baharı çok canlı karşılıyor, her yer çiçeklerle, yeşilliklerle, mimozalarla, yasemin, lale ve sardunyalarla kaplı. Geçen gemilerin ne kadar dikkatini çekiyor bilmiyorum, ama yolun üstünde yamaçlarda Savarona’ya limanda tepeden bakan Halide Hanım Korusu var.
   
Akşamın alacakaranlığı daha çökmemiş, deniz trafiği her iki yönde de hareketli. Karadeniz’den Marmara’ya, Marmara’dan Karadeniz’e seyir halindeki gemilerin bordo fenerleri güneşin dinlenmesi ile böyle dar sularda daha erken göze çarpıyor. Yalıların, köşklerin pencerelerine vuran güneş ışıkları artık kızıllığını kaybederek kararmaya yüz tutuyor. “Ben buradayım, ben güzellikleri ile insanları birbirine bağlayan yeryüzü cennetlerinin hasıyım.” diyor. 

ÇARPICI BİR DENİZ GEZİSİ İLE TAÇLANDIRMA
Tarih 13 Nisan 2016 saat 18 30 Kuruçeşme önleri. Cemil Topuzlu Parkı çevresi alûl alâ güvenlik tedbirleri ile kuşatılmış. Gündüz Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nde yapılan 13’üncü İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine katılan 56 üye ve 5 gözlemci üye, boğaza geliyorlar.
    
Yeryüzündeki Müslüman ülkelerin akılcı (rasyonel) yönetimlere, çağdaş hukuk devleti olmaya, demokrasiye ve barışçı dış politikalara ihtiyaçları var. O toplumlarda kadın hakları ve işçi – çalışan kitlelerin yarınları gri, eğitim çağdaş değil, günün gerçekleri ile bağdaşmıyor. Bu toplantılar, o değerlendirmelerle çağ dışı eksikleri görür, havanda su dövülmezse,  o zaman gayeye hizmet eder. Ama bizim konumuz bu değil.
    
Zirveye katılan misafir ülke devlet ve hükümet başkanlarına Savarona’da akşam yemeği verilecek ve bu yemek güzel, çarpıcı bir deniz gezisi ile de taçlandırılacak. Program böyle.
   
Kuruçeşme önleri karadan, denizden ve hatta havadan kontrol altında. Beyaz kuğuyu çağrıştıran dev yat hatırlı, zengin, fakir ve çoğu istikrarsız İslam ülke yöneticilerini mevsiminde en güzel olduğu bir ay ve saatlerde gezdiriyor. Süzülerek Karadeniz yönünde, kuzey rotasında ilerliyor. Gaye misafirlerde unutulmaz anılar bırakmak, haklı olarak etkilemek.

SAĞDA (SANCAKTA) ASYA, SOLDA (İSKELEDE) AVRUPA
Ana güverte de kurulan ve kıç üstüne kadar uzanan U tipi masanın açık kıçüstü hizasında şanlı sancak dalgalanıyor. Saatler ilerliyor. Ev sahibi ülke olarak Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan konuklara günün ehemmiyetini, Boğaz’ı ve Türkiye’yi tanıtıcı bir konuşma yapıyor. Ve bu konuşmanın bir yerinde ; “…sağda Asya, solunda Avrupa, dünyada bir benzeri yok…” diyor ve konuşmasına devam ediyor.
     Biz kara toplumuyuz. Böyle bir konuşmayı denizle, denizcilikle az çok ilgisi olan biri yapsa idi, uçakta, otobüste, yolda olmadığını bilir içinde bulunduğu gemide; “sağ değil sancağımızda Asya, sol değil iskelemizde Avrupa”, derdi. Eğer “ne olmuş” diye düşünen kişiler varsa o kişiler sığdırlar. Türkiye’nin üç tarafı deniz ama idare edenler “gemi ve deniz nedir bilmiyorlar, konuya ne kadar da uzaklar.” denmez mi?
   
Yıllar önce Atina’da o günün Başbakanı Yorgo Papandreu ve eşi Ada Hanım 4’lü yemekteler, karşıda birkaç ada görünüyor. Konuşmanın bir yerinde: “Ege’de 12 deniz milini görüşebiliriz…” diyor R.T.Erdoğan. Gel de anma rahmetli Bülent Ulusu’yu. 1977’de Donanma K. olarak bir tatbikat dönüşü verilen brifingde: “Ege’de 12 d.mili ilanı bizim kırmızı çizgimizdir – harp sebebidir” demişti. Bilmek, bilinçli olmak, bilerek ülkeyi yönetmek...!
   
Gene aynı günlerde Levent – Ayazağa’da Harp Akademileri K.lığında Uluslararası Deniz Gücü ve Güvenliği sempozyumu düzenlendi, basına yansıdığı kadarı ile 40 ülkeden 1 000’e yakın davetli gelmiş. Belki gerçektende iyi ve faydalı oldu. Ancak R.Bülent Bostanoğlu’nun konuşmasında denizcilik camiasının da çok yadırgadığı: “Denizlere hakimlik süren kişinin dünyaya hakimlik sürer.”  düşük, manasız cümlesi taş gibi düştü. Seminerin ağırlığını yok mertebesine çekti. Mazeret ve izahlar yetersiz.
   
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (2007 – 2013) için eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “…O daha Cumhurbaşkanı olamadı, olmaya çalışıyor…”demişti, bir demecinde. R.Bülent Bostanoğlu bana o üzücü sözleri hatırlattı. Ankara’da Barbaros’un koltuğunu doldurdu mu, dolduramadı mı, karar sizin! Daha olmadı BAS sendromlu kişilere mesela Alev Gümüşoğlu’na sorsun. Gelişmiş toplumlarda lider, makam sahibi kişi, önce personelinin haklarını korur ve hatta iyi korur; alçak gönüllü ve hoş görülüdür.

56 GÜN KALABİLDİ
Tekrar M/Y Savarona’ya dönüyorum. Benim sınıfım 1966, 12 Temmuz’unda Heybeli’den hareketle 38 gün süren bir seyir yaptı. O yıl mezun olan deniz subaylarına 9 ülke limanını gezdirdi, açık deniz eğitimi verdi, yarınlara hazırladı. Ben Savarona’da iken sanki her şey daha sade ve güzeldi. 1979’da Ermeni yedek subayın çıkardığı iddia edilen yangın o beyaz kuğuyu çok tahrip etti. Bu konuyu 2 – 3 defa detaylı yazdım. Aşağıda bulduğum linklerden birini alıyorum, ama gene de o muhteşem yatın geçmişine kısa da olsa değineceğim.
   
Savarona ismini Hint Okyanusu’nda yaşayan bir Afrika kuğusundan alır. 1931’de Hamburg’da şanlı Yavuz muharebe kruvazörünün yapıldığı Bohm und Voss Tersanesi’nde inşa edildi. Bayan Emily Margaret Cadwalader tarafından açık denizlerde seyir yapmak ve kumar oynatılmak için yapıldı. 3 – 4 sene Atlantik’te dolaştı,  hiçbir şekilde Amerikan karasularına girmesine müsaade edilmedi. O yıllarda Southampton limanında bekledi. Mal sahibi kadın geminin baş mühendisine (B.Ç.) aşık oldu. Aile faciası çıkacaktı.
     
Gemi, Şubat 1937’de Londra’da denizcilik camiasında satışa çıkarıldı.
     Biz T.C olarak satın aldık. Londra Büyükelçimiz Fethi Okyar 24 Mart 1938’de gemi kıç gönderine Türk bayrağını çekti. Alıcılar arasında A.Hitler’de vardı.
    
Süvari Sait Özege ve 45 personelli gemi Ege de Türk Karasularına girdikten kısa süre sonra 01 Haziran 1938’de 06 30’da Florya’ya demirledi. Atatürk Dolmabahçe’de idi. Buradan vira demir etti, 13 45 de Dolmabahçe önlerine gelip tekrar demirledi. 2 saat sonra Atatürk Acar Motoru ile yanında; Hasan Rıza Soyak, Salih Bozok ve Kılıç Ali ile yata/gemiye çıktı. Önce ismini “Güneşdil” olarak değiştirmek istedi, sonra vazgeçti , “Böyle kalsın, değişmesin” dedi.
   
Büyük Atatürk 1 Haziran’da, saat 13 45’de geldiği ve sonra çok sevdiği bu yatta 56 gün kaldı. O güvertelerin her tarafına hatıraları sindi, o güvertelerden İstanbul’u seyretti, o güvertelerde kararlar aldı. Ve 25 Temmuz 1938 gecesi fenalaştı, sabahı bekleyemedi, oturduğu koltuğu ile acilen Dolmabahçe’ye alındı. Çok, çok sevdiği; “Çocuğum” dediği M/Y. Savarona’ya bir daha dönemedi, ömrü yetmedi.

***
    Biz, 124 Deniz Harp Okulu öğrencisi (Cadet),  28 yıl sonra, 12 Temmuz 1966’da bu her güvertesi, köprüüstü, makine daireleri hatıra yüklü gemiye iskele iskelesinden çıktık. Sırasıyla: Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Cebelitarık, Barselona, Marsilya, Livorno, Augusto (Sicilya Adası ) ve La Valetta (Malta Adası) olmak üzere 9 liman yaparak Heybeli’ye döndük.
    
O günlerde yanımda olan sınıf arkadaşlarımdan bugün rahmetli olanlar oldu. Fakat Savarona bizim denizlerdeki ilk göz ağrımızdır. Sonraki yıllar dünyayı dolaştım ama o bir başka hatıra yığınağı ile yerini hep korudu.
   
Şimdi uzaklardan da olsa görünce, adını işitince ve hatta adı bile geçince; “Ben Savarona’da iken” deme hakkını kendimizde buluyoruz.

(Meraklısı için daha önce yazdığım konu ile ilgili makalelerden birinin linki)
google