Bayrak
04 Aralık 2024, Çarşamba 09:00Bayrak; bir milletin istiklalini simgeleyen sembol,uğruna yüz binlerce şehit verdiğimiz, gölgesinde hür ve asude yaşadığımız, istiklalimizin sembolü. En kıymetli varlığımız uğruna canımızı fedadan çekinmeyeceğimiz varlık.
Bize daha akıl bağli olduğu zamanlardan başlayarak öğretilen, okullarda pekiştirilen, asker ocağında sevgisi zirveye ulaştırılan karşılıksız sevgi ve hatta sevgiden öte bir şey bayrak sevgisi. Tabi bu bir bez parçasına değil, o bezin betimlediği sembole gösterilen saygı ve hürmet ve aşk ifadesi.
Bir Türk düşünemiyorum ki bayrağına saygısız olsun! Lafa gelince elhamdülillâh mangalda kül bırakmayız ama uygulamaya gelince artık adam sendecilikten mi, boşvermişcilikten mi bilmem bayrağımıza gereken saygıyı gösterdiğimizden emin olamıyorum.
İstanbul’a inerken otobüsün camından bakıyorum, yazlık sitelerin girişlerinde devamlı yaz, kış bayrak asılı. Çok güzel ama asıldığından beri de ne indirilip temizlenmiş,ne de tamir edilmiş ve hatta bazılarının uçları eskimiş, renkleri atmış, bakımsız. Esasen ve de kanunen bayrağın bakımlı, temiz ve kanununa uygun olarak vaz edilmesi lazım mahall-i mahsusuna. Demir mahallerindeki gemilere bakıyorum; kıç gönderlerinde dalgalanan bayraklar baca isinden kararmış, rengi atmış. Halbuki bizim zamanımızda çok absürt bir kelime ama maalesef doğru, bayrak sabah saat 08:00’de kıç göndere toka edilir ve akşam saat 17:00’de arya edilip muska yapılır, personel salonuna alınır, ıslaksa kurutulur, ütülenir, kirlenmişse yıkanır, eskimişse tamir edilir, kullanılmayacak hale gelmişse yenisi ile değiştirilirdi. Bu işlerin yerine getirilmesinden de fenerci sorumluydu. Şimdi filoda da işler eskisi gibi yürümüyor farkındayım ama devir böyle demek ki! Ayrıca gemilerdeki titizliği ve disiplini karadaki konutlarda, sitelerde görebilmeye imkan yok tabi…
DB.Cargo bizim hem okulumuz, hem ekmek teknemizdi. Orada öğrendiklerimizi hiçbir okulda öğrenmemize imkan olacağını sanmıyorum, en azından tecrübe babında. Bir anımı anlatarak sözlerimi bitirmek istiyorum.
O zamanlar zabitlerin nelere dikkat ettiği babında gerçekten önemli bir olay anlatmak istediğim, birebir yaşadığım S/S Manisa ile Amerika seferinde New-orleans’tayız. Hangi sebebe mebni postalar tahmili öğleyin kesti. Biz normal mesaiye devam ettik. İçeri postaydım. Saat 17:00 oldu. Sancakları almam gerekiyordu. İkinci kaptan rahmetli Kamil Atay (Canberra Kamil) güvertede son kontrolleri yaparken gidip kıç gönderden Türk bayrağını aldım, güzelce katlayıp muska yapıp, kucağımda miyara çıkıp işaret sereninden Amerikan bayrağını da indirip güverteye gelirken Kamil kaptanın işareti ile yanına gidip ‘’Buyrun efendim’’ dedim.
- Tuncay, ne yaptığının farkındamısın? dedi.
Şaşırdım, bir b..k yemişimki ikinci alabanda çekiyordu ama ne, cevap veremedim tabi. Üsteledi rahmetli.
- Evet, Tunçay! Dinliyorum, ne diyeceksin?
- Efendim bilmeyerek bir kabahat işlemişim muhakkak ama inanın bilmiyorum. Ne yaptığımı söylerseniz bir daha yapmam.
- Düşün bakalım!
Düşüncem dumura uğramıştı. Cevap vermediğimi, daha doğrusu yaptığımın bilincinde olmadığımı anladı ve sordu.
- Sen ne yapıyorsun?
- Efendim, 16.00-20.00 vardiyacısıyım. Saat 17:00 sancakları arya ettim.
- Güzel ama önce Türk bayrağını arya ettin kıç gönderden.
- Evet efendim.
- Bilahare Amerikan bayrağını arya ettin değil mi?
- Evet efendim.
- Peki kıç taraftan miyara gidip Amerikan bayrağını arya etmen ne kadar sürdü zaman olarak?
- Efendim, tahminen yedi, sekiz dakika filan zannedersem.
- Güzel! Geminin bu yedi, sekiz dakikalık zaman içinde bandırasız kaldığını hiç düşündün mü?
Ben de tıs yok, verecek cevap yok. Hazır ol’da bekliyorum. Eyvah! Raporu yedik, dönüşte çekerler, verirler sürgün gemisine.. Rahmetli anladı herhalde suratımın şeklinden.
- Bak Tuncay! Bunlara dikkat edeceksin. Çalışkan çocuksun, işini seviyorsun, çalışıp kaptan olmak istediğinin de farkındayım. İnşallah muvaffak da olacaksın ama bu demek değildir ki seni bu hareketin için cezalandırmayacağım.
- Başüstüne efendim. Siz bilirsiniz.
- Korkma, rapor etmeyeceğim. Ama iki liman dışarı izinin yok.
Oh be, canıma minnet. Dışarı çıksam ne, çıkmasam ne! Amerika kaçmıyor ya. Üç ay sonra gene geliriz dedim. Uça uça gittim işimin başına ve sayın ikinci kaptanımın bu sözleri kulağıma küpe oldu.
Yıllar sonra ikinci oldum, süvari oldum… Her gittiğim gemide ilk uyguladığım iş, milli sancak sabah 08:00’de kıç göndere çekilecek, akşam 17:00 arya edilecek. Sancak çekmediğimiz açık denizler hariç hiçbir limanda bu kaide değişmedi. Zabitlerden çok şikayet aldım, gemicilerden küfür yedim ama taviz vermedim. Çok sordu zabitlerim…
Beybaba veya Süvari Bey sadece siz bu kadar titizleniyorsunuz ama bakın bütün gemilerin sancakları gönderde kalıyor filan dediler.
Ama bakın dedim, lafa gerek yok. Bu benim idare tarzım ve bana boşuna SS diye lakap takılmadı. Eminim ki denizde olduğum zamanlar da gök okyanusundan beni görüp için için gülüyordu benim muhterem Canberra Kamil Kaptanım…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.