BAVUL
14 Haziran 2018, Perşembe 21:55BAVUL
Anadolu yakasındaki kalbur üstü semtlerden birinde sokaklardan hurda toplayan hurdacıların bile almaya tenezzül etmediği bir bavul duruyordu çöp konteynerinin yanında.
Plastik - suni deri karışımı, üstü ekose bir kumaşla kaplı çok çok eski model çift kilitli, çift atma kayışlı artık kullanılmayan onların yerine modern, tekerlekli, teleskobik saplı valizlerin, çantaların arasında yer alan sıradan bir bavul işte. Kahverengi boyası yıllarca kullanılmaktan, otobüs tren - tayyare bagajlarında taşıyıcı bantlarda taşınmaktan yer yer sökülmüş, yırtılmış, ezilmiş, altmış yıla yakın bir zamanda acente motorlarından, servis araçlarından incelerle güverteye çekilirken borda saçlarını sürtünmekten yol yol çizilmiş, rengi atmış, seksenbeş santim boyunda ortadan saplı klasik bir bavuldu işte hemde en adi ve en ucuzundan.
Bundan altmış yıl mukaddem Miço Cemil idarenin ordino katibinden ordinosunu, muhasebesinden de yol harcırahını alıp tuttu Sirkecinin yolunu. Hocapaşaya gelip ertesi sabah Zonguldaka gidecek otobüste yerini ayırtıp biletini cebine koyduktan sonra parasının geri kalan kısmı ile bir denizci çantası almak istedi. Mercanı salık verdiler. Mısır Çarşısının arkasından ağır ağır çıktı Mercana. Vitrinlere bakarken gördü bavulu. Kurt tezgahtar tapon mala alıcı çıktığını sezdi hemen. Elinde kalan son parçayı her ne olursa olsun satmak kararı ile yılış yılış dalkavukça bir gülüşle buyurun diye karşıladı Miço Cemili.
Değerinden çok daha aşağı bir fiyatta anlaştılar. Cemil iyi ve ucuz bir bavula kavuşmanın heyecanını yaşarken, hin oğlu hin tezgahtar saf müşteriyi kazıklamanın, hemen hemen aylardır satılamayan tapon malı hemde iyi bir kârla satmanın sevinci ile gülümsüyorlardı. Cemil, bavulu elinde evine geldi. Anacığı elleri ile yerleştirdi Cemilin eşyalarını dualar eşliğinde yeni bavuluna. Zaten bir - iki takım çamaşır ile iki - üç el örgüsü kazağından başka bir eşyası yoktuki saklanacak. Yegane pantolonu ütülendi, eskiciden aldığı ceketi silindi.
Devrisi sabah ön camı direkli, benzin motorlu, uzun burunlu, Austin marka kamyon kasası üzerine inşa edilmiş otobüsün içinde Cemil, üstünde bavulu Zonguldaka doğru yola çıktılar.
Maceralı bir yolculuk oldu. Otobüs iki sefer su kaynattı. Bir sefer lastik patlattı, İstanbul çıkışının onsekizinci saatinde salimen vardılar Zonguldaka.
Gece yarısıydı. Yol iz bilmezdi. Kaldı otobüs garajında bir başına.
Şafak atana kadar oturdu bir bankta bavulu yanında. Gün açtı, insanlar yolları doldurdu, saat ilerledi. Kalktı Cemil, sora sora buldu acentayı. Bir - iki saatte acentada bekletildikten sonra ufak bir tekne ile gönderdiler Cemili gemisine.
İskele başında Gv. lostromosu bıyıkları bitmemiş, hayatında ilk defa gemiye ayak basan genç miçoya ve göz alıcı bavuluna baktı.
Ula uşağum ha ne mene bavuldur o da. Gel hele dedi.
16 kişilik koğuşta yatırmak istemedi bu tıfıl oğlanı. Marangoz Remzi Dayı dinli,dinayetli ehli namus adamdı, iki kişilik kamarada yaşına hürmet tek yatardı. Yaşar Reis, Remzi Dayı ile anlaştı gözleri ile. Gel hele güzel bavullu uşak, ula ha bu bavula yazuktur da, o kovişa koymayayım ha onida yazuk olmasun dedi.
Böylece Miço Cemil, daha gemiye adım atar atmaz ayrıcalıklı bir konuma kavuşmuştu ama bunun sebebini anlayamadı bavulun kerametine bağladı.
Cemilin şansı yaver gitti. Sessiz, sakin iyi huylu bir insandı. Çok çalışkandı. Sevildi amirlerince. Altı ay sonra gemici, üçüncü yılın sonunda usta gemici olmuştu. Askere gitmek üzere gemiden ayrılırken dört yıllık gemiciydi. Elinde bavulu ile evine gitti. On gün sonra askerliğini yapmak üzere Haydarpaşadan trene biniyordu acemi alayına katılmak için elinde bavulu ile. Kör bir inançla inanmıştı bavulun uğruna. İskenderun eğitim alayına gelip teslim oldu. Mahalleden arkadaşı bir yaş büyüğü Nalbur Enver efendinin oğlu Muhsin eğitim çavuşu olarak askerliğini yapıyordu alayda. Bir evrak götürüyordu bölük odasına. Tesadüfen gördü, gözü takıldı önce Cemile sonra bavuluna. Hemen erlerden birini çağırdı, şu desenli bavulu olan acemiyi al kantine götür, misafir et, hemen geliyorum dedi.
Usta er adını bilmediği aceminin yanına geldi. Hey acemi, bavulu güzel, sana diyorum ulan gel bakalım buraya, bavulunuda alıp gel oğlum dedi. Biraz sonra geldi Muhsin Çavuş. Sarıldı iki arkadaş, mahalleden haber soruldu. Akabinde kalktılar, Muhsin Çavuşun delaleti ile hemen geldi Cemilin melbusatı, çavuşların yanında bir ranza ayarlandı Cemile tabiki Muhsin Çavuşun takımına alındı Cemil. Bavulu da çavuşların özel eşyalarının bulunduğu depoya kaldırıldı.
Cemil acemi eğitimi bitirdi. Onbaşı olarak Ayıntap mayın gemisine serdümen olarak gönderildi. Usta gemici ehliyeti sayesinde kurs görmesine gerek kalmadan tayini çıkmıştı. Cemil askerliğini çavuş olarak bitirdi. Bonservisi cebinde, bavulu elinde döndü evine.
Hemen güverte lostromosu ehliyetini aldı. Cemil iki yıl sonra mülazım kaptandı, üç ylın sonunda üçüncü kaptan olarak gemi hiyerarşisinde yerini aldı.
Bu sırada bavuluda baş altı koğuşundan baş altı kasarasındaki güverte lostromosu kamarasına, oradanda mülazım, ardından üçüncü kaptan kamarasına taşınmıştı.
Sonra aradan yıllar geçti. Cemil önce Efendi Kaptan, bilahare kaptan oldu. Beybaba dediler yıllarca personeli. Çok para kazandı. Pahalı, güzel bir ev aldı İstanbulun Anadolu yakasının mutena bir semtinden. Yazlık evleri oldu. Araba aldı, bankalarda parası birikti. Yatırım için bir - iki dükkan aldı. Evlendi. Oğlu içinde bir daire aldı. Her şeyi yeniydi, bir tek bavulu dışında. Defaaten tamire gitti bavulu. Efendim yenisini verelim daha ucuz olur demelerine aldırmadı. Evladım; tamir edebilirseniz edin, edemezseniz akıl vermeyin dedi. Beş - altı bavul parası harcadı tamir için aldırmadı. Hanımı; efendi ayıp oluyor, koskoca süvarisin, millet dilenci sanacak, değiştir artık şu bavulu dedikçe hanım karışmayın bavuluma, ben mezara, bavulum mezata derdi. Aman derdi hanımı da bayılırlar senin bavuluna da mezatta ya.
Yıllar boyu o bavul dünyayı gezdi gemiyle. Gemiye giderken de uçakla, otobüsle, trenle. Milletin bu grand tuvalet şık adamın taşıdığı bavula bakışı hiç şaşırtmadı Cemil Kaptanı. O bavulunun uğuruna inanıyordu.
Eşini kaybetti önce. Seda Hanımı sonsuzluğa uğurladığının üçüncü ayında elinde emektar bavulu yine gemiye yollandı. Bir zaman sonra iyice ihtiyarladı. Yaşı sekseni geçmişti. Artık gemide de iş vermiyorlardı. Çekildi evine. Bir - iki yılda yalnız yaşadı. Unutkanlık başlamıştı. Koca evin işlerine yetişemiyordu. Yemek yapamıyor, iyi beslenemiyordu. Disiplinli ve titiz bir insandı yanında kimse çalışmak istemiyordu.
Gelini iyi ve ılımlı bir kızdı. Bir gün oğlu ve gelini ziyaretine geldiler. Baba dediler; yaşlandınız, bakıma ihtiyacınız var. Eviniz çok büyük, bizde buraya taşınalım, bizim evi kiraya veririz, çoçukların okul masrafı çıkar, sizde aile ortamında olursunuz, size çok güzel bakarım, emin olun deyince tabi kızım ona şüphe duymuyorum. Hemen ne lazımsa yap oğlum dedi.
Ufak bir tadilat boya, badana filan yapıldı. İki evin eşyaları birleştirildi, bir çok luzümsuz parça elden çıkartıldı, bazıları çöpe atıldı. Cemil Kaptanın meşhur bavulunu da bu arada çöp konteynırına koydular ama tabiri caiz ise konteynırda kabul etmedi bavulu, konteynırları karıştıranlar çıkartıp sağına soluna baktılar, işe yaramayacağını anlayınca da fırlatıverdiler konteynırın yanına ,yüzüne bile bakmadılar. Cemil Kaptanın olanlardan haberi yoktu.
Okullar tatil oldu. Yazlığa gideceklerdi. Oğul bir hafta izin aldı iş yerinden. Babasını, karısını, iki çocuğunu Altınovaya götürüp yerleştirecek, bir hafta yanlarında kalıp dönecekti İstanbula.
Tamam dediler, valizlerimizi geceden hazırlayalım. Sabah erkenden yola çıkar nasipse serinlikte yol alır öğleden sonra Altınovada oluruz.
Gelini, oğlu, torunları çantalarını hazırlamaya başladılar. Cemil Kaptan, kızım benim bavulumu da getiriver dedi. Kadın yepyeni, modern, tekerlekli bir valiz getirdi. Cemil Kaptan bizim emektar bavul nerede kızım dedi.
Baba çok eskimişti, kullanılacak yanı yoktu onu çöpe attık deyince Cemil Kaptan kızım ne yaptınız siz benim bavulu değil beni çöpe attınız dedi. Çekildi odasına.
Sabah erken kalktılar. Yolda durur bir şeyler yeriz, serinlikte yol alalım dediler. Cemil Kaptan kalkmamıştı. Halbuki evde geç yatıp en erken kalkan o olurdu. Kapısını çaldılar, cevap vermedi, odasına girdiler, yatağında uykusunda can vermişti Cemil Kaptan sekte-i kalbten
Plastik - suni deri karışımı, üstü ekose bir kumaşla kaplı çok çok eski model çift kilitli, çift atma kayışlı artık kullanılmayan onların yerine modern, tekerlekli, teleskobik saplı valizlerin, çantaların arasında yer alan sıradan bir bavul işte. Kahverengi boyası yıllarca kullanılmaktan, otobüs tren - tayyare bagajlarında taşıyıcı bantlarda taşınmaktan yer yer sökülmüş, yırtılmış, ezilmiş, altmış yıla yakın bir zamanda acente motorlarından, servis araçlarından incelerle güverteye çekilirken borda saçlarını sürtünmekten yol yol çizilmiş, rengi atmış, seksenbeş santim boyunda ortadan saplı klasik bir bavuldu işte hemde en adi ve en ucuzundan.
Bundan altmış yıl mukaddem Miço Cemil idarenin ordino katibinden ordinosunu, muhasebesinden de yol harcırahını alıp tuttu Sirkecinin yolunu. Hocapaşaya gelip ertesi sabah Zonguldaka gidecek otobüste yerini ayırtıp biletini cebine koyduktan sonra parasının geri kalan kısmı ile bir denizci çantası almak istedi. Mercanı salık verdiler. Mısır Çarşısının arkasından ağır ağır çıktı Mercana. Vitrinlere bakarken gördü bavulu. Kurt tezgahtar tapon mala alıcı çıktığını sezdi hemen. Elinde kalan son parçayı her ne olursa olsun satmak kararı ile yılış yılış dalkavukça bir gülüşle buyurun diye karşıladı Miço Cemili.
Değerinden çok daha aşağı bir fiyatta anlaştılar. Cemil iyi ve ucuz bir bavula kavuşmanın heyecanını yaşarken, hin oğlu hin tezgahtar saf müşteriyi kazıklamanın, hemen hemen aylardır satılamayan tapon malı hemde iyi bir kârla satmanın sevinci ile gülümsüyorlardı. Cemil, bavulu elinde evine geldi. Anacığı elleri ile yerleştirdi Cemilin eşyalarını dualar eşliğinde yeni bavuluna. Zaten bir - iki takım çamaşır ile iki - üç el örgüsü kazağından başka bir eşyası yoktuki saklanacak. Yegane pantolonu ütülendi, eskiciden aldığı ceketi silindi.
Devrisi sabah ön camı direkli, benzin motorlu, uzun burunlu, Austin marka kamyon kasası üzerine inşa edilmiş otobüsün içinde Cemil, üstünde bavulu Zonguldaka doğru yola çıktılar.
Maceralı bir yolculuk oldu. Otobüs iki sefer su kaynattı. Bir sefer lastik patlattı, İstanbul çıkışının onsekizinci saatinde salimen vardılar Zonguldaka.
Gece yarısıydı. Yol iz bilmezdi. Kaldı otobüs garajında bir başına.
Şafak atana kadar oturdu bir bankta bavulu yanında. Gün açtı, insanlar yolları doldurdu, saat ilerledi. Kalktı Cemil, sora sora buldu acentayı. Bir - iki saatte acentada bekletildikten sonra ufak bir tekne ile gönderdiler Cemili gemisine.
İskele başında Gv. lostromosu bıyıkları bitmemiş, hayatında ilk defa gemiye ayak basan genç miçoya ve göz alıcı bavuluna baktı.
Ula uşağum ha ne mene bavuldur o da. Gel hele dedi.
16 kişilik koğuşta yatırmak istemedi bu tıfıl oğlanı. Marangoz Remzi Dayı dinli,dinayetli ehli namus adamdı, iki kişilik kamarada yaşına hürmet tek yatardı. Yaşar Reis, Remzi Dayı ile anlaştı gözleri ile. Gel hele güzel bavullu uşak, ula ha bu bavula yazuktur da, o kovişa koymayayım ha onida yazuk olmasun dedi.
Böylece Miço Cemil, daha gemiye adım atar atmaz ayrıcalıklı bir konuma kavuşmuştu ama bunun sebebini anlayamadı bavulun kerametine bağladı.
Cemilin şansı yaver gitti. Sessiz, sakin iyi huylu bir insandı. Çok çalışkandı. Sevildi amirlerince. Altı ay sonra gemici, üçüncü yılın sonunda usta gemici olmuştu. Askere gitmek üzere gemiden ayrılırken dört yıllık gemiciydi. Elinde bavulu ile evine gitti. On gün sonra askerliğini yapmak üzere Haydarpaşadan trene biniyordu acemi alayına katılmak için elinde bavulu ile. Kör bir inançla inanmıştı bavulun uğruna. İskenderun eğitim alayına gelip teslim oldu. Mahalleden arkadaşı bir yaş büyüğü Nalbur Enver efendinin oğlu Muhsin eğitim çavuşu olarak askerliğini yapıyordu alayda. Bir evrak götürüyordu bölük odasına. Tesadüfen gördü, gözü takıldı önce Cemile sonra bavuluna. Hemen erlerden birini çağırdı, şu desenli bavulu olan acemiyi al kantine götür, misafir et, hemen geliyorum dedi.
Usta er adını bilmediği aceminin yanına geldi. Hey acemi, bavulu güzel, sana diyorum ulan gel bakalım buraya, bavulunuda alıp gel oğlum dedi. Biraz sonra geldi Muhsin Çavuş. Sarıldı iki arkadaş, mahalleden haber soruldu. Akabinde kalktılar, Muhsin Çavuşun delaleti ile hemen geldi Cemilin melbusatı, çavuşların yanında bir ranza ayarlandı Cemile tabiki Muhsin Çavuşun takımına alındı Cemil. Bavulu da çavuşların özel eşyalarının bulunduğu depoya kaldırıldı.
Cemil acemi eğitimi bitirdi. Onbaşı olarak Ayıntap mayın gemisine serdümen olarak gönderildi. Usta gemici ehliyeti sayesinde kurs görmesine gerek kalmadan tayini çıkmıştı. Cemil askerliğini çavuş olarak bitirdi. Bonservisi cebinde, bavulu elinde döndü evine.
Hemen güverte lostromosu ehliyetini aldı. Cemil iki yıl sonra mülazım kaptandı, üç ylın sonunda üçüncü kaptan olarak gemi hiyerarşisinde yerini aldı.
Bu sırada bavuluda baş altı koğuşundan baş altı kasarasındaki güverte lostromosu kamarasına, oradanda mülazım, ardından üçüncü kaptan kamarasına taşınmıştı.
Sonra aradan yıllar geçti. Cemil önce Efendi Kaptan, bilahare kaptan oldu. Beybaba dediler yıllarca personeli. Çok para kazandı. Pahalı, güzel bir ev aldı İstanbulun Anadolu yakasının mutena bir semtinden. Yazlık evleri oldu. Araba aldı, bankalarda parası birikti. Yatırım için bir - iki dükkan aldı. Evlendi. Oğlu içinde bir daire aldı. Her şeyi yeniydi, bir tek bavulu dışında. Defaaten tamire gitti bavulu. Efendim yenisini verelim daha ucuz olur demelerine aldırmadı. Evladım; tamir edebilirseniz edin, edemezseniz akıl vermeyin dedi. Beş - altı bavul parası harcadı tamir için aldırmadı. Hanımı; efendi ayıp oluyor, koskoca süvarisin, millet dilenci sanacak, değiştir artık şu bavulu dedikçe hanım karışmayın bavuluma, ben mezara, bavulum mezata derdi. Aman derdi hanımı da bayılırlar senin bavuluna da mezatta ya.
Yıllar boyu o bavul dünyayı gezdi gemiyle. Gemiye giderken de uçakla, otobüsle, trenle. Milletin bu grand tuvalet şık adamın taşıdığı bavula bakışı hiç şaşırtmadı Cemil Kaptanı. O bavulunun uğuruna inanıyordu.
Eşini kaybetti önce. Seda Hanımı sonsuzluğa uğurladığının üçüncü ayında elinde emektar bavulu yine gemiye yollandı. Bir zaman sonra iyice ihtiyarladı. Yaşı sekseni geçmişti. Artık gemide de iş vermiyorlardı. Çekildi evine. Bir - iki yılda yalnız yaşadı. Unutkanlık başlamıştı. Koca evin işlerine yetişemiyordu. Yemek yapamıyor, iyi beslenemiyordu. Disiplinli ve titiz bir insandı yanında kimse çalışmak istemiyordu.
Gelini iyi ve ılımlı bir kızdı. Bir gün oğlu ve gelini ziyaretine geldiler. Baba dediler; yaşlandınız, bakıma ihtiyacınız var. Eviniz çok büyük, bizde buraya taşınalım, bizim evi kiraya veririz, çoçukların okul masrafı çıkar, sizde aile ortamında olursunuz, size çok güzel bakarım, emin olun deyince tabi kızım ona şüphe duymuyorum. Hemen ne lazımsa yap oğlum dedi.
Ufak bir tadilat boya, badana filan yapıldı. İki evin eşyaları birleştirildi, bir çok luzümsuz parça elden çıkartıldı, bazıları çöpe atıldı. Cemil Kaptanın meşhur bavulunu da bu arada çöp konteynırına koydular ama tabiri caiz ise konteynırda kabul etmedi bavulu, konteynırları karıştıranlar çıkartıp sağına soluna baktılar, işe yaramayacağını anlayınca da fırlatıverdiler konteynırın yanına ,yüzüne bile bakmadılar. Cemil Kaptanın olanlardan haberi yoktu.
Okullar tatil oldu. Yazlığa gideceklerdi. Oğul bir hafta izin aldı iş yerinden. Babasını, karısını, iki çocuğunu Altınovaya götürüp yerleştirecek, bir hafta yanlarında kalıp dönecekti İstanbula.
Tamam dediler, valizlerimizi geceden hazırlayalım. Sabah erkenden yola çıkar nasipse serinlikte yol alır öğleden sonra Altınovada oluruz.
Gelini, oğlu, torunları çantalarını hazırlamaya başladılar. Cemil Kaptan, kızım benim bavulumu da getiriver dedi. Kadın yepyeni, modern, tekerlekli bir valiz getirdi. Cemil Kaptan bizim emektar bavul nerede kızım dedi.
Baba çok eskimişti, kullanılacak yanı yoktu onu çöpe attık deyince Cemil Kaptan kızım ne yaptınız siz benim bavulu değil beni çöpe attınız dedi. Çekildi odasına.
Sabah erken kalktılar. Yolda durur bir şeyler yeriz, serinlikte yol alalım dediler. Cemil Kaptan kalkmamıştı. Halbuki evde geç yatıp en erken kalkan o olurdu. Kapısını çaldılar, cevap vermedi, odasına girdiler, yatağında uykusunda can vermişti Cemil Kaptan sekte-i kalbten
DENİZE VE GEMİLERE ÖMRÜNÜ VERMİŞ, BUGÜN HAYATTA OLMAYAN CEMİL KAPTAN VE BÜTÜN TÜRK DENİZCİLERİNİ SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ
H.Tuncay ALPMAN