Banjul'da ki Baba - 2. Bölüm
25 Eylül 2023, Pazartesi 11:27Kuzineden çıkıp kıç üstüne gittim. Genç bir zenci. Kıvır kıvır saçları, simsiyah zeytin gözleri, pırıl pırıl beyaz, bembeyaz dişleri ,eski üst başı ile sessiz sessiz bekliyordu. Öyle sıkı bağlamışım ki zavallı santim kımıldayamıyordu. O sırada yan lumbuzdan aşçıbaşı Orhan Usta ‘’Hayrola Beyim, hayırdır. Neler oluyor?’’ diye seslendi.
‘’Ha Orhan Usta geldin mi? Çöz bakalım şu çarşafı da anlayalım neler oluyor.’’ dedim.
Kolu serbest kalınca zavallı zenci önce bir, iki sefer ellerini oğuşturup hakkında verilecek cezayı mütevekkilane bir şekilde beklemeye başladı. Bu insanlar beyaz adamdan öyle bir yılmışlardıki ağzından tek bir müdafaa lafı bile çıkmıyordu. İçim acıdı adama.
- ‘’Evet arkadaş’’ dedim. ‘’Şimdi anlat bakalım. Ne arıyordun kuzinede?’’
Gayet fasih bir İngilizce ile cevap verdi.
- ‘’Kaptan karnım aç. Kokuyu duyunca dayanamadım. Bir tane alıp yiyeyim.’’ dedim. ‘’Vallaha bir başka niyetim yoktu.’’ deyince ‘’Peki’’ dedim. ‘’İsmin ne? Müslüman mısın?
- ‘’İsmim Abdülaziz, kaptan ve elhamdülillah müslümanım.’’ deyip çıkartıp hüviyetini gösterdi.
- ‘’Peki Abdülaziz Efendi, gel bakalım.’’ dedim. Alıp götürdüm personel salonuna.
- ‘’Otur bakalım Abdülaziz Efendi’’ dedim ve o sırada kuzineye açılan servis penceresinde beliren aşçıbaşı Orhan Ustaya, ‘’usta misafirim var biraz yemek verebilecek misin*’’ deyince, ‘’Tabi Beyim emrin olur.’’ diyen Orhan usta anında donattı masayı çorba, sebze yemeği ve talaş böreği ve ayrıca yanında tatlısı ile.
- ‘’Hadi buyur Abdülaziz Efendi’’ dedim. Doyur karnını, burada bir dindaşının gemisinde misafirsin.
Zavallı adam belki de hayatında böyle mükemmel bir sofrada böyle bol çeşitli yemek yememişti. Bismillah çekti ve bol ekmekle bir tabak çorbayı içip bitirdi. Sonra mütevekkilane bir bakışla ‘’Sayın Kaptan’’ dedi. ‘’Acaba bir parça kagıt verebilir misiniz?’’
- ‘’Hayırdır’’ dedim. Kağıdı ne yapacaksın?’’
- ‘’Kaptan’’ dedi. ‘’Ben doydum elhamdülillah ama evde karım ve çocuğum aç. Müsaade ederseniz bu kalanları da onlara götüreceğim ki karınları doysun onlarında.’’
Orhan Usta emekli bir tayyare makinist astsubayı idi. Aşçılığı hobi olarak yapıyordu. Bilgili ve kültürlü asker terbiyesi almış mükemmel bir insan ve aşçıydı dört dörtlük. Benden önce atıldı ve hemen özür diledi.
- ‘’Kusura bakmayın Efendim’’ dedi. ‘’Kendime hakim olamadım, affedin.’’
- ‘’Boş ver Orhan Usta’’ dedim. ‘’Rahat ol, konuş içinden geldiği gibi.’’
- ‘’Sen yemene bak be arkadaşım. Doyur karnını iyicene. Ben karın ve çocuğun için sana yemek vereceğim.’’ dedi ve bana baktı.
- ‘’Bravo usta’’ dedim. ‘’Tam da düşündüklerimi dile getirdin.’’
Çaylarımızı içerken Abdülaziz, karısının ve çocuğunun resimlerini gösterdi. Güzel bir Afrikalı kadın ve güzel bir arap bebek gibi üç, dört yaşlarında şipşirin bir kız çocuğu.
- ‘’Karım öğretmen, Kaptan Efendi. Bende İktisat mezunuyum. İkimizde Benin’de okuduk üniversiteyi ve orada tanışıp evlendik. Ancak ikimizde işsiziz. Ülkemizi sömüren yabancıların oyuncağıyız. Siyahi olmamız ayrıca iş bulmamızı enğelliyor. Karım haftada iki gün çalışabiliyor. Ben de gemi geldikçe iş bulabilirsem limanda hamallık yapıyorum. Aylık kazancımız 200 doları geçmiyor efendim.’’ dedi.
Başımızı eğerek sessizce dinledik.Ne yapabilirdik ki ?
Ama o akşam Abdülaziz Efendi’yi evine mutlu gönderdik. Koca bir koli dolusu kumanya, ayrıca Orhan Usta’nın özellikle hazırlayıp paketlediği talaş börekleri ve yanında sosu. Küçük kara bebek için de kaptan ikramı olarak bir koca kutu çikolata ile.
08.08.1994
Seyir-Meksika körfezi
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.