Balkan Savaşı'nda Donanma Varlığını Kullanamamanın Getirdiği Sonuçlar
11 Şubat 2022, Cuma 17:53Tarihimizin kara aylar içinde olan Ekim ayında İnebahtı bozgunu ile Akdeniz hakimiyetimizi kaybetmenin dönüm noktası,Balkan Savaşı’nın başlaması veRumeli'ye veda edişimiz. Kasım ayı ise tüm Ege Adalarını kaybederek Ege Denizi’nde hakimiyetimizi kaybetmemiz, Anadolu'ya hapis olmanın aylarıdır…
7 Ekim 1912 - 30 Mayıs1913 yılları arasındaki yapılan Balkan Savaşı, sonuçları ile Türk tarihinin en kötü olayıdır. Bir bozgun hatta bir faciadır. 9 ay gibi kısa süren bu savaşta Türkiye 167.312 km² ile Avrupadaki topraklarının %83'ünü ve 6.582.000 nüfus kaybetmiştir. Devlet bu acı faciaya nasıl geldi?
2. Abdülhamit'in iktidara geldikten sonradonanmayı Haliç'e kapatması, bilinenlerin dışında İngiliz danışmanlarının güçlü donanma istemediklerinden yola çıkarak yapıldığı değerlendirilmektedir. Çünkü Abdülhamit kendine göre denge politikası izlediğini sandığı için İngiltere’yiyanında tuttuğunu ve güvendiğini düşünmekteydi…İngiliz ıslah heyetinin tavsiyeleri ile donanmasını küçük gemiler ile Boğazların savunulmasına yönelik bir kuvvet yapısına dönüştürdü. Bu düşünceyi maalesef Cumhuriyet döneminde Mareşal Fevzi Çakmak'ta da görüyoruz. Ama o zaman ileriyi gören bir Atatürk vardı. Ancak 93 harbindeki denizlerdeki başarısızlıkve 1897 Yunan savaşındaki donanmanın hiçbir şey yapamaması Abdülhamid'itekrar büyük gemi almaya zorladı. Hamidiye ve Mecidiye eski kruvazörleri alındı. Biraz geriye gidersek İngiltere'nin Akdeniz'de benden daha güçlü donanma olmasınstratejisiNavarin Deniz savaşında başlamış ve yaşanmıştır. Daha 1827'desavaş hali olmadan barış zamanında Fransa ve Rusya’yı da yanına alarak donanmamızı yakması ve özellikle de denize atlayan tecrübeli denizcileri kurşunlamasıönemlidir. Balkan harbinde ordunun içine siyasetin girmesi mağlubiyetin en önemli nedenlerinden birisidir. Kara muharebelerimden ziyade Ege'de deniz hakimiyetini kuramamanın sonuçları bugün hala ülkemizin en önemli sorunu olarak bulunmaktadır.1897 Yunan savaşındaki donanma yetersizliği 1909 yılında Donanma Cemiyeti’nin kurulmasına neden olmuştur. Kısa bir sürede 46 şube ve merkeze bağlı müstakil şubeler 331 adede çıkmıştır. Halk çok isteklidir. Devlet görememiştir ama halk görmüştür. Donanmamız güçlü olmadığı sürece bir şeyin olmayacağını halk çok iyi anlamıştır. Balkan Savaşı’nda Türklerin güçlü donanma olmasını istemeyen İngiltere'nin, Ege'de Yunanistan'ın başarılı olması için gönderdiği danışman heyetinin Yunan donanmasını ve deniz stratejisini yönlendirmiştir. Yunanistan, Girit isyanında denizden başarısız olunca 1885'de üç zırhlı ve İngiltere'den dört, Almanya'dan iki muhrip almıştır. En önemlisi ise Averof zırhlısıdır. 1909 yılında parasızlık nedeniyle bizim alamadığımız İtalya tarafından inşaa edilen bu gemiyi Yunanlı işadamının katkıları ile Yunanlıların almasıdır. Averof zırhlısı budur.
Görülüyor ki Türkler ve Yunanlılar gemi alım yarışındadırlar ve İngiltere ise Türklerin denizde güçlü olmasını istememektedir. Balkan Savaşı’nda Yunanistan ile donanmamız arasında yapılan iki muharebededeİngiliz subaylar, Yunan donanmasında görev almışlardır. İngiliz amirali Tufnell'in taarruz planı Çanakkale Boğazı’nı ablukaya almak ve Limni Ada'sını ele geçirmektir. Ancak Türk donanmasının yönetimsel aksaklığı ile Karadeniz’de kömür nakliyatını korumak gibi anlamsız görevlendirildiğini görüyoruz. 18 Ekim 1912'de Pire limanından haraket eden Yunan donanması hayal bile edemeyeceği işler başardı. 21Ekim’de Limni Ada'sı, 31 Ekim’de Gökçeada ve Taşos, 1 Kasım Semadirek, 4 Kasım Psara, 7 Kasım Bozcaada, 17 Kasım Nikeriya, 21 Kasım Midilli, 24 Kasım Sisam ve 26 Kasım Sakız Ada'sını ele geçirdiler. Sakız Ada'sı 3 Ocak 1913'e kadar dayandı. Midilli, 3 aşamada ele geçti. Acı olan bu Adalara yardım birliklerinin toplanmasına rağmen çıkacak deniz araçlarının olmayışıdır. Yani donanma yoktur. Örneğin Ayvalık'taki birlikler Rumlara ait mahalli deniz araçlarının Rumlar tarafından kaçırılması ile sahilde kalmışlardır. O kadar ki Yunan torpidobotu Ayvalık'ta bulunan gambotumuza taarruz edebilmiştir.
Burada esas olan savaş devam ederken 16 Aralık 1912'de toplanan Londra Barış görüşmelerinin ana maddesinin Adaların gelecekteki durumu Boğazlardan geçiş ve İtalya’nın elindeki on iki adanın durumudur.
Türkler, Londra konferansındaEdirne, Girit Ada'sıAnadolu'ya yakın ve Boğaz önü Adaların kendilerinde kalmasını için ısrarlaçok direnmişlerdir. Çünkü yeni bir savaşın çıkabileceğini vurgulamışlardır. İngiltere, Rusya hatta Almanya bile buna sıcak bakarken sonraları menfaatlerin ön plana çıkması ile Yunanistan tarafına geçmişlerdir.
6 Ocak’ta görüşmeler kesildive büyük devletler askerlerini Girit Ada'sından çektiler ve ada Yunanistan’a ilhak oldu. Rusya’ya İngilizler tarafından yapılan baskı ile Yunanistan tarafında yer aldı. Sonuçta Gökçeada,Bozcaada ve Meis bizde kaldı. Ege’yi kaybettik.
Türkiye, Adaların geri alınmasındaki ısrarları büyük devletlere ileride birTürk - Yunan savaşının çıkabileceğini anlatıyordu. Ancak İmparatorluğun ekonomik bağımlılığı maalesef isteklerini kabul ettirmeden çok uzaktı. Bütün bunlara rağmendonanma vakfının çabalarıyla önce Almanya'dan eski iki zırhlı alınmış, İngiltereden iki drentnot siparişi verilmişti.1913 yılı sonunda teslim edilecekti. Ayrıcadört yeni muhrip alımına girişilmişti. Amaç donanma vuruş gücünü lehimize çevirdiğimiz anda Yunanistan ile yeni bir savaşa girmek ve Anadolu'ya yakın adaları geri almaktı. Özellikle İngiltere'ninBüyükelçisi Mallet ve Türk donanma danışmanı Amiral Lımpus ve İngiliz dış işleri bakanı Grey durumun farkındaydılar. Yunan donanmasını güçlendirmeleri gerekiyordu. Her ne kadar Averof zırhlısını almış olsalar bile Türklerin iki drentnot siparişi dengeleri alt üst edecekti. O halde Yunanistan’a yardım etmeleri gerekiyordu. İmparatorluk Londra anlaşmasından ümidi kesince Adalarınkaybına rağmen Sadrazam Sait Halim Paşa, Yunan Başbakanı Venizelos ile Adalar sorununu Brüksel’de konuşmak için anlaştılar. 21 Şubat 1914'de ki girişim Haziran ayında gerçekleşti. Yunanistan, Midilli ve Sakız Ada'sının 50 yıllığına kendilerine kiralanmasını ve askerden arınacağını bildirdi. Daha sonra Sisam Ada'sı da bu statüye eklendi ancak Limni Ada'sının verilmeyeceğini bildirdi. Biz ise Hristiyan vali atayarak özerk bir sistemde ısrar ettik. Sonuçta 1. Dünya Savaşı’nın yaklaşması ile de görüşmeler ileri bir tarihe ertelendi.
Burada önemli olan İngiltere'nin Türkiye’nin yeniden donanma gücüne ulaşmaması için yaptığı siyasettir.
10 Temmuz 1913 tarihli belgede İngiltere, Bahriye Bakanlığından Dış işleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda şu ifadelere yer verilmiştir. "......Türkiye bir deniz devleti değildir. Büyük zırhlılar yerine küçük torpidobotları alması gerekir. İngiliz çıkarları için zırhlı gemi almaması için Türkiye'ye baskı yapılmalıdır... Akdeniz'de ne kadar az büyük zırhlı gemi olması İngiliz çıkarlarını güvenlik altına alır."
Bunun yanı sıra Türk donanmasına danışman olan Amiral Limpus "Alınacak iki dretnotu kullanacak personel Türkiye'de vardır. Bu büyük bir kozdur." demiştir.
Bunun yanı sıra İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi Dahiliye Nazırımızadretnot almayın önerisine Nazır "Savaş istemiyoruz ancak Midilli ve Sakız Ada'sını geri almak zorundayız." demiştir. İngiltere, Türkiye’nin Yunanistan’a karşıda güçlenmesini istememektedir. Tüm bu baskılara rağmen Türkiye6 Ocak 1914'de Donanma cemiyetinin topladığı paralar ile İtalya’dan 6 muhrip alımı için görüşmeler yapmaktaydı.
En çarpıcı açıklama ise 20 Ocak 1914'de yine Büyükelçiliğindenİngiltere Dışişleri Bakanı Grey'e verilen rapordur. "Donanma cemiyeti 1 Milyon bağış topladı. Halk çok istekli. (O tarihlerde Donanma cemiyeti imparatorluğun her bölgesinde faaliyet göstermekteydi.) Amiral Limpus donanmanın güçlü olması için uzun yıllara ihtiyaçları var. Türklerde süreklilik yoktur. Başarıya ulaşamayacakları kestirilemez. Donanmalarınıngüçlenmesi İngiliz çıkarlarına aykırıdır. Yunanistan hedef olacak. Türk donanması İngiltere’ye güçlük çıkartır. Türk donanması ileride Bombay'ı (Hindistan) ,İskenderiye'yi (Mısır) ve İran Körfezi’ni ziyaret ederse İngiltere'ye dert açar. Türk donanmasının güçlenmesini önlemek kolay olmayacaktır." İngiltere İtalya’nın on iki adaları geri vermesine ve de İtalya’nın Antalya/Burdur demiryolu imtiyazındasın karşı çıkmaktadır. İngiltere Akdeniz'de tek olmak arzusundadır. Türklerin İngiltere’den 1914 yılı sonunda teslim alacağı dretnotlar için Yunanistan ve hatta Rusya'da Karadeniz filosunu güçlendirme çabasına giriyor ve Yunanistan daha da ileri giderek Sultan Osmandretnotunun Türkiye'ye gelirken bağırılacağını açıklıyor.
24 Mart 1914'de İngiltere'nin Atina deniz ataşenavali de Sultan Osman dretnotunun batırılacağını söyleyerek "Eğer Türkler bir deniz savaşı kazanırlarsa Adalar dahil Girit Ada'sını bile geri alırlar. Balkan Savaşı’ndan ders almışlar, Türk donanması iyi yönetilirse başarılı olur." demiştir. Ataşenaval, Türklerin Yunanlıları yenebileceğini ifade ediyor.
Yunanistan, İngiltere'den dretnotların verilmesinin geçiktirilmesini istiyor ama sonunda imdada 24 Haziran 1914'deABD'leri Mississipi ve Idaho zırhlılarını Yunanistan’a vererek bu konudaki donanma yarışına son veriyor. İngiltere’de çıkacak bir savaş arifesinde gemilerimize parası ödendiği halde el koyacaktır.
Dikkat ederseniz Atatürk dönemi hariç ABD, NATO ve özellikle İngiltere donanmamızın güçlenmesini istememiş ve ABD 7/10 oranı ile Yunanistan'la dengeyisağlamıştır. Çok iyi biliyorlar ki kendi çıkarlarına ters düşecek bir donanma istememektedirler. ATATÜRK'ün Yavuz muharebe gemisini Mareşal Fevzi Çakmağın karşıkoymasına rağmen çalışır vaziyete getirmesinin önemini hatırlatmak isterim. Ayrıca Donanmanın Malta Ada'sında İngiliz Akdeniz filosunu ziyaret etmesi. Tüm bunlar 1912/18 den kalan acı olayların bir sonucunda donanma varlığının önemini kavramış birTürkiyeyianlatıyor. 13 Mayıs 1913'de Prens Yusuf İzzettin Efendi’nin Deniz Müzesi hatıra defterine yazdığı satırlar çok önemlidir. "Geleceğimiz donanmaya bağlıdır" Geç de olsa denizcileşmeye başlangıç adımı olarak görebiliriz.
Evet, Türkiye'nin bekasıGüçlü donanmaya ve sınırları çizilmiş MaviVatan’a sahip çıkmakla korunur.
Yukarıda Donanmasızlık yüzünden kaybedilen Adalar içindiplomatlarımızın sonuçlarını bildiği halde yaptığı mücadeleyi satır başları ileanlatmaya çalıştım. Büyük devletlerin yeniden güçlü bir donanmaya sahip olmamamız için düşündüklerini gördük. Bir ay gibi kısa sürede Tüm Ege’yi kaybettik. Türkiye'nin jeopolitiğini bir ayda alt üst eden bir savaş. Ülkeyi yöneten kim olursa olsun özellikle Balkan Savaşı’nı nedenleri ve sonuçları ile iyi bilmesi gereklidir. O zaman Türkiye'nin süratle denizcileşmesine ivme sağlayacaklardır. Balkan Savaşı’nda yenilgimizin temelinde güçlü donanmanın olmayışı, bir deniz stratejisinin yapılmamış olması ve iyi yönetilememesidir. Devlet o kadar denizlerden savunmasız ki İtalya’nın teslim edeceği on iki adayı Yunanistan alabilir korkusu ile geri alamıyor. Böyle zayıf bir donanma gücünden doğan yeni devlet ATATÜRK'ün öngörüsü ile donanmasını güçlendirmiş. Yunan donanmasını geride bıraktığı gibi İngiliz filosuna da Akdeniz'de varım mesajı verebilmiştir. İşte bugün her türlü engellemelere rağmen Türk donanması güçlüdür. Bugün Ege'de savaş çıkmıyorsa donanmamızın güçlü olmasıdır. Ancak bu coğrafyanın değişmeyeceği anlamına gelmemelidir.Bunu hiç UNUTMAYALIM,Türkiye'nin bekası Mavi Vatan ve Güçlü Donanmadır.
O dönemde güçlü bir donanmaya sahip olmamızı istemeyenler bugün de aynı politikayı oynamaktadırlar. Güçlenen Türk donanmasının komuta kademesini Balyoz ve Ergenekon sözde davaları ile çökertmeye çalıştılar. Ama sağlam temeller üzerine kurulu donanma alt yapımız kendi gemisini ve silahını yaparak güçlenmeye devam etmiştir. Yunanistan'ınDoğu Akdeniz'de hakkı olmadığı halde yaptığı politikalar ters tepince her zamanki gibi Batılı ağabeylerine sığınmıştır. Batı'da derhal Yunanistan’ın donanma varlığını güçlendirmek için kolları sıvamıştır. Önce Fransa fırkateyn ve uçak satışı anlaşmasıvetıpkı Balkan Savaşı sonundaolduğu gibi yine ABD'nin gemi modernizasyonuile dört gemi satışının onaylanmasıdır.Türkiye'nin bölgede güçlenmesi arzu edilmiyor hemen eski taşeron biraz güçlendirip karşımıza çıkartılıyor. ABD daha da ileri giderek stratejik müttefik olarak Yunanistan’ı seçmesinin ne kadar doğru olduğu zaman içinde ortaya çıkacaktır? ABD'lerininunuttuğu bir husus var. Türkiye müttefiklerine yüz çevirmez. Ama terk edilirseler kendine yeni bir yol bulacak kadarda özgürdür. Roma ve Türk imparatorluklarının yıkılması sonrası Akdeniz'e hakim olma mücadelesi haladevam ediyor bu mücadelenin baş aktörü olan Türkiye öncelikle Doğu Akdeniz ve Ege'ye hakim olmak zorundadır. Fransa Senato Başkan'ı Larcher" Doğu Akdeniz Türk denizi değildir" beyanatını iyi değerlendirmemiz gerekir. Tarih, mekan ve aktörler değişimi ile tekrar eder. Balkan Savaşı arifesinde Balkan devletlerinin ittifak kurmasına ve Emperyal devletlerin desteklemesine duyarsız kalan devletimiz bugünde aynı durumla karşı karşıya olmamalıdır. ABD'nin Yunanistanla stratejik ortaklık vesahil güvenlik işbirliği anlaşması! ayrıca Fransa ile yaptığı savunma anlaşmaları Mısır ile çok yakınlaşması BAE, GKRKile yakınlaşması adetaBalkan Savaşı öncesi kara versiyonunun deniz versiyonunu yaşamaktayız diye değerlendiriyorum. Çünkü artık sırada Ege ve Doğu Akdeniz var. Türkiye süratle yeni stratejik ortaklar ve ortak menfaatlere uygun komşu ve müttefikler aramak zorundadır.
Tarih öğretmenim ortaokuldayken şöyle demişti. "Budin kaybedilirse Belgrad düşer, Belgrad ve Tuna nehri kaybedilirse Edirne düşer ve Ege kaybedilirse Anadolu'yu kaybederiz." Ege ve Doğu Akdeniz'i kaybedersekTürkiye bağımsızlığını koruyamaz.
Denizlere sahip çıkmak sadece devlet değil her Türk vatandaşının bir vatan borcudur. Artık denizlerimizinönemini denizcilerde dahil herkesin önemseyeceği bir dava olmalıdır.
Kaynak: Belgelerle Ege sorunu(E. Büyükelçi Bilal ŞİMŞİR) 1976 Türk Tarih Kurumu
11/02/2022