AB KONSEYİNİN SON BRÜKSEL BİLDİRİSİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
14 Aralık 2020, Pazartesi 15:20AB KONSEYİNİN SON BRÜKSEL BİLDİRİSİNE İLİŞKİN BAU DEGS OLARAK MİLLİ HAK VE MENFAATLERİMİZ ÇERÇEVESİNDE TESPİT VE DEĞERLENDİRMELERİMİZ;
Türkiye’ye “AB’ne katılım adaylığı” [candidate for accession to the EU] statüsünün verildiği Helsinki’deki AB Konsey toplantısının (10 – 11 Aralık 1999) 21. yıldönümüne tesadüf eden AB Konseyi’nin son Brüksel Bildirisi’nin Türkiye ile ilgili hükümleri hakkındaki BAU DEGS olarak görüş ve değerlendirmelerimiz aşağıda sunulmuştur.
*AB Konseyi’nin son Bildirisi hakkında basınımızda “Türkiye’ye yaptırım çıkmadı” veya benzeri başlıkların yer almasından kamuoyumuz AB’nin Türkiye’ye karşı hayırhah davrandığı algısına kapılmamalıdır. AB açıkça Türkiye’yi tehdit etmektedir. Tehdit hasmane bir davranıştır.
*AB’nin baş aktörleri, Türkiye’nin AB üyeliğine dair kendi gerçek niyetlerini gizlemek için bize karşı hem maske ve hem maşa olarak kullandıkları Yunanistan ve GKRY tarafından rehine alınmış durumdadırlar. Son Konsey Bildirisi bunun yeni delilidir.
*AB’nin son Konsey Bildirisi, Türkiye’yi AB kamuoyuna hasım göstermektedir. Avrupa’daki Türk unsurunun bundan rahatsız, huzursuz ve rencide olacağının acaba AB farkında mıdır? AB’de akıl tutulması mı vardır? Türk Milleti’nin iradesi ve gücü hakkında tarihten ders alınmamış mıdır?
*AB Konseyi, son Bildirisi’nde teklif ettiği Kıbrıs çözüm şeklini 2004’de KKTC halkı kabul ederken Rumların reddettiğini hatırlamıyor mu? Defteri kapanmış o çözüm şeklinde aradan 16 yıl geçtikten sonra ısrar edilmesinde iyi niyet görmemiz mümkün müdür?
*AB’nin son Bildirisi’nde 57 yıldır Kıbrıs’ta çözüm sağlayamamış olan BMGS’nin iyi niyet görevi için AB’nin temsilci tayin edeceği açıklanmış. Yunanistan’dan ve GKRY’den yana taraf olan AB’nin rolünün Türk tarafınca kabul edilebileceği nasıl düşünülebilir?
*AB Konsey Bildirisi’nde Doğu Akdeniz için “çok taraflı konferans” teklifinin ilerletilmesine çalışılacağı belirtilmiş. Türkiye’nin önerdiği çok taraflı konferansın, içinde KKTC’nin de yer aldığı sırf Doğu Akdeniz Devletlerine münhasır olduğu Türkiye tarafından vurgulanmalıdır.
*AB Konsey’i KKTC Maraş hakkında BM Güvenlik Konseyi’nin bile konu hakkında bugüne kadar hiç kullanmadığı “kınama”(condemn) sözünü kullanarak “Türkiye’nin Maraş’taki tek taraflı adımlarına kınama” ifade etmiş. AB’nin bu hafifliği, GKRY ve Yunanistan’ın ne denli esiri olduğunun kanıtıdır.
*Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın Türkiye saplantılarına alet olarak Türkiye’yi, Türk Milleti’ni karşılarına alacak kadar kendi öz çıkarlarını düşünemeyen AB üyelerine bundan uğrayabilecekleri kayıpları hatırlatmaya gerek duyulmayacak şekilde aşikardır.
*Türkiye’nin diplomasideki baş önceliklerinden biri Doğu Akdeniz olup, bu konuda muhatap devletler Libya, Mısır, Filistin, İsrail, Lübnan, Suriye ve KKTC’dir. Bir an önce bu devletlerle sıkı bir diplomatik müzakere süreci başlatılmasının milli menfaatlerimiz açısından gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Hak ve menfaatlerin korunması hususunda diplomatik inisiyatif geliştirmemenin, diplomasideki gecikme ve tereddütlerin bedeli tarih boyunca tüm devletler için ağır olmuştur.
Karşılıklı kıyılarımızın; Mısır, Libya, Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye ile olduğunun açık bir şekilde ifade edilmesi, Türkiye’nin elini rahatlatacak, alternatiflerini artıracak, oyun kurdurabilecektir.
Unutulmamalıdır ki Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e kıyısı yoktur ve asla Doğu Akdeniz’de muhatap alınmamalıdır. Muhatap alınması Seville Haritasınım kendi elimizle gerçekleştirilmesi anlamına gelecektir.
*AB Bildirisindeki “AB, Türkiye ve Doğu Akdeniz’deki durumla ilgili konularda ABD ile koordinasyon sağlamaya çalışacaktır” ibaresi Türkiye’ye karşı takınılan tehditkâr hasmane tavrın bir başka ifadesidir.
*AB devletleri ve ABD Türkiye’ye karşı kendi parlâmentolarının kararlarını üstün irade olarak gösteriyor ve “yönetim sizden yana ama parlâmento..” diyorsa, biz de TBMM’nin iradesiyle yukarıda belirttiğimiz çerçevede hareket etmesi için diplomasimize destek vermeliyiz. Atatürk’ün Millî Mücadelemizde TBMM’nin iradesini egemen kılmış ve TBMM de Atatürk’ün arkasında durmuştur.
BAU/Cihat Yaycı