İstanbul
26 Kasım, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$
kongsberg

Milli gelirimizi 3 kat büyüttük

KARAS REKLAM
Milli gelirimizi 3 kat büyüttük
Başbakan Binali Yıldırım, Çırağan Sarayı'nda düzenlenen Uluslararası Denizcilik Zirvesi açılış oturumuna katılarak konuşma yaptı.
Başbakan Binali Yıldırım, Uluslararası Denizcilik Zirvesi açılış oturumunda yaptığı konuşmada, "2002'den 2016'ya kadar Türkiye milli gelirini yaklaşık 3 kat büyüttü. Geçen yıl dünyada birçok belirsizlik olmasına rağmen küresel piyasalarda dalgalanmaların devam etmesine rağmen Türkiye üçüncü çeyrekte yüzde 11.1 büyüyerek dünyada bir numara oldu" dedi.

Başbakan Yıldırım'ın konuşmasından satırbaşları şu şekilde:
"Hücum gemilerinden denizaltı projesine, sismik araştırma gemilerine kadar birçok projelerin yapımı gerçekleşiyor. Türkiye gerek ticaret gemisi gerekse askeri amaçlı gemi yapımında her türlü tecrübeye ve yetkinliğe sahiptir. Ürettiğimiz yeni ve yerli teknolojiye sahip ürünlerle dünya pazarlarında söz sahibi olan ülkeler arasında yerimizi alıyoruz. " dedi

Yerli ve milli gemi trafik sistemi
Konuşmasına devam Binali Yıldırım "Başbakan Binali Yıldırım Boğazların tamamında tamamen yerli ve milli gemi trafik sistemini kurulacağını belirterek, “Bütün denizlerimizde seyreden gemiler uzaktan kumanda ile izlenecek. İstanbul Boğazı yılda 50 bine yakın gemiye hizmet veriyor. Bazı noktalarda 90 dereceye varan keskin dönüşler var. Böylesine zor bir güzergahta herhangi bir deniz kazası yaşanmadan bu trafiği idare etmek manuel bir şekilde olması mümkün değil" dedi.
 



Başbakan Yıldırım’ın Uluslararası Denizcilik Zirvesi açılış oturumundaki konuşmasının tam metni
Denizci dostlar, hanımefendiler, beyefendiler; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz.

Davetimize icabet ettiğiniz için ve dünya şehri İstanbul’da bugün bizlerle bu önemli toplantıyı gerçekleştirdiğiniz için her birinize teşekkür ediyor ve sizleri ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO’nun bu yıl 70. kuruluş yıldönümü. 70. yılda Denizcilik Zirvesini bugün İstanbul’da gerçekleştiriyoruz.

Benim için memnuniyet verici bir başka olay da, mezunu olduğum ve gurur duyduğum Dünya Denizcilik Üniversitesi WMU’nun Yönetim Kurulu toplantısını da bugün Yönetim Kurulu üyeleriyle beraber burada gerçekleştireceğiz.

Bu zirve kapsamında gerçekleştireceğimiz etkinlikler dünya denizciliği ve ülkemiz denizcilik sektörü için mutlaka güzel sonuçlara vesile olacak. Bu arada yarın 18 Mart, 18 Mart Türk tarihinde, Anadolu tarihinde önemli bir gün. Çanakkale Deniz Zaferinin yarın 103. yıldönümünü anacağız.

Buradan Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında, Kıbrıs Harekâtında tarihe geçen mücadeleler ortaya koyan ve bu yönde şehit olan denizcilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yüzlerce yıl denizlerde efsaneleriyle anılan Barbaros’ları, Piri Reis’leri, Turgut Reis’leri, Kılıç Ali Reis’leri, diğer bütün kaptan-ı deryaları ve leventleri de şükranla anıyorum.

Değerli misafirler; Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO’ya ülkemiz ilk olarak 1999’da Konsey üyesi oldu. O günden beri C kategorisinde üyeliğimiz devam ediyor. Geçen yılın Aralık ayında yapılan seçimlerde Türkiye bugüne kadar aldığı desteğin daha fazlasını rekor bir oyla tekrar seçildi. 158 üye ülke Türkiye’ye destek verdi, seçilmesine vesile oldu. Bizlere güvenen ve destek veren bütün üye ülkelere teşekkür ediyorum.

Türkiye güçlü tarihi mirası, coğrafi konumu, her geçen gün büyüyen deniz ticaret filosuyla IMO’ya katkı sunmaya devam edecek.

Değerli misafirler; denizcilik senin için ne ifade ediyor derseniz, gönlümü dolduran büyük bir sevdadır derim, tabii ailemden sonra. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesinde lisans, yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra uzun müddet iş hayatı ve arkasından deniz sevdası 35 yaşından sonra beni Dünya Denizcilik Üniversitesi’ne götürdü. Kıymetli dostum Ki Tack ile de orada tanıştık. Çünkü ikimiz aynı yalın öğrencisiydik, aynı sınıftaydık. O dönemde dünyanın değişik ülkelerine gitme fırsatımız oldu. Denizcilikte ülkelerin birbiri arasındaki farkların, farklılıkların neler olduğunu görme fırsatı oldu.

Dünya Denizcilik Üniversitesi’nin dünya denizciliğindeki yeri ve önemi çok büyüktür. Açıkçası bunun en çarpıcı örneği buradadır. Türkiye’de şu anda bu salonda Dünya Denizcilik Üniversitesinden mezun olmuş bir Başbakan, bir Bakan, bir de Müsteşar var. Bu bile tek başına Dünya Denizcilik Üniversitesinin çeşitli ülkelerden gelen kıdemli denizcilik yöneticilerine ne kadar geniş ve büyük bir ufuk verdiğini açık bir şekilde göstermektedir.

Dünya Denizcilik Üniversitesi’nden ne öğrendiniz, ne işinize yaradı diye sorarsanız söyleyeceğim şey şudur: 100’den fazla değişik ülkeden gelen, değişik kültürlerden gelen, değişik denizci geleneğine sahip arkadaşlarla tanışma, ahbaplık kurma fırsatını buldum. Ve bugün bu arkadaşlarımızın birçoğu ülkelerinde çok önemli bir göreve geldiler. Gerek ülkelerindeki denizciliğin geliştirilmesi, gerekse dünya denizciliğinin daha uyumlu bir şekilde emniyet ve çevre koruma esasına dayalı olarak denizlerimizin korunması her türlü kirlenmeye karşı muhafaza edilmesi bu Dünya Denizcilik Üniversitesi’nin ve IMO’nun vazgeçilmez önceliklerinden biridir.

Demek ki bu üniversite bildiğimiz sıradan üniversite gibi bir yer değil. Buranın öğrencileri üniversite çağındaki insanlar da değil. Ülkelerinde uzun süre alanlarında ciddi bir emeği olan, mesaisi olan ve bunu uluslararası düzeyde diğer ülkelerden gelen arkadaşlarıyla paylaşma fırsatı olan uzman arkadaşlar. Ki Tack’la o günlerde tanıştık ve ondan sonra dostluğumuz devam etti, bugün de dünya denizciliğinin yön veren, Birleşmiş Milletler’in en önemli kuruluşlarından biri Dünya Denizcilik Teşkilatının başında.

Üniversite sonrasında tabii memlekete döndüğümüzde Asya ile Avrupa’yı birleştiren eşsiz güzelliklere sahip İstanbul’da, bu güzel şehirde çalışmaya başladım. O dönem Cumhurbaşkanımız, kendisi de bir denizci evladıdır, babası kaptandır, Belediye Başkanıydı. Ve de kendisinin liderliğinde denizde toplu ulaşım konusunda büyük atılımlar yaptık. Daha sonra siyasette beraber yola çıktık. 2002-2012 yılları arası Ulaştırma, Denizcilik, Haberleşme Bakanlığı görevi yaptım ve bu süre içerisinde ülkemizin altyapı ve iletişim alanında hakikaten kayda değer önemli projeleri hayata geçirdim.

Türkiye’de son 15 yıl içerisinde yapılan altyapı projeleri konusunda EBRD Avrupa İmar ve Yatırım Bankası bir araştırma yapmış. Araştırma sonuçlarına göre bulgular şu şekilde: Diyor ki, Türkiye’de bölünmüş yollara yapılan yatırım son 12 yılda sayesinde iller arasındaki mesafe en az 1,5 saat kısaldı. İllerin kendi arasındaki ticareti yüzde 40 arttı ve bu yollar sayesinde Türkiye’nin işsizliği ülke bazında yüzde 1 azaldı. Ayrıca, bütün iller ihracat yapar hale geldi, göreceli olarak daha az kalkınmış illerden daha fazla kalkınmış illere olan göçler durdu ve tersine göç başladı. Esasında altyapı hem kara yolları, hem demir yolları, hem de denizcilikte altyapı ülkelerin kalkınması için önemli bir araçtır, önemli bir kaldıraçtır. Eğer ulaşamazsanız, erişemezseniz o yer sizin değildir. Dolayısıyla yapılan ulaşıma, altyapıya yatırım sonuçta Türkiye’nin üç kat büyümesinin arkasındaki gerçek sebeptir. 2002’den 2016’ya kadar Türkiye milli gelirini yaklaşık 3 kat büyüttü.

Bir şey daha var, geçen yıl dünyada birçok belirsizlik olmasına rağmen, küresel piyasalarda dalgalanmaların devam etmesine rağmen Türkiye üçüncü çeyrekte yüzde 11.1 büyüyerek dünyada 1 numara oldu. 2017 toplamında büyümemiz yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşecek, muhtemelen yüzde 7.3. Bu oranla da yine büyümede dünyada 1 numara olduk.

Sadece 1 yıl içerisinde oluşturduğumuz yeni istihdam 1,5 milyon, yani 1,5 milyon vatandaşımıza 2017 içinde iş bulduk. Bu yatırımla oluyor. Yatırım neden oluyor? Eğer güven ve istikrar varsa, öngörülebilirlik varsa, o zaman uzun vadeli yatırımlar da rahatlıkla ülkenize gelebiliyor. Bugün, bu yıl ve gelecek yıl aynı kararlılıkla çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Türkiye bu yıl da büyümeye devam edecek, istihdam üretmeye, ihracatını artırmaya devam edecek. Çünkü ülkemiz için kurduğumuz hayaller büyük ve bu hayaller içerisinde denizcilik sektörünün de ayrı bir yeri var.

Değerli konuklar, değerli dostlar; Türkiye’nin deniz hudutlarının uzunluğu kara hudutlarının üç katı, 8 bin 483 kilometre. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak denizcilik sektörü elbette çok çok önemli. Dolayısıyla kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz. Son 16 yılda bütün alanlarda olduğu gibi denizcilik faaliyetlerinde de ciddi bir ivme yakaladık. Bugün toplam ihracatımızın veya toplam dış ticaretimizin parasal değer olarak yüzde 58’i, yük miktarı olarak yüzde 87’sini deniz yoluyla gerçekleştiriyoruz. 46 ülkeyle 62 adet denizcilik anlaşmamız var. Az önce Bakanımın deniz ticaretiyle ilgili birtakım rakamları, oranları verdi, ben bunları tekrar etmeyeceğim. Ancak birkaç göstergeyi de bu arada ifade etmek istiyorum. Büyük yat üretiminde Türkiye bir marka, dünya üçüncüsü. Gemi inşaatında, küçük ve orta ölçekli özellik arz eden gemilerde sipariş bazında dünya 23’lüğünden dünya 5’inciliğine kadar yükseldik. Tersane sayışımızı 37’den 78’e çıkardık. 177 adet iyi donatılmış limanımız var. Son 16 yılda deniz ticaret filomuzdaki gemi sayısında yüzde 67’lik bir artış söz konusu, yüzde 167’lik bir artış söz konusu. Deniz ticareti filo büyüklüğü bakımından 15. sıradayız.

Şimdi deniz ticareti büyüklüğü deyince, tabii sektörün içinde olanlar biliyor da, olmayanlar için söylemekte yarar var; genellikle deniz ticaret filolarına baktığınız zaman filoların bayraklarıyla ülkelerin farklı olduğunu görüyoruz. Bu denizciliğin genel karakteridir. Bugün dünya denizlerinde seyreden gemilerin yüzde 70’i başka bir bayrak çeker, kendi ülkesinin bayrağından başka bir bayrağa sahiptir, oran bu şekildedir. Bazı yerlerde 80 olur, bazı yerlerde 60 olur, ama ortalaması yüzde 70’dir. Bu denizciliğin küresel özelliğinden kaynaklanan bir şeydir. Esas olan burada sahipliktir, yani ister kendi bayrağınızı çekin, isterseniz başka bayrağı çekin, neticede armatör geminin sahibi kimse o filo ona aittir. Bu bakımdan Türkiye’nin bayrak durumuna göre baktığınızda filo büyüklüğü daha küçük gözükebilir. Ama Türk sahipli gemileri de dahil ettiğinizde 30 milyon dedveyt tona yakın bir filoya sahibiz.

Yine gemi adamları yetiştirmede uluslararası standartları yakalayan bir ülkeyiz ve günden güne de bu alandaki kabiliyetimizi geliştiriyoruz.

Şu anda denize kıyısı olan her bölgede en az 1 tane aktarma limanı çalışmamız var; Karadeniz’de var, Ege’de var, Akdeniz’de var, bunlar ana aktarma limanları olacak. Bunun yanı sıra tabii fider limanlar da faaliyet gösteriyor. Ege’de Kuzey Ege Çandarlı Limanı, Karadeniz’de Filyos Limanı, Akdeniz’de Mersin Limanı bunlardan sayılabilir.

Değerli dostlar; denizciliğimizi geliştirmek için yapacaklarımız bununla sınırlı değil. Ortadoğu’yu Avrupa’ya kombine taşımacılık zincirinde ülkemizi bu limanları vasıtasıyla adeta bir aktarma merkezine dönüştürüyoruz. Karadeniz’in çıkış kapısı olan Filyos Limanı, Orta Asya ve Karadeniz kaynaklı dış ticaretin demiryolu ağı üzerinden güneye, Ortadoğu’ya ulaşımını sağlayacak.

Ayrıca, boğazlarımızın tamamında, İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve bütün sahil şeridimiz boyunca tamamen yerli ve milli gemi trafik sistemini kuruyoruz, bitirme aşamasına geldik. Bu şu anlama geliyor: Bütün denizlerimizde seyreden gemilerin 7/24 esasına göre uzaktan kumandayla izlenmesi ve oluşabilecek muhtemel risklere karşı gerekli müdahalelerin yapılması. Özellikle hemen kıyısında bulunduğumuz İstanbul Boğazı yılda 50 bine yakın gemiye hizmet veriyor. Öyle bir su yolu ki bazı noktalarda 90 dereceye varan keskin dönüşler var. Böylesine zor bir güzergâhta herhangi bir deniz kazası yaşanmadan bu trafiği sevk ve idare etmek manuel bir şekilde olması mümkün değil. Bu yüzden de elektronik bir gemi yönetim, trafik yönetim sistemiyle bu işi en gelişmiş yöntemlerle yapıyoruz. Özellikle 70’li, 80’li yaşadığımız o büyük tanker faciası Independenta kazasından sonra bizim tarihi mirasımız, gözümüzün nuru olan bu boğazda herhangi bir deniz kazası yaşanmaması, büyük bir felaketin olmaması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz.

Ayrıca, dünyada savaş gemisini milli olarak tasarlayan, inşa eden ve hizmete alan 10 ülke arasında yer alan ülke Türkiye’dir. Son 15 yılda 14 askeri gemi projesini tamamladık, hizmete aldık. Tamamıyla mühendislerimiz tarafından dizayn edilen bu gemiler, sadece Deniz Kuvvetlerimizin ihtiyacında değil dost ülkelerin ihtiyacını da karşılamaktadır. Şu anda yerli ve milli kaynaklarımızla dünyanın en büyük amfibi çıkarma gemilerinden birini ve kendi lojistik gemilerimizi yapabilecek teknolojiye sahibiz. Hücum gemilerinden denizaltı projesine, sismik araştırma gemilerine kadar birçok projelerin yapımı gerçekleşiyor. Artık Türkiye gerek ticaret gemisi, gerekse askeri amaçlı gemi yapımında her türlü tecrübeye ve yetkinliğe sahiptir. Ürettiğimiz yeni ve yerli teknolojiye sahip ürünlerle dünya pazarlarında söz sahibi olan ülkeler arasında yerimizi alıyoruz.

Değerli dostlar; denizciliği geliştirmek için son 15 yılda bazı tedbirler aldık. Bunlardan bir tanesi, özellikle denizde toplu taşımacılığı artırmaya yönelik yakıtta vergilerin kaldırılmasıdır. 2004’ten 2017’ye kadar geçen süre içerisinde toplamda sektöre 6,5 milyar lira bu yolla destek sağladık. Verilen yakıt miktarı 5 milyon ton. Bu desteğin nerelere gittiği ise; yüzde 20’sini kamu, yüzde 80’ini özel sektör kullandı. Böylece vergisiz yakıt uygulamasıyla beraber özel sektöre yıllık 464 milyon destek verdik.

Ancak bu konuda bazı yanlış algılar var, bu vesileyle bunu da düzeltmek istiyorum. Bütün bu destekler bir yana, bazı çevreler; efendim, bu vergi muafiyetiyle lüks yatlara yakıt desteği sağlandı. Hâlbuki durum böyle mi bir bakalım. Vergisiz yakıt kullanımında en büyük pay yüzde 45’le yolcu gemileri ve feribotların. Ardından yüzde 26’lık payla balıkçı tekneleri geliyor, balıkçılara ve balıkçılığa desteğimiz artarak devam edecek. Türkiye balık ihracatında önemli bir ülke haline geldi, Avrupa’ya ciddi bir ihracat yapıyoruz. Yat dedikleri, yatlara destek sadece yüzde 3. O da hangi yatlara? Ticari amaçla çalışan teknelere, özel yatlara değil. Ticari amaçla, turizm amacıyla çalışan teknelere yakıt desteği veriyoruz. Görüldüğü gibi toplam içerisinde ihmal edilebilecek düzeyde bir destek. Bunu da bu önemli toplantı vesilesiyle kamuoyumuzla paylaşmakta yarar görüyorum.

Değerli misafirler; ülkemiz sadece denizcilik sektöründe değil birçok alanda atılımlarını sürdürüyor. Geçtiğimiz yılın az önce de ifade ettim, büyümesi yüz ağartıcı oldu ve yıl bazında 7.3 seviyesine ulaşmış bulunuyoruz.

Türkiye son 10 yılda, hepinizin bildiği gibi bir ekonomik kriz var, 2008’in sonlarında başladı ve 2016’ya kadar devam etti. 2016’dan sonra yavaş yavaş küresel ticarette, küresel büyümede olumlu yönde gelişmeler görüyoruz. Bu sene geçen yıldan biraz daha iyi gidiyor. Tabii küresel krizde en büyük zarar gören sektör denizcilik sektörüdür. Çünkü dünya ticareti küçülünce, ticaretin finansmanı yapılamaz hale gelince, bundan en önce etkilenen sektör denizcilik sektörü oldu. Dolayısıyla 2008-2016 arası denizcilikte parlak olmayan yılları hep birlikte yaşadık. Ancak son 1,5 yıl içerisinde sektörde tekrar toparlanma başladı, az da olsa küresel büyümeye paralel olarak sektörde yüzler gülmeye başladı.

Küresel kriz dolayısıyla dünya, dünyanın birçok ülkesi küçüldü, Avrupa küçüldü, Amerika’da büyüme sınırlı kaldı, gelişmiş ülkelerin tamamında büyüme çok sınırlı kaldı. Ama Türkiye ardı ardına her yıl büyümeye devam etti. Yıllık ortalama büyümesi son küresel krizden bu tarafa Türkiye’nin yüzde 5.6. İhracatta artış devam ediyor, istihdamda artış devam ediyor. Şu örneği verirsem herhalde daha iyi anlaşılacak: Türkiye küresel kriz boyunca dünyadaki mega projelere baktığımızda 10 tane büyük proje yapılmış dünyada. Bu 10 büyük projenin, altyapı projesinden bahsediyorum, 6 tanesini Türkiye yapmış, 10’un 6 tanesini Türkiye yaptı. Nedir bu projeler? İşte Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray, Avrasya Tüneli ve dünyanın en büyük havalimanı, İstanbul-İzmir Otoyolu, Osman Gazi Köprüsü ve Çanakkale 1915 dünyanın ayak açıklığı en uzun köprüsü. Bunlar dünya krizi devam ederken gerçekleştirdiği Türkiye’nin projeler oldu. İşin güzel tarafı, tabii bu projelerin birçoğu kamu bütçesiyle değil yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirildi, gerçekleştiriliyor. Örneğin, yeni İstanbul havalimanı dünyanın en büyük havalimanı olacak ve bu yılsonunda birinci fazının açılışını yapacağız. İlk fazı bile dünyada en büyük, 90 milyon yıllık kapasite. Üç faz halinde tamamlandığında 200 milyon yıllık yolcu kapasitesinde bir havalimanından bahsediyoruz. Ve toplam yatırım tutarı 11 milyar avro. Ve 25 yıllığına işletilecek, 25 yıl içerisinde de işletmecinin vereceği kira miktarı 26,5 milyar avro.  Yani toplam 37 milyar avroluk bir yatırımdan bahsediyoruz ve genel bütçeyle yapılmamış bir yatırımdan bahsediyoruz. Bu neyi gösteriyor? Türkiye’ye güveni gösteriyor, Türkiye’ye yatırım yapmak için yatırımcıların iştahını gösteriyor.

Daha dün Çanakkale 1915 köprüsü için 24 banka, yüzde 70’i yabancı banka olmak üzere 2.3 milyar avroluk 15 yıllık kredi teklifinde bulundular. Bu proje de yap-işlet-devret projesidir.

Türkiye sadece denizcilikte değil, sadece demir yollarında değil hava yollarında da çok önemli bir mesafe kat etti. 2002’de dünya havacılığından Türkiye’nin aldığı pay yüzde yarım bile değilken, bugün yüzde 2’nin üzerine çıkmıştır. Uçuş noktası itibariyle dünyanın en yaygın uçuş ağına sahip havayolu şirketi Türk Hava Yollarıdır. 304 noktaya uçuş yapıyor.

Türkiye bu dönemde deniz üzerinde havalimanı da yapmayı gerçekleştirdi. Birincisini bitirdik, hizmete aldık. İkincisi, Rize-Artvin Havalimanının da inşaatına devam ediyoruz.

Otoyol ağlarımızı yurdun her bir köşesine yaymaya devam ediyoruz.

Değerli dostlar; bunları daha çok detay anlatabiliriz, ama amacım bunlarla vaktinizi almak değil. Neden anlattım bunları? Eğer bir ülkede güven olursa, istikrar olursa, güçlü siyasi irade olursa çok kapsamlı ve yıllara sari projeleri gerçekleştirebilirsiniz. Türkiye son 15 yılda güçlü siyasi iradenin verdiği şartlarla bu işlerin üstesinden gelmiştir. Üstelik bunu yaparken birçok engellerle karşılaşmasına rağmen, demokrasimize, milli iradeye yönelik kalkışmalara rağmen bu başarıyı sağlamıştır.

Dünya denizciliğiyle ilgili IMO’nun şüphesiz çok ama çok önemli bir katkısı var, yeri var. Fakat bir denizci olarak bazı konularda IMO ile ilgili de düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Denizcilikle ilgili çok mevzuat oluşturuluyor. Bu mevzuatların uygulanmasında da maalesef istediğimiz başarıyı yakalayamıyoruz; bu bir.

İkincisi; bazı konularda alınması gereken kararlar gecikiyor. Bu gecikmenin de ülkelere, dünya denizciliğine çok büyük bir maliyeti oluyor. Burada Birleşmiş Milletler’de gördüğümüz ve bugün her fırsatta herkesin de hoşnutsuzluğunu dile getirdiği küresel olaylar karşısına Birleşmiş Milletler’in daha etkin olması yönündeki beklenti ve bölgesel, küresel sorunlara çözüm üretmedeki yetkinliği ne yazık ki yaşanan bazı olaylarla sorgulanıyor. Birleşmiş Milletler uluslararası barışı, uluslararası güvenliği ve iç karışıklıkları önleyen, sürdürülebilir küresel kardeşliği ve dostluğu geliştiren bir kuruluştur. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler’in daha etkin çalışması ve 5 daimi üyenin veto hakkının daha adil kullanılması bugün Birleşmiş Milletler üyelerinin en büyük beklentisidir. O yüzden Cumhurbaşkanımız zaman zaman bu konuyu uluslararası camiada haklı olarak gündeme getirmektedir. Uzun süreden beri devam eden Birleşmiş Milletlerin reform çalışmasının ümit ederim ki bundan sonra daha da hızlanır ve bu konudaki küresel beklenti karşılanmış olur.

Uluslararası Denizcilik Örgütünün dünya denizciliğinin daha da gelişmesi, denizde can ve mal emniyetine yönelik kararlarının daha etkin uygulanması. Bölgesel başarı değil küresel başarıyı hedef alarak uygulanması en büyük beklentimizdir. Dünyadaki farklılıklar ne yazık ki burada da gözümüze çarpıyor. Diyelim Avrupa limanlarında daha titiz davranılıyor, ama dünyanın başka limanlarında standartlar maalesef istenilen düzeyde olmuyor. Dolayısıyla bu farklılıkları azaltacak çabalara, ortak çabalara daha fazla zaman ayırmamız lazım. Gelişmekte olan ülkelerin sorumluluğuyla gelişmiş ülkelerin sorumluluğu ve az gelişmiş ülkelerin sorumluluğunu birbirine yaklaştıracak kararları almakla kalmayıp bunların uygulanabilip-uygulanamadığını da takip edecek bir mekanizmaya ihtiyaç var. Bunun için de müracaat edeceğimiz en önemli kuruluş yine dünya Denizcilik Örgütüdür, IMO’dur. Dolayısıyla IMO’nun yaptığı iş, kuruluşundan bugüne daha temiz denizler, daha emniyetli seyir ve denizciliğin küresel anlamda gelişmesi, insanlığa hizmet etmesidir. Bu bakımdan dünya ülkeleri IMO’ya şükran borçludur. Değerli dostum Genel Sekreter Ki Tack Lim ve ekibine bu yönde gösterdiği gayretten dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.

Mezunu olmaktan iftihar ettiğim WMU Başkanına ve bütün mütevelli heyetine de bu önemli günde bizlerle beraber oldukları için, Üniversitenin Mütevelli Heyet Toplantısını da burada gerçekleştirecekleri için ayrıca şükranlarımı sunuyor, toplantımızın ülkemiz, dünya denizciliği için hayırlara vesile olmasını diliyor, bütün konuklara hoş geldiniz diyor, günümüz aydın, geleceğimiz mübarek olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!

YAT REKLAMI YABANCI