ABD'nin Georgia Teknoloji Enstitüsü Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aral, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla küresel iklim değişikliği ve değişikliğin su kaynaklarına etkisine ilişkin bilgi verdi.
Aral, küresel ısınmaya en fazla yol açan gelişmiş milletlerin, 12 Aralık 2015 Paris Anlaşması'nda, 18 Aralık Kopenhag Anlaşması'nda ve 11 Aralık 1997 Kyoto Protokolü'nde alınan kararlara ve ulaşılan ortak görüşe uymamak için bahaneler aradıklarının bilinen bir gerçek olduğunu vurgulayarak, bunun, bu anlaşmalarda devletleri alınan kararlara uymaya zorlayıcı bir mekanizma bulunmamasından kaynaklandığını belirtti.
Aral, bu anlaşmalarda gelecek yüzyılda küresel ısınmayı azaltma yönünde yapılan önerilerin, küresel ısınma yükselmesinin endüstri devrimi sıcaklık seviyelerine nazaran 2 derece ve hatta daha güncel önerilerde 1,5 derecenin altında tutulması gerektiği yönünde olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Mustafa Aral, "Gelişmiş devletlerin ekonomik ve bazı diğer sebeplere bağlı olarak, bu önerilere uyma isteksizliğinden dolayı iklim değişikliği probleminin dünya gündeminde on yıllarca kalacağı ve bunun yaratacağı problemlerin de giderek artacağı gayet açıktır." dedi.
"Sıcak iklimler daha sıcak"
İklim değişikliği olayının günlük hayata ve çevreye etkilerine değinen Aral, şu bilgileri paylaştı:
"Sıcak iklimler gittikçe daha sıcaklaşmakta, su baskını olayları daha sık ve daha yüksek seviyelerde oluşmakta ve kuraklık olayları daha kalıcı ve daha geniş alanlarda yaygın olarak görülmektedir.
Bütün bu olumsuz durumun, dünya üzerinde en önemli doğal kaynaklardan biri olan su kaynaklarını da etkileyeceği muhakkaktır. Su kaynakları miktarında ve kalitesinde izlenen değişkenlik, su kaynakları altyapısında oluşan güvenlik açığı, eriyen buzullar, yükselen deniz suyu seviyesi ve bunun kıyı şeridine olan etkileri ve deniz suyu asitleşmesi oluşan bu etkilerden bazıları olarak dünya üzerindeki bütün biyolojik varlıkların yaşam kalitesini ve sürdürebilirliğini önemli olarak etkilemesi bekleniyor. Birçok biyolojik varlığın yaşam sürdürebilirliğinin avcı-av sıralaması modeline bağımlı olduğu düşünülürse bu sıralamada piramidin en üstünde bulunan insanların da bundan doğrudan veya dolaylı etkileneceği muhakkaktır."
"Hurafe ya da efsane değil"
Prof. Dr. Aral, iklim değişimi konusunun yazılı ve görsel medyada da şaşırtıcı algılara sebep oluşturacak şekilde ele alındığına ve problemin bir başka olumsuz yönünü oluşturduğuna dikkati çekti.
Aşırı iklim olaylarının medyada aşırı ve tek yönlü tartışılmasının konunun halk kitleleri yönünden yanlış algılanmasına sebep olduğuna işaret eden Aral, şöyle devam etti:
"Bu konuda verilen bilgilere bağlı olarak bazılarımız, iklim değişikliği konusunun bir hurafe veya efsane olduğu ve oluşan değişimin binlerce yıldır tekrar eden periyodik bir değişimin bir tekrarı olduğu inancındayız. Diğerlerimiz ise bu değişimin sonunun olamadığı ve insanlığın sonunun yaklaştığı inancında olduğu da görülmektedir.
Neyse ki bu iki aşırı görüşün doğru olmadığı ve maalesef ortada olan problemin çözümüne de pozitif bir katkıda bulunmadığı veya bulunamayacağı da gayet açıktır. Bu konuda edindiğimiz bilimsel anlayışı kullanarak, enerjimizi küresel ısınmanın ve bunun sonucunda oluşan iklim değişiminin neden oluştuğu sorusuna odaklamamız gerekmektedir. Bu tür bir yaklaşımın bu olumsuz gidişi azaltma çalışmalarına ve bunun yanında toplumların karşılaşacağı riski azalma açısından toplumun dayanışma esnekliğini artırma önerilerine ve su kaynaklarının efektif kullanımına daha mühim bir katkı sağlayacağı muhakkaktır."
"Doğal kaynaklar savunmasız"
Prof. Dr. Aral, konuya ilişkin dikkate alınmayan önemli bir başka konu daha olduğunu belirterek, "O da su kaynakları ve hatta diğer başka birçok doğal kaynağın başka sebeplerden dolayı halen stres altında ve savunmasız bir durumda olduğudur." dedi.
Hızlı artan dünya nüfusu ve bu nüfusun doğal kaynaklar üzerinde yarattığı etkiler göz önüne alındığında su kaynaklarının halen önemli bir stres altında olduğunu dile getiren Aral, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Doğal kaynakların iklim değişiminin etkileri ile karşılaşması halinde, meydana gelecek stres seviyesinin kusursuz bir fırtına olarak tanımlanması mümkündür. Bu durumda ise standart olarak oluşturulan küresel ısınma gidişini azaltma veya toplum dayanışmasını geliştirme çalışmalarının yetersiz olacağı muhakkaktır. Bu açıdan bakıldığında uzun süreli planlama ve konunun daha geniş parametreli etkenler çerçevesi içinde incelenmesi yaklaşan kusursuz fırtınaya alternatif çözümler aranması açısından daha yararlı bir yol olacaktır."
Haber ve Fotoğraf: AA/Selma Kasap
Aral, küresel ısınmaya en fazla yol açan gelişmiş milletlerin, 12 Aralık 2015 Paris Anlaşması'nda, 18 Aralık Kopenhag Anlaşması'nda ve 11 Aralık 1997 Kyoto Protokolü'nde alınan kararlara ve ulaşılan ortak görüşe uymamak için bahaneler aradıklarının bilinen bir gerçek olduğunu vurgulayarak, bunun, bu anlaşmalarda devletleri alınan kararlara uymaya zorlayıcı bir mekanizma bulunmamasından kaynaklandığını belirtti.
Aral, bu anlaşmalarda gelecek yüzyılda küresel ısınmayı azaltma yönünde yapılan önerilerin, küresel ısınma yükselmesinin endüstri devrimi sıcaklık seviyelerine nazaran 2 derece ve hatta daha güncel önerilerde 1,5 derecenin altında tutulması gerektiği yönünde olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Mustafa Aral, "Gelişmiş devletlerin ekonomik ve bazı diğer sebeplere bağlı olarak, bu önerilere uyma isteksizliğinden dolayı iklim değişikliği probleminin dünya gündeminde on yıllarca kalacağı ve bunun yaratacağı problemlerin de giderek artacağı gayet açıktır." dedi.
"Sıcak iklimler daha sıcak"
İklim değişikliği olayının günlük hayata ve çevreye etkilerine değinen Aral, şu bilgileri paylaştı:
"Sıcak iklimler gittikçe daha sıcaklaşmakta, su baskını olayları daha sık ve daha yüksek seviyelerde oluşmakta ve kuraklık olayları daha kalıcı ve daha geniş alanlarda yaygın olarak görülmektedir.
Bütün bu olumsuz durumun, dünya üzerinde en önemli doğal kaynaklardan biri olan su kaynaklarını da etkileyeceği muhakkaktır. Su kaynakları miktarında ve kalitesinde izlenen değişkenlik, su kaynakları altyapısında oluşan güvenlik açığı, eriyen buzullar, yükselen deniz suyu seviyesi ve bunun kıyı şeridine olan etkileri ve deniz suyu asitleşmesi oluşan bu etkilerden bazıları olarak dünya üzerindeki bütün biyolojik varlıkların yaşam kalitesini ve sürdürebilirliğini önemli olarak etkilemesi bekleniyor. Birçok biyolojik varlığın yaşam sürdürebilirliğinin avcı-av sıralaması modeline bağımlı olduğu düşünülürse bu sıralamada piramidin en üstünde bulunan insanların da bundan doğrudan veya dolaylı etkileneceği muhakkaktır."
"Hurafe ya da efsane değil"
Prof. Dr. Aral, iklim değişimi konusunun yazılı ve görsel medyada da şaşırtıcı algılara sebep oluşturacak şekilde ele alındığına ve problemin bir başka olumsuz yönünü oluşturduğuna dikkati çekti.
Aşırı iklim olaylarının medyada aşırı ve tek yönlü tartışılmasının konunun halk kitleleri yönünden yanlış algılanmasına sebep olduğuna işaret eden Aral, şöyle devam etti:
"Bu konuda verilen bilgilere bağlı olarak bazılarımız, iklim değişikliği konusunun bir hurafe veya efsane olduğu ve oluşan değişimin binlerce yıldır tekrar eden periyodik bir değişimin bir tekrarı olduğu inancındayız. Diğerlerimiz ise bu değişimin sonunun olamadığı ve insanlığın sonunun yaklaştığı inancında olduğu da görülmektedir.
Neyse ki bu iki aşırı görüşün doğru olmadığı ve maalesef ortada olan problemin çözümüne de pozitif bir katkıda bulunmadığı veya bulunamayacağı da gayet açıktır. Bu konuda edindiğimiz bilimsel anlayışı kullanarak, enerjimizi küresel ısınmanın ve bunun sonucunda oluşan iklim değişiminin neden oluştuğu sorusuna odaklamamız gerekmektedir. Bu tür bir yaklaşımın bu olumsuz gidişi azaltma çalışmalarına ve bunun yanında toplumların karşılaşacağı riski azalma açısından toplumun dayanışma esnekliğini artırma önerilerine ve su kaynaklarının efektif kullanımına daha mühim bir katkı sağlayacağı muhakkaktır."
"Doğal kaynaklar savunmasız"
Prof. Dr. Aral, konuya ilişkin dikkate alınmayan önemli bir başka konu daha olduğunu belirterek, "O da su kaynakları ve hatta diğer başka birçok doğal kaynağın başka sebeplerden dolayı halen stres altında ve savunmasız bir durumda olduğudur." dedi.
Hızlı artan dünya nüfusu ve bu nüfusun doğal kaynaklar üzerinde yarattığı etkiler göz önüne alındığında su kaynaklarının halen önemli bir stres altında olduğunu dile getiren Aral, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Doğal kaynakların iklim değişiminin etkileri ile karşılaşması halinde, meydana gelecek stres seviyesinin kusursuz bir fırtına olarak tanımlanması mümkündür. Bu durumda ise standart olarak oluşturulan küresel ısınma gidişini azaltma veya toplum dayanışmasını geliştirme çalışmalarının yetersiz olacağı muhakkaktır. Bu açıdan bakıldığında uzun süreli planlama ve konunun daha geniş parametreli etkenler çerçevesi içinde incelenmesi yaklaşan kusursuz fırtınaya alternatif çözümler aranması açısından daha yararlı bir yol olacaktır."
Haber ve Fotoğraf: AA/Selma Kasap
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.