Rusya'da, 1703 yılında St Petersburg şehrinin kurulmasının ardından, birkaç kale inşa edilmesi kararı alındı. Kalelerin, stratejik olarak şehri ve etrafını korumak için Finlandiya Körfezi'nin karşısında, Baltık Denizi'nin üzerinde kurulması planlandı. Bu karar 1721 yılına kadar süren Büyük Kuzey Savaşı sırasında alındı.
İki asırdan fazla bir zaman sonra, Rusya'nın güvenlik için Finlandiya Körfezi'nin Kuzey ve Güney kıyılarının arasına yaptığı kaleler 40'ın üzerine çıktı. Bu kalelerden, özellikle Fort Alexander'ın ilgi çekici bir hikayesi var. 1838-1845 yılları arasında yapılan kale, körfezdeki diğer kaleler gibi İmparator Nikolay ve sonrasında kardeşi Alexander'ın yönetimindeydi; yapay bir adanın en zirvesine dikildi.
Askeri üs olarak tasarlanan kale o kadar görkemliydi ki, tek başına bile, St. Petersburg'u işgal etmeye kalkışanları önlemeye yeterdi. Oval şekilli kale, yaklaşık 6000 metre genişliğindeydi. Üç katlı binalardan oluşan yapının merkezinde bir avlu ve 1000 askeri barındırabilecek odalar bulunuyordu. Top atışı yapmak için 103 deliği bulunan kalenin çatısına ilaveten, askeri üstünlüğü sağlamaya yönelik 34 adet geniş silah atış bölümü yapılmıştı.
Açıkçası askerler hiçbir zaman bu kalede savaşmadı; ancak kale, Kırım Savaşı'nda Fransız donanmasının ve filosunun Kronstadt'ta Rus donanmasına saldırı girişimini önlemede kilit rol üstlendi. Sonrasında kale, caydırıcı bir unsur olarak sadece iki kere şu olaylarda kullanıldı:
İlki 1863'te İngiliz İmparatorluğu'ndan beklenen saldırıydı, ikincisi de 1877-78 yıllarında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı'ydı. 19. yüzyılın sonunda geliştirilen modern silahlar ve yüksek patlayıcılar karşısında Fort Alexander kalesi, askeri savunmada önemini yitirmiş, sadece mühimmatları yığmak için kullanılır olmuştu.
1894'e gelindiğinde Alexandre Yersin, veba salgınını keşfetti. Rus Hükümeti, salgını önlemek için özel bir komisyon kurdu. Bununla ilgili hızlıca araştırmalar yapmak için uygun bir yere ihtiyaçları vardı.
Fort Alexander kalesi, uzun süredir askeri üs olarak kullanılmıyordu ve anakaradan da izole durumdaydı. Kale, Rus bilim insanlarının kolera, tetanos, tifüs, kızıl gibi hastalıkların ölümcül virüsleriyle ilgili çalışmaları için mükemmel bir yerdi; ancak onların ana meselesi veba salgını için serum ve aşı geliştirmekti.
Kale'de araştırmalar yapılması için Ocak 1897'de Deneysel İlaçlar Krallık Enstitüsü kuruldu. Kaleye yerleşen bilim insanları uygulamalarını her zaman başarılı olmasa da, atlar üzerinde denediler.
Çalışmalar sırasında ekipten üç kişi zatürreye, bir kişi de vebaya yakalanmıştı ve ikisi de yaşamını yitirdi. Ölenlerden biri de, ekibin başındaki kişiydi. Hastalığın, ekibin diğer üyelerine de bulaşma riskine karşı ölüler kaledeki fırında yakıldı.
Sonunda araştırma ekibi kalenin imkanlarıyla birçok salgın hastalığa karşı serum geliştirmeyi başardı. 1917'de Komünist rejimin gelişiyle birlikte laboratuvar kapandı ve kale Rus Donanması'na bırakıldı. Araştırma çalışmaları Moskova ve Petrograd'a taşındı. Resmi olarak 1983'te terk edilen Fort Alexander, günümüzde daha çok Veba Adası olarak biliniyor.
Kale 2000'lere kadar ziyaretçilerin, fotoğrafçıların, illegal partilerin mekanı oldu. Günümüzde kışın kaleye ulaşım zor olsa da, yaz aylarında turistler tarafından botlarla ziyaret edilebiliyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.