Kıyı Yapı A.Ş'yi kurduk, götürücü olduk
GÜNDEMMetin Kalkavan, Şirketin kurulma amacının denizlerin ve kıyıların korunması olduğu fakat yanlış anlaşıldıklarını söyledi
Bodrum Lvzz Otelde düzenlenen Yatçılık, Acentecilik, Su Sporlar, Günlük Gezi, Marinacılık ve benzeri konuların ele alındığı toplantıda konuşan İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, geçtiğimiz yıl kurulan Kıyı Yapı A.Ş. ile ilgili kamu oyunun kendilerini yanlış anladığını ifade etti.
Kıyı Yapı A.Ş. Rafa Kalktı
Deniz Ticaret Odası olarak geçtiğimiz yıl denizlerin temiz tutulması sağlamak adına Kıyı Yapı A.Ş. adında bir şirket kurduklarını ve bunun kamuoyuna yansıması sonucu şirketin rafa kalktığını da söyleyen İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, şunları dile getirdi; Deniz Ticaret Odasının yüzde yüz sahipliğinde olan bir firma kurduk ve Çevre Bakanlığı ile anlaştık. 17 Mayısta Muğla Çevre Vakfı üzerinden devir protokolü yaparak 84 koy'un yönetimini biz alacaktık. Bu yönetimi almakla o atık alım yerlerinin tespiti ve yapılması, teknelerin yapılmasını 32 milyona 3 yıllık anlaştığımız büyük bir projeydi.
Cebimizden de para verecektik. Amacımız prosedürü hızlandırıp atık alım yerlerinin yapımını bir an önce hızlandırıp teknelerin yapılmasını sağlamaktı. Birisi sicilden öğrenmiş, bunlar götürüyor, diye bilinmeden bir propaganda yapıldı. Halbuki yüzde yüz Deniz Ticaret Odasına ait bir şirketti.
Biz Deniz Ticaret Odasından para almayız, üzerine emek ve para veririz. Maalesef almaya gittiğimizde ihaleye çıksın öyle verelim, başbakanımız böyle dedi, şu bu deyince biz ihaleden çekildik. İhale yoluyla zaten alamayız. Bu konuda kimle rekabet edeceğiz ki. O büyük proje rafa kalktı.
Şimdi tekrar çevre bakanlığı ile konuşuyoruz. Önce kara atık alım tesislerinin yerlerinin belirlenmesi lazım. Bu Gökova Körfezinde 5 yerde olması lazım. Şöyle de bir projemiz vardı; ortada bir tane bin, bin 500 tonluk tanker tutalım, ona gelsinler bassınlar.
Ama toplumumuzun şöyle kötü bir şeyi var; kendisi dışında herkesi hırsız ve hasta görüyor. Halbuki olmayabilir. O proje zannedersem internet ortamına atılan Bodrumdan bir yazı ile başladı, sonra Datçaya yayıldı. Ardından da büyük projeyi heba ettik, gitti. Gene de bıkmadan uğraşıyoruz. Çevre Bakanlığı genel müdürümüzle anlaştık, tesislerin yerlerini belirleyeceğiz.
İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, şirketi kamuoyundan gizli kurmalarını şu ifadelerle açıkladı Oradaki stratejimiz şuydu; insanları tanıdığımız için dedi ki burada 84 ile 100 küsür tane yer var. Kiralık yerler, koylar, iskeleler. gözden uzak tuttuk ki onu kiralamayı düşünen kişiler gelip baskı yapıp bana orayı ver şeklinde bir kavga başlatmasın. Bu sosyal bir projeydi. Oralara dokunmadan, sadece standartlarını arttırmaktı amacımız. Bunu saklı tuttuk ki her taraftan kişisel menfaatlerin baskısını engelleyelim diye. Bizler çok değerli olan bu yerlere de talip değildik. Fakat birden götürücü konuma düştük. dedi.
MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) Tepki Gösterdi
Bilindiği gibi Sayın Metin Kalkavan, Türkiyenin kıyı ve deniz alanlarını yönetmek için 2017nin Mayıs ayında bir şirket kurmuştu. Dediğine göre, Bodrumda birileri tarafından internet ortamına bu şirketi karalayan bir yazı atılmış; bu yazı Datçaya kadar yayılıp yalan habere dönüşmüş; tüm bu karalamalar yüzünden de kurdukları şirketin tüm iş ve planları bozuluvermiş. Evet. Sayın Metin Kalkavanın bahsettiği o birileri biziz. Yani, MUÇEP.
Anlattığı olayın esası ise şudur: Muğlalılar olarak ciddi bir tehditle karşı karşıyayız. Belli sayıdaki kıyılarımız zaten MUÇEV adında bir şirket tarafından pazarlanmaktayken, varlık sebebi olan kıyı tahsislerinin hukuksuzluğu yargı tarafından tescillenmiş olan bu şirketi ikame etmek üzere kurulan, Sayın Metin Kalkavan ın patronu olduğu DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş, artık belli sayıda değil, tüm kıyılarımızı pazarlayacak.
Ana sözleşmesine bakılırsa, bu şirket sadece Muğlanın değil; tüm Türkiyenin kıyı ve deniz alanlarına göz dikmiş gözüküyor. Üstelik bunu küresel finans ve sermaye kuruluşlarıyla beraber yapmak istiyorlar. Büyük oynayacakları belli. Tekerlerine çomak soktuysak, ne âlâ.Bizi götürücü yerine koydular, çok büyük bir sosyal proje heba edildi. demek, boşuna günah keçisi aramaktır. Devlet ile kurdukları ilişki bozulmuşsa eğer; bunun müsebbibi muhakkak kendileridir. Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanan şirket sözleşmesini okusun herkes. Kuruluş sermayeleri 5 milyon TL.dir!
Şirket sözleşmesinde Amaçladıkları Sosyal işlere bakılırsa, bu işlerin bu sermayeyle yapılamayacağı besbellidir. Öyle olunca da, değirmenin suyunun hepimizin/kamunun ortak varlığı olan kıyılarımızın mal-meta olarak sermayeye dönüştürülmesinden geleceğini anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Türkiyede sermayenin, ortak varlıklarımızın devlet desteğiyle talan edilmesiyle biriktirildiği ve bunun vahşice yapıldığı sır değil. Devletle kurdukları ilişkinin bozulması, gizli saklı yaptıkları işlerden MUÇEPin kamuoyunu bilgilendirmesinden değil; bu devlet desteğinin nasıl, nereye kadar olacağı konusundaki anlaşmazlıktan çıkmış olmalıdır.
Şimdi gelelim konunun özüne; DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş.nin sicil gazetesinde yayınlanan ana sözleşmesinde yazan amaç maddelerinden biri şöyledir: Ülkemizin doğal koy ve kıyılarının korunması, kullanılması, temizlik ve bakımı, atıkların toplanması amacıyla bilimsel, akılcı, koruyucu bir yönetim sistemi kurmak ve işletmek. Yönetimini yaptığı bölgelerde plaj, turistik tesis ,iskele, konaklama ve günübirlik tesis vb. yapmak; bu yerleri kiraya vermek, bu yerler için projeler üretmek; uhdesindeki menkul, gayrimenkulleri, işletmeleri, iştirakleri vb. kiraya vermek, işletmek; yurtdışı ortaklıklar kurmak, krediler almak, şubeler açmak, İMEAK-DTO ile işbirliği yapmak, dernek ve vakıflar kurmak.
Metnin ilk cümlesini okuyunca, aklımıza öncelikle, bir kamu yönetimi görevi olarak kıyı yönetiminin esasını tanımlayan bir mevzuat metni geliyor. Ama aslında bu bir ticari girişimin, bir şirketin ana sözleşmesi ve bu şözleşmenin içeriği aleni biçimde kıyı yönetiminin ticarete konu edildiğini göstermektedir. Para kazanılmayan ticaret olmayacağına göre!
DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş.nin ne yapmak istediği gayet açık. Sözleşmelerinde yer alan deniz kirliliğini önleyici hizmet niteliğindeki kutsal amaçlarını şirket kurmadan da gerçekleştirebilirler. Biz yurttaşlar bu hizmetlerini alkışlarız; hatta yardım bile ederiz. Ama bu işin ticaret olduğunu, devletten 3 yıl süreli 32 milyon TLlik hizmet işi aldıklarını söyleyerek gerçeği ifşa ve itiraf etmişler zaten.
Başka bir şirket yetkilisi de şöyle demiş; Devlet, Muğladaki 12 adet koruma alanı, plaj ve kıyıyı temizlememiz için ihalesiz olarak bize verdi. Projeyi kucağımızda bulmuş olduk. Dünyanın her yerinde bu işler böyle yürüyor zaten. Deniz temizleme işlerini özel şirketler yapıyor artık. Ancak, birileri malı götürüyormuşuz gibi haber yayınca, son anda bu küçük olay tüm işi bozdu. Devlet ağız değiştirdi; bakanlık sözleşmeden vazgeçip ihalesiz olmaz dedi.
DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş.nin dedikleri biz yurttaşları, MUÇEPi bağlamaz, ilgilendirmez, ikna etmez. Anayasal hak olarak tanınmış kıyıları kullanma hakkımıza el koyup, bize parayla satma projesinin ikna edici bir yanı da yok!Asıl amaçlarının kıyılarımızı talan etmede ayrıcalıklı bir şirket olmak, tekel konumuna gelmek olduğu açıkça belli.
Şirket yöneticilerinin, biz kıyılarımızı sivil toplum örgütleriyle birlikte yönetmek istiyoruz, ancak önce devletle anlaşmak istedik; onun için gizli saklı yaptık minvalindeki sözleri de tam bir yalandır. Madem öyleydi; her şey açık olduktan sonra, şimdi yaptığınız toplantıya neden sivil toplum örgütlerini de davet etmediniz peki? Ya da sizin sivil toplumdan anladığınız; üç-beş sermayedardan oluşanlar ve onların temsil edildiği örgütler midir? Yaptığınız işten, bırakın belediye ve yurttaş örgütlerini, DTO Bodrum Şubesini bile haberdar etmiyorken, hangi sivil toplum örgütleriyle birlikte yönetmekten söz ediyorsunuz?
Son yıllarda Muğlanın koy ve kıyılarının turizm-ticari maksatlı kullanılmasının yönetimini yapan MUÇEV adındaki şirket (MUÇEV Turizm Ticaret Ltd. Şti.), adının vakıf gibi gösterilmesine bakılmasın, ticari bir şirkettir ve işini doğru dürüst yapmamaktadır. Sahilleri kiraya verdikleri işletmeciler, özel mülk sahibiymiş gibi davranıyor. Anayasaya aykırı biçimde kamusal alanlardan halkın geçişini bile engelliyorlar. Denizin içine yapılmış yığınla turizm tesisi var. Kıyıya yakın özel mülk sahiplerinin denizden yararlanmasını bile yasaklıyorlar. Biz kıyıları kiraladık, buradan geçemezsin davranışları yüzünden açılmış sayısız dava var. Uygulamada gördük ki, özelleştirmeci, yap-işletçi anlayış, halka da doğal varlıklarımıza da zarar veriyor. Öte yandan, arzu edilen maksat da hasıl olmamış. Koy ve kıyıların rezil yönetimi devlete ciddi gelir getirse bari! O da yok. Bu yaşanan gerçeklerin farkında olan bürokratlar, belli ki şimdi yeniden İMEAK-DTOyu devreye sokmak istiyor. Koy ve kıyıların ticari olarak profesyonel biçimde yönetilmesi ve kullanılması isteniyor. Yerli ve milli sermaye üzerinden ve işbirliği ile küresel sermayeyi çekmek, bu işe sokmak istiyorlar. GSMH, Milli Gelir, Cari Açık, Merkez Bankası döviz rezervleri gibi gerçekler var arka planda. Bodrum DTOnın 2015de yayınladığı rakamlar ortada. Ege ve Akdenizde, Baba Burnundan Faselise kadar 239 adet koy var ve bunların 100e yakını kirletilmiş; gerisi ise risk altında. Risk altında olan koyların çoğu da Muğlada.
Biliyoruz ki, deniz ve kıyı kirlenmesinde teknelerin, gemilerin vb. payı yüzde 10 bile değildir. İMEAK- DTO bu yüzde 10luk kirletmenin peşine düşsün.DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş.gibi şirketler yurttaşa masal anlatmasın. Kendi üyelerini eğitmekle meşgul olsun; kıyı ve koylarımızın pazarlanmasıyla değil.
DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş., doğal varlıklarımızın özelleştirilmesi, sermayeye dönüştürülmesi sürecinde aktif rol oynamak, ortaya çıkacak ranttan aslan payını almak istiyor. Senaryonun, asıl projenin farkındayız. Yıllardır süren bütünleşik kıyı alanları yönetim planı çalışması tamamlanıp, kıyılarımızın korunmasına ve kullanılmasına ilişkin temel veriler ve stratejik hedefler belirlenip, bunlar her düzeydeki mekânsal planda somutlaşmadan ortaya çıkan biz yönetelim talebi, olsa olsa, kıyılarda yaratılan ranttan biz de payımızı alalım talebidir.
Kirliliğin asıl nedeni kara kaynaklıdır. Plansız, denetimsiz, yoğun yapılaşma kıyı ve deniz alanlarımıza aşırı yük bindirmiştir. Deniz ve kara biyo-çeşitliliğimiz yapılaşma, kirletme gibi insan faaliyetleri yüzünden risk altındadır. Koruma kullanma dengesinin safsata olduğunu artık herkes anlamalıdır. Tabiatı mevduata-sermayeye çevirmek isteyen her türlü girişime karşıyız. Kıyıların yönetiminde yerel yönetimleri ve sivil toplum örgütlerini dışlayan her girişim, bir kötü yönetim örneği olmaya mahkumdur. Anayasada ve Kıyı Kanununda yer alan kıyıların herkesin kullanımına açık olduğu temel ilkesini dikkate almayan her girişim, hukuk dışı ve kamunun ortak menfaatlerine karşı bir girişim olacaktır.MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) olarak;MUÇEV LTD. ŞTİ., DENİZ KIYI VE ÇEVRE YÖNETİM A.Ş., gibi şirketlerin kıyılarımızı temelde kâr kaynağı olarak gören faaliyetlerini takibe alacağımızı, yanlış iş ve işlemlerine karşı idari-adli her türlü mücadeleyi yürüteceğimizi, kamuoyunun bilmesini isteriz.
İlginizi Çekebilir