© © 2024 Deniz Ticaret Gazetesi

Bajau 'Deniz Göçebeleri' ile Tanışın!

Bajau halkı yüzyıllardır denizde yaşıyor ve doğal seçilim onlara genetik açıdan büyük avantajlar sağlamış olabilir.

Bajau halkı yüzyıllardır denizde yaşıyor ve doğal seçilim onlara genetik açıdan büyük avantajlar sağlamış olabilir.

Bajau halkının göçebe yaşam tarzı, onlara inanılmaz zamanlar boyunca su altında kalmalarını sağlasa da, yaşam tarzları hızla kayboluyor. Ne yazık ki, birçok farklı faktör geleneksel Bajau yaşam tarzını siliyor.

Eğer nefesinizi tutup kafanızı su dolu bir küvete daldırırsanız, bedeniniz otomatik olarak “dalış tepkisi” olarak adlandırılan bir reaksiyon gösteriyor. Kalp atışınız yavaşlıyor, kan damarlarınız büzülüyor ve dalağınız kasılıyor; tüm bu reaksiyonlar aldığı oksijen miktarı düşükken bedenin enerji tasarrufu yapmasına yardımcı oluyor.

Çoğu insan suyun altında nefesini saniyelerle ifade edilen bir süre boyunca tutabiliyor; nefesini birkaç dakika tutabilen insanlar da var. Ama Bajau halkı, yaklaşık 60 metre derinlikte nefesini 13 dakikaya kadar tutabilen dalgıçlarıyla serbest dalışı yeni derinliklere taşıyor. Bu göçebe halk Filipinler, Malezya ve Endonezya’nın etrafını kıvrılarak kaplayan sularda yaşıyor ve geçimini bu sulardan sağlıyor: Dalarak balık avlıyor veya el sanatlarında kullanabilecekleri doğal maddeler arıyorlar.

Bir süre önce Cell’de yayımlanan bir araştırma, daha büyük dalaklara neden olan bir DNA mutasyonunun Bajau’lara sualtında genetik bir avantaj sağlıyor olabileceğine dair ilk ipuçlarını sunuyor.

Tüm organlar arasında en görkemli olanın dalak olmadığı aşikâr. Teknik olarak dalaksız da yaşayabilirsiniz ama varlığı, bağışıklık sistemini desteklemeye ve alyuvarları “geridönüştürmeye” yardımcı oluyor.

Önceki çalışmalar, yaşamlarının büyük kısmını sualtında geçiren hayvanlar olan fokların dalaklarının oransız biçimde büyük olduğunu göstermişti. Araştırmanın Kopenhag Ünivresitesi’ndeki Geogenetik Merkezi’nde çalışan yazarı Melissa Llardo, aynı şeyin dalış yapan insanlar için de geçerli olup olmadığını merak etmiş. Tayland’a yaptığı bir gezi sırasında deniz göçebelerini duymuş ve efsanevi kabiliyetlerinden oldukça etkilenmiş.

“Elimde bilimsel ekipmanlarla çat kapı gitmektense önce toplulukla tanışmak istedim,” diyor Endonezya’ya yaptığı ilk seyahatler hakkında. “İkinci ziyaretimde yanımda taşınabilir bir ultrason makinesi ve tükürük toplama kiti vardı. Ev ev gezip, bu insanların dalaklarının görsellerini aldık,” diyor Llardo. “Genelde bir izleyici kitlem de oluyordu,” diye ekliyor. “Onları duymuş olmama şaşırmışlardı.”

Llardo, Endonezya anakarasında yaşayan ve Saluan olarak adlandırılan akraba bir halktan da veri toplamış. Kopenhag’a döndüklerinde iki gruba ait örnekleri karşılaştıran ekip, Bajau halkının ortalama dalak boyutunun Saluan halkına mensup bir bireyinkinden yüzde 50 daha büyük olduğunu keşfetmiş.

“Eğer genetik düzeyde olup biten bir şey varsa, dalağın belirli bir boyutta olması gerekir. Bu iki gruba ait dalak boyutları arasındaysa önemli derecede büyük bir fark gördük,” diyor Llardo.

Araştırmacılar Bajaularda, PDE10A olarak adlandırılan ve tiroit hormonunu kontrol altında tuttuğu düşünülen bir gene de rastlamış aynı zamanda. Saluanlarda ise bu gen bulunmuyormuş. Hormon, farelerde dalak boyutuyla ilişkilendiriliyor ve bu hormonun daha az bulunduğu farelerin dalakları daha küçük oluyor.

Llardo’nun teorisi, doğal seçilimin binlerce yıldır bölgede yaşayan Bajauların bu avantajı geliştirmesine yardımcı olduğu yönünde.

Duke Üniversitesi Tıp Okulu’nda görevli Richard Moon ise, dalak boyutunun Bajauların eşsiz dalma becerilerine bir nebze ışık tuttuğunu ama farklı adaptasyonların da bu konuda rol oynuyor olabileceğini söylüyor. Moon, insan bedeninin yüksek rakımlara ve aşırı derinliklere nasıl tepki verdiğini araştırıyor.

Bir insan suyun derinliklerine doğru dalmaya devam ettikçe, artan basınç akciğerdeki kan damarlarına daha çok kan dolmasına neden oluyor. Ekstrem vakalarda, damar yarılarak ölüme neden olabiliyor. Genetik bir miras niteliği taşıyan adaptasyonların yanı sıra, düzenli antrenman da bu sonucun oluşmasına engel olmakta yardımcı oluyor.

“Göğüs duvarının iç yüzü daha uyumlu hâle geliyor olabilir. Antrenman süreci boyunca bir gevşeklik oluşabilir. Diyafram gerilebilir. Karın kasları daha uyumlu hâle gelebilir. Bu değişimlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmiyoruz,” diyor Moon. “Dalak bir ölçüye kadar kasılabiliyor ama tiroit ile dalak arasında doğrudan bir bağlantı olup olmadığını bilmiyoruz. Belki de…”

Case Western Reserve Üniversitesi’nden Cynthia Beall, “dünyanın tepesinde” yaşadıkları söylenen Tibetliler dahil, aşırı yüksek rakımlarda yaşayan insanları araştırmış bir antropolog. Kendisi, Llardo’nun çalışmalarının ilginç araştırma alanları oluşturduğunu ama genetik bir özelliğin Bajauların daha iyi dalış yapmasında rol oynadığına ikna olması için daha çok ölçülebilir biyolojik kanıt gerektiğini söylüyor.

“Dalak üzerine daha çok ölçüm yapılabilir; örneğin dalaktaki kasılmaların şiddeti ölçülebilir,” diyor.

Llardo, bulguların Bajauların nasıl bu kadar iyi dalabildiğini anlamamızı sağlamanın yanı sıra tıbbi çıkarımlar da sunduğunu söylüyor.

Dalış tepkisi, insanların hızlı biçimde oksijen kaybetmesine neden olan ve şiddetli hipoksi olarak adlandırılan bir tıbbi sorunla benzerlikler gösteriyor. Hipoksi acil servislerin yakından tanıdığı bir ölüm nedeni. Bajauları araştırmak, hipoksiyi daha iyi anlamamızı da sağlayabilir.

Ancak deniz göçebelerinin yaşam biçimi giderek büyüyen bir tehdit altında. Anakaradaki insanlarla aynı vatandaşlık haklarını paylaşmayan, ötekileştirilmiş bir grup olarak yaşıyorlar. Endüstriyel balıkçılıktaki artış ise yerel kaynaklarla geçinmelerini giderek zorlaştırıyor. Sonuç olarak, birçoğu denizleri terk etmeyi tercih ediyor.

Llardo, bu yaşam biçimi desteklenmezse Bajauların ve insan sağlığı hakkında onlardan öğrenilebilecek derslerin çok uzak olmayan bir gelecekte yitip gideceğinden korkuyor.


 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER